Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
Ukrayna gerginliğinde yeni bir hareketlilik yaşanıyor.
Konuya, yazı olarak ya da linkedin/twitter yorumları olarak, daha önce birçok kez değinmiştim.
Güncel hareketlilik bağlamında, bir kısmına daha önce etraflıca değindiğim, şu hususlar aklıma geliyor ya da aşağıdaki hususlara değinme ihtiyacı duyuyorum.
a. ABD’nin kendi hedef ve çıkarları yolunda Ukrayna’yı kullandığı çok açık… Eğer ABD bugünkü duruşunu, 2014’deki “Doğu Ukrayna Krizi” sırasında göstermiş olsaydı, belki bugünler yaşanmayacaktı. ABD, 2014’de bugünlere bilinçli olarak yol vermiş diye düşünülmektedir. ABD’nin Ukrayna konusuna yaklaşımını sadece Rusya bağlamında değil, Çin, AB ve enerji bağlamında, küresel hegemonyasını değişen koşullarda yeniden tesis etme bağlamında görmek gerekir. Ukrayna yaklaşımında ABD için çok ciddi güçlükler ve riskler olduğu kadar, çok ciddi fırsatlar da söz konusudur.
b. Rusya’nın NATO’nun doğuya doğru genişlemesine karşı olan yaklaşımı anlaşılabilir bir yaklaşımdır. Küba’yı, 1961’deki Domuzlar Körfezi çıkarmasını, 1962’deki Küba krizini hatırlayınız. ABD, Küba’yı kendisinin “arka bahçesi” olarak görüyordu ve Sovyet füzelerinin Küba’ya yerleştirilmesine şiddetle karşı çıkmıştı. Bugün Rusya’nın NATO’nun doğuya doğru genişlemesinden duyduğu endişe ne ise, 1960’ların başında ABD’nin Sovyet füzelerinin Küba’ya yerleştirilmesinden duyduğu endişe de odur, özde bir fark yoktur. ABD kendi arka bahçesine nasıl bakıyorsa, Rusya da kendi arka bahçesine öyle bakmakta ve yaklaşmaktadır.
c. Rusya’nın, dün Kırım’ı ilhakı da, bugün Ukrayna’nın doğusunda 2014’deki olaylar sırasında ortaya çıkmış Donetsk Halk Cumhuriyeti ile Lugansk Halk Cumhuriyeti’ni tanıması da, kabul edilebilecek bir durum olarak gözükmemektedir. 2008’de Rusya ile Gürcistan arasında yaşanan Güney Osetya ve Abhazya çatışmaları akla geliyor. Bunlar, Rusya’nın gücünü öne çıkartmak suretiyle elde ettiği sonuçlardır. Elbette ki, Moskova’nın tarihten gelen güçlü bağları ile askeri, ekonomik ve politik açılardan yüksek çıkarları söz konusudur. Ancak bunların yanında bir de, başta BM Şartı olmak üzere uluslararası hukuk vardır. Ve BM üyesi her ülkenin, uluslararası hukuka uyma ve saygı gösterme yükümlülüğü bulunmaktadır. Rusya, Kırım konusunda da, Donetsk Halk Cumhuriyeti ile Lugansk Halk Cumhuriyeti’ni tanıma konusunda da, bu yükümlülüğünü unutmuştur. Bu belirtilenlere bağlı olarak, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusunda ortaya çıkmış iki küçük Cumhuriyetin davetine istinaden bu Cumhuriyetlere asker göndermesi de, aynı mülahazalar ile karşılanmaktadır. Moskova’nın, ABD/Batı destekli Ukrayna’nın Donetsk Halk Cumhuriyeti ile Lugansk Halk Cumhuriyeti’ni işgal etmesini önleme ihtimalini ortadan kaldırmak için, bu iki Cumhuriyeti tanıması ve davet üzerine bu iki Cumhuriyet’e askeri göndermesi, hukuksal zemini olmayan, fiili durumu kalıcılaştırma amacı güden bir durumdur.
d. Ukrayna konusu, Türkiye açısından, kritik önemi haiz bir konudur.
i. Türkiye, Karadeniz üzerinden, hem Rusya’nın, hem de Ukrayna’nın komşusudur, her iki ülke ile de yakın ilişkilere sahiptir. Dolayısıyla, Rusya ile Ukrayna arasında yaşanacak bir sıcak çatışmanın, Türkiye için çok ciddi olumsuz ekonomik, askeri ve politik sonuçları olabilecektir. Türkiye’nin her açıdan içinde bulunduğu berbat durum, bu muhtemel olumsuz sonuçları ayrıca ağırlaştıracaktır.
ii. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’nin güvenliği açısından son derece önemli bir sözleşmedir. Ve Ukrayna konusundaki gelişmelerin, bu Sözleşme’yi uluslararası kamuoyu nezdinde tartışmaya açma ve bunun da Türkiye’nin bu Sözleşme üzerinden elde ettiği “üstün” kazanımları kaybetmesine yol açma potansiyeli bulunmaktadır. Ukrayna konusundaki gerginliğin daha da yükselmesi ve/veya ciddi bir sıcak çatışmanın yaşanması, bu potansiyeli eyleme dökebilecektir.
iii. Türkiye bakımından, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk Halk Cumhuriyeti ile Lugansk Halk Cumhuriyeti’ni tanıması, iki açıdan tezekküre muhtaç bir konudur. Birincisi, bu olaydan KKTC’nin tanınması bağlamında istifade edilip edilmeyeceğidir. İkincisi de, genelde bölgedeki, özelde de Türkiye’deki, bölücü/ayrılıkçı Kürtçülüğün bu olaydan nasıl etkileneceğidir. Irak’taki Peşmergeyi, Türkiye’deki ve Suriye’deki devlet destekli ve eli kanlı PKK/YPG terör örgütünü, ne yaparlar, ederler diye bir düşünmek gerekir.
iv. Batı Trakya’daki ABD askeri yığınaklanması, Ege’deki adalarda artan Yunanistan cüretkârlığı ve askeri hareketliliği, Kıbrıs dâhil Doğu Akdeniz’de enerji üzerinden yaşanan Türkiye karşıtı gruplaşmalar hatırlandığında; bütün Dünyanın dikkatinin Ukrayna’ya çevrilmesinin, Ege’de ve KKTC’de, eş zamanlı olarak, AB-ABD destekli, Rum-Yunan “oldu-bittileri” için uygun bir ortam olabileceği akla gelmektedir ki; bu, Türkiye’nin ve KKTC’nin, her zamankinden daha çok uyanık ve tedbirli olmasını gerektiren bir durum olarak görülmektedir.
Sonuç olarak; bu saatten sonra, Rusya ile Ukrayna arasında sıcak bir çatışmanın yaşanmasının ya da yaşanmamasının, Rusya ve ABD bakımından, fazla bir değeri kalmamıştır. Rusya da, ABD de, çıkarları ve hedefleri istikametinde, krizin bugüne kadar olan bölümünden zaten gerektiği kadar istifade etmişlerdir. Bundan ilerisinin, her iki taraf için de ağır maliyeti olacaktır. Esasen Rusya’nın sıcak bir çatışmayı istemediği bilinmekte, ABD’nin yaklaşımından ve Başkan Biden’ın açıklamalarından da ABD’nin sıcak bir çatışmayı tercih etmediği çıkarılabilmektedir. Bu öngörünün aksine işaret eden tek husus, Ukrayna’nın kendi “milli” duruşunu sergilemeye yönelmesi, ABD’ye ve diğer müttefiklere kulaklarını tıkayıp Rusya karşısında müstakil adım atması olacaktır. Bu, ihtimal yok varsayılamamaktadır. Yaşının genç olmasına, hukuk mezunu olmakla beraber sineme ve televizyon oyunculuğundan gelen bir isim olmasına rağmen, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin gerginlik süresince millici bir temel üzerinde sergilediği ciddi, samimi, kararlı, dürüst ve gerçekçi yaklaşımı dikkat çekiciydi ve Ukrayna’nın “müstakil adım atma” ihtimali temelde buna dayandırılmaktadır. Ancak söz konusu “tanıma” olayı sonrasında Ukrayna Cumhurbaşkanından gelen, Rusya ile olan diplomatik ilişkileri kesebiliriz açıklamasının, bu ihtimali de zayıflattığı düşünülmektedir. Yani Rusya ile sıcak bir çatışma beklenmemelidir.
22 Şubat 2022