TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİNE YABANCI VE YERLİ SERMAYE AÇISINDAN BİR BAKIŞ

 

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk

Yabancı sermayenin önemli bir kısmının ülkeyi terk ettiği, yerli sermayenin de çeşitli yollarla yurt dışına kaçmaya çalıştığı yazılıyor, konuşuluyor. Yeni bir şey değil, bunu biliyoruz.

Peki, yabancı ve yerli sermayedeki bu kaçış niye?

Bu kaçışın arkasındaki en temel etkenlerden biri, hiç şüphesiz, AKP/Sayın Erdoğan iktidarında ülkede hukuka olan bağlılığın/saygının ve adalete duyulan güvenin belirgin bir erime sürecine girmiş gözükmesi ve bunun, yabancı ve yerli sermaye nezdinde yol açtığı güvensizliktir.

Sermaye güven duyacağı limanlar ister. Kendisini-geleceğini güvende görmediği yerlerden kaçar.

Yabancı ve yerli sermaye, yatırım için gereklidir. Yatırım olmadan, iş, istihdam, üretim, ihracat olmaz, enflasyonun aşağıya çekilmesi çok zordur.  İnsanların geçim koşulları iyileştirilemez,  refah ve mutlulukları sağlanamaz, gelecek endişeleri giderilemez. Nasıl ki sermaye, geleceğini güvende görmediği yerlerden kaçıyorsa; insanlar da, özellikle nitelikli iş gücü de, geleceklerini güvende görmedikleri yerlerden kaçarlar, güvenli limanlar ararlar. Yani ülkeden kaçışlar devam eder.

Yabancı ve yerli sermayeye olan ihtiyaç böyle bir şey…

Yani yabancı ve yerli sermayenin, nitelikli iş gücünün ülkeden kaçışı ile, ülke ekonomisinin berbat durumu arasında bir neden sonuç ilişkisi vardır; ülke ekonomisinin berbat durumunda, yabancı ve yerli sermaye ile nitelikli işgücünün ülkeden kaçışının çok belirgin bir yeri/rolü vardır.

Tabiatıyla, bu noktada, “beton ekonomisi”nin ürünü “yeni sermaye”nin, sermaye kaçışları ile ortaya çıkan boşluğu doldurması, ülkenin yatırım ihtiyacını karşılaması da mümkün görülememektedir. Böyle bir potansiyeli yansıtmamaktan çok uzak da gözükmektedirler. “Beton ekonomisi” üzerinden gerçekleşmiş yeni sermayenin/zenginleşmenin, AKP/Sayın Erdoğan iktidarında geçen 21 yılda ülkede belirgin-ciddi yeni yatırımlara yönelmemiş olduğu da ortadadır.

Lütfen bu noktada bir de şunu hatırlayınız: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile birlikte, hukuken ve fiilen bütün gücü elinde toplamış, hem iktidar partisi AKP’nin Genel Başkanı, hem de Cumhurbaşkanı sıfatlarını birlikte uhdesinde taşıyan bir Sayın Erdoğan var. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesi ile birlikte, çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı anlamını kaybetmiş, yasamayı ve yürütmeyi hukuken, yargıyı da dolaylı yollardan/fiilen kontrol eden bir Sayın Erdoğan ortaya çıkmıştır. Bunlardan, hukuka bağlılıkta/saygıda ve adalete duyulan güvende ortaya çıkmış aşınmanın/erimenin de, ülke ekonomisinin içine düşmüş olduğu berbat durumun da, asıl sorumlusunun Sayın Erdoğan olduğu çıkmıyor mu? Bütün yetkileri/gücü elinde toplamış gözükmesinden bu çıkmıyor mu?

Bu belirtilenler ışığında, şöyle bir tablo ortaya çıkmıyor mu? Önce hukuka olan bağlılık/saygı ile adalete duyulan güvende ciddi bir aşınma/erime ortaya çıkmış… Sonra bu aşınma/erime, yabancı ve yerli sermayenin ve nitelikli işgücünün ülke dışına kaçmasına neden olmuş… Bu kaçış da, ülke ekonomisine olumsuz olarak yansımış, sonuçta ekonomi kötüleşmiş, enflasyon artmış, Türk parasının alım gücü düşmüş, geçim şartları ağırlaşmış, gelecek endişesi artmış…

AKP/Sayın Erdoğan iktidarında, yabancı ve yerli sermaye ile nitelikli işgücünün ülkeden kaçışını böyle görmek gerekir diye düşünüyorum.

Ülke, bu koşullarda bir seçime gidiyor.

Ve bu seçimde AKP iktidarının başındaki isim olarak Sayın Erdoğan, üçüncü kez Cumhurbaşkanı adayı…

Şimdi hukuka bağlılık/saygı ve adalete olan güven bağlamında şunları dikkatinize sunuyorum:

(i) Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerine üçüncü kez katılması, hukukçuların/uzmanların kahır ekseriyeti tarafından hukuka aykırı bulunuyor. Çünkü yürürlükteki Anayasaya göre, bir kimse en fazla iki kez Cumhurbaşkanı olabiliyor.

(ii) Mevcut anayasal sistemimiz, lafız ve ruhu ile, seçimlerin temiz, adil, bağımsız ve tarafsız olmasını öngörüyor; bunun sağlanması için de, seçimlerin, “yargının” yönetiminde ve denetiminde yapılacağı, anayasada ve diğer ilgili mevzuatta hükme bağlanmış. Hukuksal ve siyasal durum bu ama, yargının siyasal iktidarın kontrolüne girdiği konuşuluyor. Buradan hareketle, siyasal iktidarın kontrolündeki bir yargının yönetimi ve denetimi altında işleyen bir seçim sürecinin yaşanmakta olduğunu söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.

(iii)  Yüksek Seçim Kurulu, onca itiraza rağmen Sayın Erdoğan’ın üçüncü kez cumhurbaşkanlığı seçimine katılmasına evet demiştir.

(iv) Hukuksal ve siyasal açıdan seçimlerin temiz, adil, bağımsız ve tarafsız olması öngörülmüş iken; bu esas, çağdaş demokratik yönetimlerin bir gereği iken; bu genel esas değişmemiş ve bu esas uyarıca daha önceki uygulamada bazı bakanlıkların başına seçim sürecinde “bağımsız isimler” atanıyor iken; şimdi bakanların çoğu milletvekili adayı, hem görevlerine devam ediyorlar, hem seçim çalışmalarını yürütüyorlar, hem de bakanlıklarının her türlü imkânlarını seçim çalışmalarında kullandıkları görülüyor, işitiliyor.

(v) AKP/Sayın Erdoğan iktidarının TBMM’de çoğunluğu elinde bulundurması sayesinde geçtiğimiz yıl Meclis’ten geçirdiği, mevcut anayasal sistemimizde geçerli “seçimlerin temiz, adil, bağımsız ve tarafsız” olması ilkesi bağdaşmayan bir düzenleme ile, cumhurbaşkanının aday olarak katılacağı seçimlerde seçim yasaklarından muaf olması, devlet imkânlarından yararlanması öngörülmüş idi. Lütfen bunu bir düşününüz; bir tarafta partisel/kişisel imkânlarla seçim çalışmalarını yürüten bir cumhurbaşkanı adayı, diğer tarafta devletin açık/örtülü bütün imkanlarından hiçbir kısıtlama olmadan kullanan ve “Cumhurbaşkanı şapkasını” taşıyan bir başka cumhurbaşkanı adayı!… Söyler misiniz, adalet ve hukuk bunun neresinde var? Mevcut anayasal sistemimizde geçerli olan hususlar, özellikle hukukun genel ilkelerinden olan “adalet” ve “silahların eşitliği” ilkelerine açık aykırılık yok mu? Üstelik “Cumhurbaşkanı”, sadece cumhurbaşkanlığı seçimi için değil, Genel Başkanı olduğu partisi için milletvekili seçimleri için de anlamlı, “olağanüstü” imkânlarla donatılmış gözükmüyor mu? Bunlar  “içe sindirilerek” katılınılan bir seçim ve bu suretle elde edilecek bir seçim başarısı, hukuka ve adalete bağlılık/saygı adına size ne söylüyor? Yasallık tek başına hukuksal meşruiyet için bir ölçü olabilir mi?

(vi) AKP/Sayın Erdoğan iktidarında, ifade edildi, yaşandı, görüldü, ne Anayasa Mahkemesi’nin, ne de İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin kararlarına uyuluyor ve saygı gösteriliyor. Oysa Anayasamız, yargı kararlarının herkesi bağlayacağını, herkesin yargı kararlarına uymakla mükellef olduğunu söylüyor. Keza, yine Anayasamız, taraf olduğumuz uluslararası düzenlemeler üzerinden uluslararası yargı yerlerince verilecek kararlara evleviyetle uyulacağını da öngörüyor.

(vii) Bir de, yargının, olan hukukun uygulanmasında “kanun önünde eşitlik” ilkesini gözetmede yaygın soru işaretlerine yol açması durum var. Bu durumun, toplumda öne çıkmış yargıya olan güvensizlikte ifadesini bulduğunu ve medyaya yansıyan haberlerde geçen, savcıların açtığı/açmadığı soruşturmalar ve hâkimlerin verdiği/vermediği kararlar üzerinden görülebileceğini düşünüyorum.

Bütün bu sıraladığım hususlar, ülkede hukuka saygının/bağlılığın ve adalete olan güvenin ciddi derecede sorunlu olduğunu göstermekle kalmıyor, bunun içinde bulunduğumuz seçim sürecine yansıdığını da gösteriyor. Yani hukuka bağlılık/saygı ile adalete duyulan güven konusundaki önemli sorun, içinde bulunulan seçim sürecinde de devam ediyor, haliyle seçimden sonra da devam edecek gözüküyor.

Şimdi lütfen yabancı ve yerli sermayenin ülkeden kaçışına ilişkin şu iki soruyu kendi kendinize sorunuz:

Bir, iktidarlarında hukuka bağlılığın/saygının ve adalete olan güvenin ciddi şekilde sarsılmış olduğu AKP/Sayın Erdoğan iktidarının önümüzdeki 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerden önde çıkması halinde, yabancı ve yerli sermaye ülkeye döner mi?

İki, AKP/Sayın Erdoğan iktidarının, evrensel hukuk anlayışının ve bizim yürürlükteki anayasal sistemimizin bir parçası olan “adalet” ve “silahların eşitliği” ilkeleri ile bağdaşmayan bir surette, devletin açık/örtülü bütün imkânlarını hiçbir kısıtlama olmadan kullanarak (olağanüstü imkânlarla) 14 Mayıs’taki seçimlere katıldığı ve önde çıktığı bir seçimin sonucuna yabancı ve yerli sermaye itibar eder mi, güven duyar mı?

Ben sanmıyorum.

Lafa değil, icraata bakacaklardır.

Ülkenin hukuka bağlılık/saygı ve adalete olan güven konusundaki durumu da, bu durumun devam eden seçim sürecinde ifadesini bulmuş olduğu da, dolayısıyla AKP/Sayın Erdoğan iktidarının seçimden önde çıkmasının ülkedeki berbat durumu değiştirme ihtimalinin çok zayıf gözüktüğü de, ortada…

Yabancı ve yerli sermaye ile nitelikli iş gücü bunlara bakacaktır.

Bir de, bunlara bakılarak yapılabilen, AKP/Sayın Erdoğan iktidarının 14 Mayıs’taki seçimlerden önde çıkması ile hukuka bağlılık/saygı ve adalete olan güven konusunda durumun daha da geriye gidebileceği öngörüsü/tahmini var ki, yabancı ve yerli sermaye ile nitelikli işgücü bunu da dikkate alacaktır.

Yani önümüzdeki 14 Mayıs’ta yapılacak seçimlerden AKJP/Sayın Erdoğan iktidarının önde çıkması, yabancı ve yerli sermayenin ve nitelikli işgücünün ülkeye geri dönüşünü sağlamayacaktır, bunu çok zayıf bir ihtimal olarak görüyorum. Hatta ülkede kalan yabancı ve yerli sermaye ile nitelikli işgücünün önemli bir kısmının ülke dışına kaçışını hızlandırabileceğini de düşünüyorum.

Peki, bu ne demek?

Şu demek:

Ülkede yatırım daha da zorlaşacaktır. Yatırımın zorlaşması da, bağlı olarak iş, istihdam, üretim, ihracat sorunlarını ağırlaştıracaktır, enflasyonun aşağıya çekilmesi imkânı kaybolacaktır. İnsanların refah ve mutluluğundaki gerileme devam edecektir, geçim zaten zordu daha da zorlaşacaktır,  gelecek endişeleri güçlenecektir, ülke dışına kaçışlar artarak devam edecektir.

Peki, bu suretle ortaya çıkmış/çıkacak yatırımdaki ve nitelikli işgücündeki boşluğun “beton ekonomisi”nin ürünü “yeni sermaye” tarafından doldurulması mümkün mü?

Ne yazık ki; şu aşamada, bunu, kısa ve orta vadede olabilecek bir şey olarak göremiyorum. Beton ekonomisinin ürünü “yeni sermaye”, böyle bir potansiyeli yansıtmaktan çok uzak gözüküyor. Niye böyle görüyorum? Bir, çünkü beton ekonomisinin ürünü “yeni sermaye” AKP/Sayın Erdoğan iktidarında -20 yılı aşkın süre içinde- belirgin yeni yatırımlar üzerinden kendilerini gösterememişlerdir. İki, beton ekonomisinin çok fazla nitelikli işgücünü gerektirmemesidir.

Durumu böyle görüyorum.

Ankara, 17 Nisan 2023, 14:45

Anahtar Kelimeler:

DIŞARISI GÖZÜYLE TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİNE BİR BAKIŞ

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk 14 Mayıs’taki seçimler yaklaşıyor… Seçim sürecinde daha önce medyada çok rastlamadığım, seçimlere dış politika gözlüğü ile bakan bazı yorumları ve değerlendirmeleri görmeye başladım. Bunu olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Çünkü iç ve dış politika arasındaki karşılıklı ve bağımlı ilişki nedeniyle, seçimlere ilişkin öngörüleri sadece iç dinamiklere dayandırmak eksik bir yaklaşım

TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİ: RUSYA KENDİ ELİYLE KENDİ AYAĞINI BAĞLAR MI?

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Birçok kez yazdım… Önümüzdeki seçimler, dış politikadan (uluslararası ilişkilerden) soyutlanarak görülemez, görülmemelidir. Bu siyasetin doğasına aykırı olur. Bu seçim çok önemli. İnsanımız bir yol ayrımında; ya karanlığın zifiri karanlığa dönüşmesine evet diyecek ya da karanlıktan kurtulup aydınlık güzel günlere doğru yol almaya başlamak için evet diyecek… Bu seçimleri ben böyle

ABD’YE AİT İNSANSIZ HAVA ARACININ KARADENİZ’DE DÜŞMESİ ÜZERİNE

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz günlerde, Karadeniz’de uluslararası hava sahasında ABD’ye ait bir insansız hava aracı (İHA) düşmüş; ABD İHA’nın Rusya tarafından vurulduğunu iddia etmiş, Rusya ise İHA’nın “ani manevra” sonucu düştüğünü savunmuştu. Ve konu, daha sonra, Karadeniz’e düşen İHA’nın çıkarılmasına gelmişti. İlk başta, bunun nedeni, düşen ABD İHA’sının içerdiği teknoloji ile

ORTADOĞU’DA ÇİN’İN GÖRÜNÜRLÜĞÜ ARTIYOR

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk İran ve Suudi Arabistan yetkilileri Çin’de bir araya gelmiş… Suudi Arabistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Musaid el Aiban ve İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, 6-10 Mart tarihlerinde Pekin’de bir araya gelmiş… Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkez Komitesi Dış İlişkiler Komisyonu Ofisi Direktörü (yakın zamana kadar Çin’in Dışişleri Bakanı)

TÜRK SİYASETİNDE İYİ PARTİ’NİN SON HAMLESİ VE YAKLAŞAN SEÇİMLER

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Belli ki, İyi Parti (İP)/Sayın Meral Akşener, Türk siyasal hayatında uzun süre hatırlanacak… Tıpkı “mevcut MHP”/Sayın Devlet Bahçeli gibi. “Mevcut MHP”/Sayın Bahçeli, ne oldu-ne bitti hala bilinmiyor, birden bire hem izlediği politika kendisi ile örtüşmeyen, hem de demediğini bırakmadığı AKP/ Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile yakınlaştı, Cumhur İttifakı üzerinden AKP

E-mail: bilgi@ascmer.org

Tel: +90 532 414 48 98

Dükkan
© 2014 Tüm Hakları Saklıdır. Sitedeki yazılar ve analizler kaynak gösterilmeden kullanılamaz.