Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
Belli ki, İyi Parti (İP)/Sayın Meral Akşener, Türk siyasal hayatında uzun süre hatırlanacak…
Tıpkı “mevcut MHP”/Sayın Devlet Bahçeli gibi.
“Mevcut MHP”/Sayın Bahçeli, ne oldu-ne bitti hala bilinmiyor, birden bire hem izlediği politika kendisi ile örtüşmeyen, hem de demediğini bırakmadığı AKP/ Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile yakınlaştı, Cumhur İttifakı üzerinden AKP ile iş tutmaya başladı, Sayın Erdoğan’ın açık ve net destekçisi oldu.
Ancak “mevcut MHP”deki/Sayın Bahçeli’deki, Parti Programı ve Parti Tüzüğü ile MHP’nin savunageldiği temel değerler ile taban tabana zıt, bu 180 derece dönüşün nedeni, bunu niçin yaptıkları, bugüne kadar açığa çıkmamış olsa da, ne yaptıkları açıkça ortada; iktidar partisi AKP ile açıkça iş tutuyorlar, birlikte yol yürüyorlar.
“Mevcut MHP”ye/Sayın Bahçeli’ye böyle bakınca, İP’nin/Sayın Akşener’in “mevcut MHP”yi ve Sayın Bahçeli’yi sollayıp geride bıraktığını düşünüyorum. Çünkü İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan, neden ayrıldığı da, bundan sonra nasıl yol yürüyeceği de belli değil, şu an itibarıyla bunlar bilinmiyor.
Şimdilik bilinen ya da görünen, İP’nin/Sayın Akşener’in, “6’lı masa’dan ayrılmakla iktidar partisi AKP’nin/Sayın Erdoğan’ın adeta “ekmeğine yağ sürmekte” olduğu…
Ve bu bilinen/görünen de, AKP iktidarı bağlamında, İP’i/Sayın Akşener’i, “mevcut MHP”/Sayın Bahçeli ile aynı kefede gösteriyor. Arada az bir fark var; “mevcut MHP”/Sayın Bahçeli açıktan iktidar partisi AKP ile iş tutarken, İP/Sayın Akşener şimdilik AKP iktidarına “yağ sürmekle” iktifa etmiş gözüküyor.
İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılması ile birlikte ortaya çıkan bu görüntünün, AKP ve MHP bakımından, ciddi bazı çağrışımları var.
MHP için, açıktan AKP ile iş tutmanın, çok ağır maliyeti oldu, oluyor ve İP’nin bu son adımı ile daha da ağırlaşacak diye düşünüyorum. Çünkü MHP’nin “mevcut yönetimi”, sözde seçmen tabanına hâkim bir görüntü verse de, gerçekte durumu öyle göremiyorum. MHP’nin seçmen tabanı her şeyin farkında. AKP iktidarında, (i) milli değerlerimizin ve Cumhuriyet’imizin milli karakterinin aşındırıldığını da, (ii) Türk’ün Atası Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün nasıl hedef alındığını da, (iii) ülkenin içerideki ve dışarıdaki berbat halini de, (iv) Türkiye’nin milli ve coğrafi bütünlüğünün yakın ve ciddi bir tehdit altında olduğunu da biliyor, görüyor. Ülke ekonomisindeki ciddi bozulmayı, her gün biraz daha ağırlaşan geçim derdi üzerinden yaşıyor. Bunların farkında olan, bunları bilen, gören ve yaşayan MHP seçmen tabanında, kuvvetle muhtemel, İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”yı terk etmesi sonrasında, eğer İP bir yanlış daha yapıp Cumhur İttifakı’na katılmazsa, İP’e yönelik ciddi bir kayış baş gösterecektir. AKP ile iş tutma üzerinden doğrudan-dolaylı olarak sağlanmış-yeni sağlanabilecek imkân ve kolaylıklar, MHP’nin kendi tabanındaki bu kayışı durdurmasına yetmeyecektir.
İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılması ışığında, İktidar partisi AKP’ye bakıldığında ise, “mevcut MHP” için öngördüğüm hususların daha ilerisi bir durum ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum. Çünkü AKP’de, (i) 20 yılı aşkın bir süredir iktidar olmanın verdiği ağır bir yorgunluk, (ii) 20 yıldır değişmeyen dar bir kadronun elinde gözüken siyasal ve ekonomik güç, bu dar kadroya hizmet eden bir çark ve bundan duyulan ciddi bir rahatsızlık, (iii) bir daha milletvekili seçilme şansına sahip olamayacak ciddi sayıda milletvekili, (iii) iktidarlarında ülkenin içeride ve dışarıda gelmiş olduğu berbat bir durum, (iv) bu berbat duruma bağlı siyasal iktidara yönelik artan eleştiriler karşısında bunalmış bir parti tabanı, (v) gelecek şansı azalmış-eski cazibesinden çok uzak bir parti görüntüsü, (vi) milli değerlere verilmiş zarardan duyulan bir rahatsızlık, (vii) dini istismar eden ve dinden soğumaya neden olmuş bir parti görüntüsünden duyulan bir rahatsızlık, vardır. AKP’de bunları görüyorum. Böyle görmemin asıl nedeni de, AKP tabanının, bu milletin içinden çıkmış geniş bir taban olması ve AKP’nin vitrininde gözüken belli-bilinen siyasetçilere bakılarak, onlarda görülenleri AKP’nin bütün tabanına teşmil edilemeyeceğidir. Böyle bir AKP tablosunda, AKP’nin seçmen tabanında ve AKP’nin TBMM kadrosunda, İP’nin/Sayın Akşener’in son hamlesi sonrasında İP’e bir yöneliş/kayış olmaz mı?
Ben bunun olacağı kanaatini taşıyorum ve AKP Genel Başkanı sıfatıyla Sayın Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı şapkasının kendisine sağladığı ilave avantajlara rağmen, bu yönelişi/kayışı önlemede fazla başarılı olamayacaktır. Çünkü, yukarıda ifade ettiğim üzere, AKP’nin siyasal geleceği ciddi bir erime sürecine girmiştir ve, İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”yı terk etmesi, -şu an itibarıyla söylüyorum- Sayın Erdoğan’ın bu erime süreci durdurmasına imkân ve fırsat vermeyecek, bilakis bu erime sürecini hızlandıracaktır.
Peki, MHP’den ve AKP’den İP’e olacak bu yöneliş, İP’i sağda “gövde partisi” yapmaya yeter mi?
Hayır.
MHP’den ve AKP’den İP’e gösterilecek seçmen teveccühü, ileriye doğru bir “kımıldama”nın ötesine geçemeyecektir.
Niye?
Çünkü İP/Sayın Akşener, onca olumlu açıklamadan, verilen onca sözden ve verilen onca birliktelik görüntüsünden sonra “6’lı masa”yı terk etmiş, tıpkı MHP/Sayın Bahçeli gibi 180 derece bir dönüş göstermiştir. Millete verdikleri sözün arkasında duramamışlar, kendileri eliyle millet nezdinde oluşmuş olumlu algıyı yine kendileri bir kalemde boşa çıkarmışlardır. Ancak bu noktada da, İP’nin 180 derece dönüşü ile MHP’nin 180 derece dönüşü arasında bir fark olduğuna da işaret etmek gerekir. MHP’nin 180 derece dönüşü savunduğu değerler ile örtüşmüyorken, İP’nin dönüşünde bu husus -henüz/şimdilik- kendisini fazla göstermiyor.
Peki, bunu pratiğe yönelik olarak nasıl anlamak gerekir?
İP’nin mevcut “kendi”, “misafir” ve “potansiyel” seçmen tabanı çözülecek, İP tabanından ciddi bir kaçış yaşanacaktır. Belki bundan daha önemlisi, İP’e/Sayın Akşener’e ilişkin çok ciddi ve yıllara sari bir “güvensizlik” algısı ortaya çıkacaktır.
Daha önce çok yazdım; Türkiye’nin bugün içerideki ve dışarıdaki berbat görüntüsünün arkasında yer alan en temel etkenlerden biri, AKP iktidarına/Sayın Erdoğan’a duyulan -öne çıkmış- güvensizliktir. Bunun ekonomik, politik ve askeri yansımaları çok ağırdır ve Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu berbat durum da, bunun hem bir sonucu, hem de bir işaretidir. AKP 21 yıl 6 ayda bu noktaya geldi, İP ise 5 yıl 4 ayda bu noktaya geldi; AKP’nin 21 yılda bu noktaya gelmesi, 20 yıldır iktidar olması nedeniyle anlaşılır bir durumdur ancak, İP’nin iktidar veya ana muhalefet partisi olamadan 5 yıl 4 ayda bu noktaya gelmesi, siyasal geleceği konusunda İP için iyiye işaret etmemektedir.
Sağda gövde partisi olmak kolay bir iş değil. Siyasal iktidar oldukları dönemlerde AP’ni ve ANAP’ı bir düşünmek, onlardaki hoşgörüyü ve her kesimi kucaklama çabasını görmek gerekir. İP/Sayın Akşener, bu son hamlesi ile, “dışlayıcı”/”ayrımcı” bir görüntü vermiş, yani sağda böyle bir gövde partisi olma fırsatını kaçırmıştır.
Yukarıda öngörülerde bulundum ama, Türk siyasetinde, artık görmezden gelinemeyecek bir de “Erdoğan faktörü” var.
Sayın Erdoğan, hem deneyim sahibi, hem de iktidar olmak/iktidarda kalmak için her şeyi yapabilecek bir siyasetçi olarak biliniyor ve görülüyor. Kendisinin bir özelliği de, ne zaman, ne yapacağı konusunda isabetli öngörülerde bulunulması zor bir isim olması. İP’nin/Sayın Akşener’in söz konusu son hamlesi konusunda, Sayın Erdoğan ne yapabilir, nasıl yapabilir, kiminle/kimlerle yapabilir soruları, cevap vermekte ciddi şekilde zorlandığım sorular. Aynı şekilde İP’nin/Sayın Akşener’in son hamlesini AKP/Sayın Erdoğan ile ilişkilendirmeye dair bir herhangi bir öngörüde bulunmakta da cidden zorlanıyorum. AKP/Sayın Erdoğan ile ilgili bu hususlar, İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılmasına muhteva kazandıracak sorular. Fakat bunlardaki öngörülemezlik ve belirsizlik, şu an itibarıyla bunu engelliyor.
Gelişmeleri bekleyeceğiz ve bu konuda neyin ne olduğunu hep birlikte göreceğiz.
Ancak İP/Sayın Akşener için, bugünden şunu ifade edebileceğimi düşünüyorum: İP/Sayın Akşener, “6’lı masa”yı bıraktıktan sonra, yol açtığı güven kaybına rağmen, eğer Cumhur İttifakı ile olan bugüne kadarki mesafesini koruyabilirse, Sayın Akşener cumhurbaşkanlığı seçiminde öne çıkabilir, hatta ikinci tura kalabilecek bir aday olabilir. Bunu -şu an itibarıyla- mümkün görüyorum.
***
Evet, Türk siyasetinde, artık görmezden gelinemeyecek bir de “Erdoğan faktörü” var ve buna yukarıda işaret ettim.
Ancak Türk siyasetinde, daha önce de olan, fakat son 20 yılda hiç bu kadar kendisini belli etmemiş olan bir de “dış aktörler” faktörü de var.
Biliyorsunuz, iç politika ile dış politika arasında karşılıklı ve bağımlı bir ilişki var.
Son 20 yılda, gerek Türkiye’de, gerekse Dünyada, bu karşılıklı bağımlı ilişki, dış politika lehine değişmiş; iç politikanın daha çok dış politika üzerinden yapıldığı bir işleyiş ortaya çıkmış ve maalesef bu işleyiş -artan bir şekilde- seçimin sonuçlarını etkileyen bir mahiyet arz etmeye de başlamıştır.
ABD’de, Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinde Rusya’nın rolüne dair iddiaları ve bu iddialara dair ciddi soruşturmaları herkes hatırlayacaktır.
Keza süper/büyük güçlerin, ülkelerin angaje olduğu sorunlar üzerinden o ülkelerdeki seçimlere açıktan ya da dolaylı olarak müdahale etme imkânına sahip oldukları da biliniyor. Örneğin, ABD’nin, Suriye’nin kuzeyinde PKK/YPG terör örgütünü “kanatları” altına alması da, 15 Temmuz olayının faili olarak resmen istenen Fetullah Gülen’e ev sahipliği yapması da, Türkiye’de iç politikayı (dolayısıyla seçimleri) “bir şekilde” yakından etkileyen bu türden hususlardır. Bunlar herkesin bildiği ve gördüğü hususlar olduğu için, siyasal partiler/iç politika aktörleri, sözde seçmenin desteğini kazanmaya çalışırlar ama, gerçekte gözleri de, kulakları da “çeşitli yollarla” dışarıdadır.
Bunu iktidar partisi AKP üzerinden de gördük-görüyoruz.
Hatırlayınız, AKP iktidarı, Türkiye’ye karşı izlediği politikaya ve yaptığı onca şeye rağmen ABD’den vazgeçebiliyor mu? ABD’den vazgeçmemekle kalmıyor, Rusya ile de yakın iş tutuyor. Yani hem ABD’nin desteğini, hem de Rusya’nın desteğini arkasına almaya çalışıyor. Bunun içeride seçimlere ilişkin bir boyutunun olamayacağı düşünülebilir mi?
Aynı şekilde, CHP’nin Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun ABD, İngiltere ve Almanya ziyaretlerini ve bu ziyaretlere ilişkin olarak yapılan anlam yüklemelerini de hatırlayınız. Aynı şey. Ülke fiilen seçim sürecine girmiş iken yapılmış bu ziyaretler, seçimde dış destek arayışını çağrıştırmış, eleştiri konusu olmuştu.
Bunlardan, Türkiye’de iktidar olmanın yolunun artık seçmenden çok, dışarıdan geçtiği çıkmıyor mu, böyle bir algı doğmuyor mu?
Bu konu bir madalyona benzetilirse, madalyonun bir yüzünde, yukarıda anlattıklarım vardır. Ancak bu madalyonun bir de diğer yüzü vardır.
Madalyonun diğer yüzünde de şunlar vardır:
Türkiye, hâlihazırda bölgede öne çıkmış ve çıkma ihtimali bulunan uluslararası sorunlar bağlamında kritik önemi haiz bir ülkedir ve bu sorunlar, hem uluslararası politikanın önde gelen aktörlerinin bir şekilde taraf olduğu, hem de küresel dengeleri etkileme potansiyeli yüksek olan sorunlardır. Böyle bir tabloda, bu süper güçlerin, Türkiye’de yapılacak seçimlere ilgi duymamaları beklenebilir mi, seçimlerden kendileri ile yakın çalışacak bir siyasal iktidarın çıkmasını istemezler mi?
Hiç şüpheniz olmasın, hem ilgi duyarlar hem de kendileri ile yakın çalışacak bir iktidarın ortaya çıkmasını isterler, istemekle kalmaz bu isteklerinin yerini bulması için “çeşitli yollarla” her şeyi de yaparlar. Yani siyasal partiler ile dış aktörler arasında “kazan-kazan” olarak ifade edilebilecek “örtülü” bir ilişkinin az veya çok olabilme ihtimali, günümüzde dışlanabilecek bir ihtimal olmanın çok uzağındadır.
Bunlara niye işaret etme ihtiyacı duydum?
Şunun için: Acaba İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılmasına, bu anlatılanlar bağlamında da bir anlam yüklemesi yapılabilir mi?
Şüphesiz yapılabilir ama, bu konuda çok ciddi güçlükler vardır.
Bu güçlük de şudur: Siyasal partilerin dış aktörlerle olan seçime ilişkin bağlantıları, hem hukuksal ve siyasal açıdan sorunlu olmaları, hem de politik, ekonomik ve askeri riskleri beraberinde getirecek olmaları nedeniyle, genellikle örtülü ve dolaylıdır. Yani kamuoyu tarafından çok bilinmez, perde arkasında, örtü altındadır. Bununla beraber, aklıcı dikkat ile, tümdengelim ve tümevarım yöntemleriyle, açık gelişmeler üzerinden, örtülü ve dolaylı olan bu tür bağlantılar konusunda öngörülerde bulunmak, fikir yürütmek mümkündür.
İşte bu müalhazalar ışığında, İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılmasına, belirtilen bağlamda yapılabilecek anlam yüklemelerine ışık olabilecek, şu sorular aklıma geliyor:
(i) Acaba, ABD de, Rusya da, AKP iktidarından/Sayın Erdoğan’dan kurtulma konusunda örtülü bir “ortak” çaba içinde olabilir mi?
(ii) Acaba, İP içinde ve “6’lı masa”ya dâhil diğer partilerin içinde, anket/kamuoyu şirketleri içinde, yakın danışmanlar/akil adamlar içinde, İP’yi bu son hamle konusunda, bu maksatla, “teşvik” ya da “tahrik” eden, dışarıya angaje olmuş, isimler/şirketler/kurumlar/sivil yapılanmalar olabilir mi?
(iii) Acaba, AP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılması, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de, milletvekili seçiminde de, AKP’yi/Sayın Erdoğan’ı üçüncü sıraya itme hamlesi olarak görülebilir mi? Şöyle ki, Cumhurbaşkanlığı seçimine, Sayın Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Akşener katılır; Sayın Erdoğan ikinci tura kalamaz; kalamadığı için seçim sonuçları “tartışmalı bir eşiğin” çok uzağında kalır; böylece Sayın Erdoğan’ın “itiraz” ve “koltuğu terk etmeme” ihtimalinin ülke ve bölge için neden olabileceği fevkalade ağır sonuçlarının önüne geçilmiş olur. ikinci turda Sayın Kılıçdaroğlu ile Sayın Akşener karşı karşıya kalır, Sayın Erdoğan iki adaydan biri olmayacağı için, hem cumhurbaşkanlığı seçimindeki stres/baskı ortadan kalkar, hem de seçmen, ülke ve bölge rahatlar. Sayın Erdoğan’ın, Sayın Kılıçdaroğlu’nun ve Sayın Akşener’in Cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olarak katıldığı böyle bir tabloda, bu, kuvvetle muhtemel milletvekili seçimlerini de etkileyecektir. Milletvekili seçimlerinde, bir partinin tek başına çoğunluğu sağlayarak çıkması uzak bir ihtimal olarak olacaktır. Bu ise, yasamanın yeniden devreye girmesi anlamına gelecek; yürütmenin yasama üzerindeki baskısına ya da yasamayı yok varsaymasına dair görüntü kaybolma sürecine girecektir.
(iv) AKP de, CHP de, İP de ABD ile “iş tutar-tutmaya devam eder” gözüküyor. Ancak AKP Rusya ile de “yakından iş tutar” iken, CHP’nin ve İP’nin Rusya ile ilişkileri konusunda bu yönde belirgin bir işaret ya da görüntü mevcut değil, en azından ben görmedim. Denilebilir ki, devlette devamlılık esastır, AKP iktidarında Rusya ile “tutulmuş işler” kim gelirse gelsin AKP iktidarından sonra da devam eder. Ancak bu konu, bu kadar basit değil. CHP’nin ve İP’nin daha şimdiden ABD ile bir şekilde teması olduğu kamuoyuna yansırken, Rusya ile böyle bir temaslarının olduğuna dair bir haber ya da işaret ile karşılaşılmaması, Rusya açısından görülmesi gereken bir durumdur. Rusya’nın hem bunu görmesi, hem de bir şey yapmaması düşünülebilir mi? Üstelik Rusya, bölgede ABD ile karşı karşıyadır.
(v) Bir önceki maddede yer alan husus ışığında, ister istemez insanın aklına geliyor; acaba, İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılması, ilk soruya rağmen, münhasıran Rusya ile ilişkilendirilebilir mi? Bu nasıl olabilir, bu mümkün mü, inanın bunda fikir yürütmekte gerçekten zorlanıyorum. Bununla beraber, AKP’nin, CHP’nin ve İP’nin verdikleri ABD görüntüleri ve bu görüntülerden yaklaşan seçim sonuçlarının ABD’ye müzahir bir sonuç olacağı çağrışımının edinilmesi karşısında, İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılmasının “bir şekilde” Rusya ile ilişkilendirilmesi, olabilir bir algısına yol açıyor. İP’e/Sayın Akşener’e rağmen (onların bilgisi dışında, hatta onlara rağmen), böyle bir ilişkilendirme olabilir mi? Bildiğim, uluslararası ilişkilerde “olmaz, olamaz” denilebilecek hiçbir hususun olamayacağıdır.
(vi) Bir önceki madde konusunda, bir adım daha ileri gideceğim, Rusya ile ilişkilendirmenin içinde yine “bir şekilde” Çin’in de olabileceği akla geliyor. Çünkü yukarıda daha önce ifade ettiğim gibi, Türkiye’de yapılacak seçimler, ABD’nin açıktan ve ileri derecede angaje olduğu ve küresel dengeleri etkileme potansiyeli çok yüksek, bölgedeki sorunların geleceğini yakından etkileyen bir mahiyet arz etmektedir. Tabiatıyla, Rusya (ve Çin) için bir ilişkilendirmenin “doğrudan” değil, “dolaylı”, “üçüncü aktörler” eliyle olabileceğini ve “üçüncü aktörler” ifadesinin kapsamının çok geniş tutulmasına ihtiyaç olacağını da, ifade etmem gerekir.
***
İP’nin/Sayın Akşener’in son hamlesi, kendileri için yanlış olduğu kadar, Türk siyasetinin içine düşmüş olduğu “hastalıklı”, hatta “iflah olmaz” durumu göstermesi bakımından da anlamlıdır.
Lütfen şunların ne anlama geldiklerini bir düşününüz:
(i) Aylarca “6’lı masa”da yer alıyorsun, diğer beş parti ile birlikte ortak mesai yapıyorsun, altı partinin kurmay heyeti ciddi kapsamlı çalışmalar/hazırlıklar yapıyor, bu suretle “6’lı masa” üzerinden millete ümit veriliyor, sonra bu masadan kalkılıyor…
(ii) CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, aylardır, açıklamalarında Cumhurbaşkanlığına aday olduğu mesajını veriyor, “birinci tekil şahıs” konuşmalar yapıyor, bunu duymuyorsun, bundan rahatsızlığını dile getirmiyorsun, son kertede, aday isimleri önermek suretiyle Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkıyorsun…
(iii) Ya da Sayın Kılıçdaroğlu aylardır Cumhurbaşkanlığına aday olduğu mesajını veriyor, bunu görüp “altılı masa noter değil” mesajını veriyorsun, fakat rahatsızlığını açıkça-yiğitçe-mertçe dile getirmeyip üstelik “6’lı masa” üzerinden millete sözler ve ümit vermeye devam ediyorsun, sonra çıkıp son kertede Sayın Kılıçdaroğlu’nu bahane ederek “6’lı masa”dan çekiliyorsun…
(iv) CHP’li Ankara ve İstanbul Büyükeşehir Belediye Başkanlarına dair düşüncelerini, daha önce CHP ile ve “6’lı masa”daki diğer partiler ile paylaşmıyorsun, Sayın Kılıçdaroğlu durmadan Cumhurbaşkanlığına aday olduğuna dair işaretler verip kendisini kamuoyu önünde bağlamayı sürdürüyor, sonra çıkıp “üstelik kendi partinden olmayan” iki büyükşehir belediye başkanının ismini cumhurbaşkanı adayı olarak öneriyorsun…
(v) Hem CHP/Sayın Kılıçdaroğlu ile yakın bir görüntü veriyorsun, hem gönlünde cumhurbaşkanı adayı olarak CHP’li iki büyükşehir belediye başkanından biri var bunu saklıyorsun, hem de CHP’nin Genel Başkanı olarak Sayın Kılıçdaroğlu’nun kamuoyu önünde kendisini cumhurbaşkanlığına aday olduğu yönünde bağlamasına seyirci kalıyorsun…
(vi) Hem Sayın Erdoğan’ın “tek adamlığı”ndan şikâyet ediyorsun, demokrasiden, ortak akıldan, saygıdan, hoş görüden, milletten-milli iradeden bahsediyorsun, hem de kalkıp “gizli bir aday ajandası”na sahip olarak beş parti ile aylarca aynı masada oturuyorsun…
(vii) Hem “altılı masa noter değil” diyorsun, hem de altı siyasal partinin oturduğu bir masada diğer beş partiden kendi “adayını” kabul etmelerini bekliyorsun…
(viii) Hem memleketin içerideki ve dışarıdaki berbat halinden, devlet çarkının kötü işleyişinden, adaletten uzaklaşıldığından, hukuka saygının kaybolduğundan, milletin yatağa aç girdiğinden, işsiz olduğundan, geçinemediğinden, gelecek enidşesi taşıdığından, yurt dışına kaçmaya çalıştığından ve benzeri hususlardan söz ediyorsun, hem de millete bu sorunların çözümünde çare olarak gösterip takdim ettğin “6’lı masa”dan çekiliyorsun…
(ix) Hem TBMM çatısı altında HDP ile yan yana görev yapıyorsun ve HDP’li Meclis Başkanvekilinin yönetiminde yasama faaliyetlerine katılıyorsun, “üstüne üstlük” millete-milli iradeye saygıdan, demokrasiden, adaletten söz ediyorsun, hem de “6’lı masa”dan ayrılma üzerinden CHP’nin/Sayın Kılıçdaroğlu’nun HDP ile ilişkilendirilmesinden rahatsızlık duyduğun algısına yol açıyorsun…
(x) Hem çıkıp etnik köken, din, mezhep ayrımcılığına karşı olduğunu söylüyorsun, herkesi sözde ve görüntüde kucaklıyorsun, hem de CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na dair “ayrımcı” bir bakışı aylarca aynı masada bir araya gelinmesine rağmen dile getirmiyorsun, saklıyorsun, sonra “6’lı masa”dan ayrılmak suretiyle bu “ayrımcı” bakışı ihsas ediyorsun, böyle bir algıya yol açıyorsun…
(xi) Hem Türkiye’yi yönetmeye, herkesi tensil etmeye, herkesin hakkını korumaya talip oluyorsun, hem de “6’lı masa”dan ayrılmak suretiyle, gerçekte aksini söylüyor ve yine “ayrımcılık” algısına yol veriyorsun…
Bu sıralama, istenirse daha da uzatılabilir.
Sıralanan bu hususların, Sayın Akşener, İP ve Türk siyaseti açısından işaret ettikleri var, bunları çok önemli görüyorum.
Sıraldıklarımda feragatı, fedekarlığı, samimiyeti, iyi niyeti, milletin derdi ile dertlenmeyi arıyorum ama, maalesef göremiyorum.
Bozulmuş, hasatlıklı, hatta “iflah olmaz” bir Türk siyaseti manzarası görüyorum.
AKP’nin 20 yılı aşkın iktidarında “üzüm üzüme baka baka kararmış” misali bozulmuş ve olması gereken mecrasından çıkmış, bu suretle seyreden bir Türk siyaseti…
Bu siyaset ile Türkiye’nin düzlüğe çıkması, rahata, huzura, refaha ve güvene kavuşması, en önemelisi karşı karşıya bulunduğu tehlikleeri ve tehditleri savuşturabilmesi mümkün mü?
Hayır.
Siyaset ülkeye hizmet aracıdır. Ne belli bir kişiye, belli bir zümreye, belli bir kesime ya da gruba hizmet aracıdır, ne de belli bir kişiyi, zümreyi, kesimi ya da grubu dışlamanın aracıdır.
Ülkesini seven ve siyaset yapan herkes, ülkesini olduğu gibi kabul etmek ve kucaklamak, hiçbir ayrım yapmaksızın herkese hizmet etmek durumundadır. Bir arada yaşama kültürünü geliştirme ve güçlendirme, herkesi ortak refaha, huzura ve güvene kavuşturma, herkese kendisini maddi ve manevi olarak geliştirme ve onları gelecek endişesinden uzak tutma yükümü altındadır.
Bunlar, devleti ayakta tutmanın da, milli ve coğrafi bütünlüğü korumanın da yol ve yöntemleridir.
Elbette ki, görüş ve düşünce farklılıkları olacak… Bu doğal. Herkesin aynı görüşte olması, ne olabilir, ne de beklenebilir bir olgudur.
Siyaset bu, ülkenin hali de ortada…
Ülke bu halde görünür iken, hem ülkeyi içinde bulunduğu berbat durumdan kurtarma hem de ülkenin karşı karşıya bulunuğu tehlikeyi ve tehdidi savuşturma potansiyeli yüksek “6 masa”dan çekilmek, anlaşılır bir durum mudur?
İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılması, anlaşılır bir durum değildir.İP’i/Sayın Akşener’i, “6’lı masa”dan çekilmek suretiyle, kendi siyasal geleceklerini karartmış, İP’nin sağda merkez partisi olma potansiyelini boşa çıkarmakla kalmayıp, bir bütün olarak “merkez sağın” Türk siyasetindeki ağrılığını kaybedeceği bir sürece girmesine yol açmış görüyorum.
İP’nin/Sayın Akşener’in son hamlesi, “merkez solun” işine gelecektir. Merkezden sağdaki gerileme ile ortaya çıkacak boşluğu, kuvvetle muhtemel, “merkez sol” dolduracak ve “merkez solun” Türk siyasetindeki ağırlığı artacaktır. İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan kalkmasının böyle bir sonucunun olabileceğini öngörüyorum.
***
İlk bakışta, aksi akla gelse de; İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılması, CHP’nin ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Kılıçdaroğlu’nun işine gelecektir. CHP’nin, “merkez sol” ile iç içe geçmiş olarak, güçlenmesine hizmet edecektir.
Niçin böyle düşündüğümün nedenlerinden bazıları da şunlardır:
(i) İP’den farklı olarak, İP’nin “6’lı masa”dan ayrılması, CHP’den kopmalara yol açmayacaktır. Özelde CHP, genelde “merkez sol” bağlamında, CHP lehine tam aksine bir sürece yol açacaktır.
(ii) CHP’de, “6’lı masa”dan yer alınmasından ve İP ile iş tutulmasından rahatsız CHP tabanındaki bir kesimin bu rahatsızlıkları ortadan kalkacak; bu rahatsızlık nedeniyle İP de dâhil diğer partilere gitmiş eski CHP’lilerin partilerine geri dönmesi söz konusu olacaktır.
(iii) İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan “bu suretle” ayrılması, CHP’ni/Sayın Kılıçdaroğlu’nu mağdur duruma sokmuştur ki, bunun özellikle “kararsız” ve genç” seçmen nezdinde CHP’ne/Sayın Kılıçdaroğlu’na olumlu yansıması olacaktır.
(iv) İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”yı bırakması, CHP’nin HDP ile iş tutmasını kolaylaştıracaktır. HDP hakkındaki kapatma davası, mevcut konjonktürde kolaylaşmayı ayrıca besleyecektir. Ayrıca bu yakınlaşmasının, HDP’nin “Türkiye partisi” olmasına hizmet edici bir yanından da söz edilebilir.
(v) İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılması, sadece HDP’nin değil, HDP’nin de bir parçası olduğu Emek ve Özgürlük İttiffakı üyesi diğer partilerin de, hatta diğer sol ittifakların da CHP ile iş tutmasını kolaylaştıracaktır.
(vi) İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılması sonrasında, soldan CHP’ye yönelik olarak kendisine gösterecek teveccühü/kaymayı, CHP’nin epeyi bir süredir kapılarını sağa açmış olması ve yaklaşan seçimlerden başarı ile çıkacağı beklentisinin doğurduğu cazibe ile birlikte düşünmek gerekir. CHP güçlenecek gözükmektedir.
(vii) İP’nin ayrılması, masada kalan beş parti arasındaki yakınlaşmayı-dayanışmayı kuvvetle muhtemel kolaylaştıracak ve artıracak, hatta bir sinerjiye yol açacaktır. Daha sorunsuz, daha paylaşımcı bir birliktelik ortaya çıkacak, bunun ışığı dışarıya vurdukça beşli masanın seçmen nezdindeki cazibesi de o oranda artacaktır.
(viii) Altılı masanın beşli masaya dönüşmesi sonrasında, İP’den ve AKP’den CHP’ye kayışlar olacaktır. CHP, başlangıçtan itibaren, İP’nin bugünlere gelmesinde katkısı olan bir partidir. Bunu unutmamak gerekir. Kuvvetle muhtemel, İP’nin vefalı, kadir-kıymet bilen siyaset adamları ve seçmenleri de bunu unutmayacak ve CHP’ye yönelenler olacaktır. AKP açısından bakıldığında ise, durum şudur: hem AKP/Sayın Erdoğan eski siyasal çekiciliğinden uzak (çekiciliğinde bir erime) görüntüsü vermekte, hem de AKP’nin/Sayın Erdoğan’ın işi İP’nin bu son hamlesi ile zorlaşmış gözükmektedir. Bunlar ışığında, AKP’den de, hem AKP’den kopmuş beşli masadaki partilere, hem de CHP’ye beklenmedik kayışlar olacaktır diye düşünüyorum.
Bu öngörüler ışığında, İP’nin son hamlesi, Türkiye’de CHP merkezli merkez solu güçlendirecek ve/veya “Türkiye’ye özgü (Türkiye gerçekleri ışığında şekillenecek)” güçlü yeni bir solun ortaya çıkacaktır. “Türkiye’ye özgü” yeni ve güçlü bir solun ortaya çıkması, hiç şüphesiz, fikir önderlerinin ve bu alanda çalışan akademisyenlerin harekete geçmesine bağlı olacaktır. Merkez sağda doğacak boşluğun, merkez sol tarafından soldurulması, bunların çalışmalarına bğalıdır.
Ancak böyle bir tabloda da, CHP merkezli merkez sol için de, “Türkiye’ye özgü” yeni ve güçlü bir sol için de, kendisini belli eden iki sorun ya da soru vardır. Birincisi, ayrılıkçı/bölücü Kürtçülük üzerinden kendisini belli eden Türkiye’nin milli ve coğrafi bütünlüğüne yönelik tehlike ve tehdit ne olacak, bunlar nasıl ortadan kaldırılacak? İkincisi de, öne çıkmış siyasal İslam ile nasıl mücadele edilecek ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yürürlükteki anayasada ifadesini bulmuş milli karakteri nasıl korunacak?
Adı merkez sol mu olur, başka bir şey mi olur, bunu bilmem ama, CHP’nin öne çıktığı “beşli masa”nın ve bu saatten sonra “beşli masa”ya angaje olacak diğer sol partilerin bu iki soruya ilişkin ortak ve herkese anlaşılır gelebilecek bir yaklaşım geliştirip geliştirmeyecekleri çok kritik önemi haiz olacaktır. Hem seçim sürecinde, hem de seçimde önde çıkarlarsa seçim sonrasında…
Söz konusu iki sorun/konu, solun önünde duran en önemli konulardır. Solun Türk siyasetinde kendisine alan açmasını ve merkeze geçip ağırlığını hissettirmesini, bu iki sorunun/konunun üstesinden gelmesine bağlı görüyorum.
***
Yukarıda birçok yerde ifade ettim; Türkiye, içeride ve dışarıda berbat bir durumda. Deprem felaketi, durumu daha da ağırlaştırdı. Gizlendiği veya üzerinde oynandığı ileri sürülen ekonomik verilere rağmen, ekonomi, “taşıma su ile” bile zor dönüyor gözüküyor. Ülkenin iç ve dış poliitkası ile savunma ve güvenliği ekonomiden ayrı düşünülemeyeceği için, bu, politik ve askeri açılardan da ülkeyi olumsuz etkiliyor. Ülke, milli ve coğrafi bütünlüğümüze yönelik yakın ve ciddi bir tehlike/tehdit ile karşı karşıya gözüküyor. Deprem felaketinin yaşandığı bölgenin durumu, bu görüntüyü ayrıca besliyor diye düşünüyorum.
Böyle bir ülke tablosunda, ülkeyi yönetenlere de, yönetmeye talip olanlara da büyük/ağır bir sorumluluk düştüğü açıktır. İnsan bu koşullarda, söz ve filleri ile, bu büyük/ağır sorumluluğu taşıyacağı kanaatini uyandıran siyaset adamlarını görmeyi arzu ediyor.
Göründükleri gibi olan ya da oldukları gibi görünen siyaset adamları…
Siyaseti, kendi nefisleri için değil, nefislerini baskılamış olarak ülke için yapan siyaset adamları…
Milletin derdiyle ve ülkenin dağ gibi yığılı sorunları ile dertlenecek, samimi, iyi niyetli, feragat sahibi ve fedakâr siyaset adamları…
İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılması, maalesef yukarıda işaret ettiğim türden siyaset adamlarının sayısının adeta “yok mertbesinde” olduğunu düşündürtüyor; bu da, haliyle hem insanı üzüyor, hem de insanda gelecek ensişesine yol açıyor.
Kalbimden ne geçiyor, kalbimin diğer yarısında ne var biliyor musunuz?
Yukarıda yazdım, kalbimin bir yarısında İP’nin/Sayın Akşener’in “6’lı masa”dan ayrılmasını ülkenin hayrına olmadığı, böyle gördüğüm var. Fakat kalbimin diğer yarısında da, bu ayrılmanın ülkenin AKP iktidarından/Sayın Erdoğan’ın yönetminden kurtulmak için yapılmış bir fedekarlık olması, böyle “örtülü” bir iş olması dileği var.
Öyle midir, bilmiyorum.
Zaman belki böyle gösterir ama, şimdi görünen, öyle olmadığı yönünde…
Yüce Allah, aziz Türk Milletini, korktuklarından emin eylesin, umduklarına nail eylesin, temennim bu.
Ankara/06 Mart 2023,01:58