PAKİSTAN BAŞBAKANI IMRAN KHAN HAFTAYA BEYAZ SARAY’DA…

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk, ASCMER Başkanı

Pakistan Başbakanı Imran Khan, önümüzdeki hafta Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump ile biraraya geliyor. Görüşme konularından birinin uluslararası terörizmle mücadele olacağı ifade ediliyor[i]. Başka hususlar da var. Pakistan’ın, Afgan Talibanı’nın şiddeti azaltmasında ve Kabil hükümeti ile doğrudan görüşmelere zorlanmasında kilit bir role sahip olması nedeniyle, bu iki konunun da görüşmede gündeme gelebileceği belirtiliyor. Ayrıca, görüşmede Pakistan’dan, hem küresel ölçekte kara para aklamanın önlenmesinde ve IMF kriterlerine uymada, hem de Afganistan’ın istikrara kavuşmasında, daha fazlasını yapmasının istenebileceği de belirtiliyor. Deniliyor ki; ABD’nin gözünde, Afganistan’ın istikrara kavuşması, Pakistan’a bağlıdır ve bu, Pakistan’ın ABD’ye karşı kullanabileceği tek gerçek kozdur.

Bu görüşmeye bakılırken, esasen ABD’nin ve Çin’in Hindistan ile olan güncel ilişkilerinin, geçtiğimiz aylarda sorunlu Keşmir bölgesinde Pakistan ile Hindistan arasında yaşanan “sınırlı-küçük çaplı” sıcak çatışmanın hatırlanması icap eder. Belik bunlardan çok, “Af-Pak” bölgesinin güncel jeopolitiği ve güncel enerjipolitik hatırlanmalıdır.

Başkan Trump göreve geldiğinde, ABD’nin Hindistan ile belirgin bir yakınlaşma içine girmesi nedeniyle Hindistan ile kendisi arasındaki denge aleyhine bozulmuş Pakistan’ın Çin’e yaklaşmış olduğu bir tablo vardı. Bugün bu tablo, birazdan fazla değişmiştir. Rusya’dan S-400 satın alan, 5.nesil Su-57 savaş uçaklarını satın almak için bunların performansını görmeyi bekleyen bir Hindistan vardır. Geçtiğimiz aylarda yapılan parlamento seçimlerinden önde çıkan ve görevini sürdüren Hindistan Başbakanı Modi’nin, seçimden önceki aylarda arka arkaya Çin’i yaptığı ziyaretler ve Çin ile Hindistan arasındaki mevcut sorunlara çözüm getirmek için sıkça gerçekleşen heyetler arası görüşmeler vardır. Yani bugün itibarıyla, ABD’ye mesafeli, Rusya ile yakınlaşan, Çin ile sorunlarını çözmeye istekli bir Hindistan vardır. Bu tablo, Hindistan faktörünün Pakistan-ABD ilişkilerindeki etkisini aşağıya çeken bir durum olarak kabul edilmektedir. Kaldı ki, geçtiğimiz Nisan-Mayıs aylarını kapsayan parlamento seçimlerinin kampanya döneminde, Keşmir’de yaşanan, teröristlerin bomba yüklü araç saldırıları ile başlayıp Pakistan ile Hindistan’ı “sınırlı-küçük çaplı” sıcak bir çatışmaya götüren olayın, Hindistan Başbakanı Modi’nin işine geldiğini, milliyetçi oyları kendisinde toplayarak seçimden önde çıkmasına hizmet ettiğini de görmek gerekir. Olay tarihindeki yorum ve değerlendirmelerimde de geçtiği üzere, sınırlı-küçük çaplı bu sıcak çatışma, Pakistan’ın Modi’ye dolaylı/örtülü destek vermiş olabileceğini çağrıştırmıştır ki; bu da, yine, Hindistan faktörünün Pakistan-ABD ilişkilerine olan etkisinin azalmış olduğu yönündeki değerlendirmeyi beslemektedir.

Af-Pak bölgesi, uluslararası politikada Asya’nın ilgi odağı olduğu mevcut konjonktürde jeopolitik açıdan son derece önemli/değerli bir coğrafyadır. Haritaya bakılırsa, bu bölgenin bütünlük arz ettiği; doğu-batı istikametinde Çin ile İran arasında, kuzey güney istikametinde de Orta Asya ile Hindistan arasında kaldığı görülür. Afganistan’da ciddi nüfuz sahibi Pakistan, bu önemli/değerli jeopolitiği kullanma avantajına sahiptir. Bu avantajı, politik, askeri ve ekonomik (enerji) bağlamında bir bütün olarak görmek icap eder. Ancak “Af-Pak” bölgesinin güncel jeopolitiğinin Pakistan’a avantaj sağladığını söylerken, aynı zamanda bu jeopolitiğin Pakistan’a ağır bir sorumluluk yüklediğini de görmek gerekir. Yani Pakistan Başbakanı Imran Khan’ın, önümüzdeki hafta Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump ile yapacağı görüşmeden, ABD lehine çok fazla şey çıkacağını beklememek gerekir. Pakistan Başbakanı Imran Khan, bu görüşmede, kuvvetle muhtemel denge politikası izleyecek, Çin’i, Hindistan’ı ve İran’ı rahatsız edecek konulara oldukça mesafeli duracaktır diye düşünülmektedir.

Bilindiği üzere, ABD, artık Dünyanın en büyük enerji üreticisi ve satıcısı ülkesidir. Enerji zenginliğine pazar aramaktadır. Trump Yönetimi, bu nedenle, enerjipolitik merkezli bir dış politika izlemektedir.  Bu açıdan bakıldığında, oldukça kalabalık (207 milyon) bir nüfusa sahip Pakistan’ın günlük rafine edilmiş petrol tüketiminin 560 bin varil olduğunu ve tüketiminin yarısını ithalat yoluyla karşıladığını görmek icap eder. Pakistan’ın ithalatında petrol ve petrol ürünleri başta gelmektedir ve bu yüzden de BAE, Endonezya ve Suudi Arabistan Pakistan’ın önde gelen ithalat ortaklarıdır. Bu durum nedeniyle, Beyaz Saray’daki söz konusu görüşmenin en önemli gündem maddesinin enerji olacağını beklemek gerekir. ABD, Pakistan enerji pazarına daha çok girmek isteyecektir. Eğer Körfez bölgesindeki gerginlik ve Pakistan’ın tükettiği petrolün önemli bir kısmını bu bölgeden temin ettiği düşünülür ise; ABD’den enerji alımını artırmak Pakistan’ın da işine gelebilecektir. Çünkü bu, Körfez bölgesindeki gerginliğin Pakistan ekonomisi üzerindeki mevcut ve muhtemel olumsuz etkisini bertaraf edilmesine imkân verecektir.

Bu son bağlamda öne çıkan iki husus var. Birincisi, Suudi Arabistan’ın Pakistan’ın enerji tedarikçisi olması, bu tedarikin “uygun koşullu” olması ve bunun karşılığında da Pakistan’ın Suudi Arabistan’ın güvenliğine katkı sunması, Körfez bölgesinde güvenliğe ilişkin konularda düşük de olsa Suudi Arabistan’a müzahir açık bir profil sergilemesidir. Eğer ABD, Pakistan’ın öne çıkan enerji tedarikçisi olur, üstelik bunu tıpkı Suudi Arabistan gibi “uygun koşullu” olarak yerine getirirse; bundan, ABD’nin Riyad’ı Pakistan’ın desteğinden yoksun bırakma, dolayısıyla Suudi Arabistan’ı enerjipolitik bağlamında hedef alma peşinde olduğu anlamı çıkarılabilecektir. Böyle bir durumda, Riyad’ın enerji üzerinden Pakistan’a yüklediği işlevin, bu kez Washington tarafından Pakistan’a yüklenmiş olabileceği çıkarsamasında bulunulabilir. Ancak, (i) Suudi Arabistan ile Pakistan’ın güç mukayasesi, (ii) Af-Pak bölgesinin yukarıda değinilen “hassas” jeopolitiği ve (iii) Pakistan’ın güçlü devlet geleneği, böyle bir çıkarsamaya uygun değildir, izin vermez. ABD, bunların farkında olarak hareket edecek, Riyad’ın Pakistan desteğini kesmeyi yeterli bulacaktır.

Enerji/enerjipolitik bağlamında öne çıkan ikinci husus ise; Pakistan’ın Çin’in enerji tedariğinde “ulaşımı” sağlayan önemli bir ülke olmasıdır. Çin, Pakistan’ın Umman Körfezi’nde, İran sınırına yakın bir bölgede bulunan Gwadar limanına ciddi alt yapı yatırımları yapmış, bu limanı Sincan-Uygur Bölgesi’ne bağlayan boru hatları, kara ve demir yolları inşa etmiştir. Çin’in bu yatırımları, aynı zamanda Afganistan-Türkmenistan üzerinden Hazar Denizi ile ve ayrıca Orta Asya ile de bağlantılıdır. “Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru”na bakarken bunları görmek gerekir. Bu kordior, Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol Projesi”nin oldukça önemli parçasını teşkil eder. Pakistan’ın Çin nezdindeki bu değeri, eğer istenirse, Pakistan’a ABD-Çin ilişkilerinde yapıcı-uzlaştırıcı bir işlevi yerine getirme potansiyelini sunmaktadır. Pakistan Başbakanı Imran Khan’ın, ülkesinin Çin nezdindeki bu değerinin ve ülkesindeki Çin yatırımlarının farkında olarak, Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump ile bir araya geleceğini kabul etmek gerekir. Ancak kim bilir, belki bu görüşmede Başkan Trump, Başbakan Khan’a, ABD’nin de Gwadar limanını kullanmak istediğine dair bir mesaj verebilir. Bu suretle, Çin ile ABD arasında beklenmedik bir süreç baş gösterebilir. Böyle bir süreç üzerinden, Çin’in ABD’den/ABD’nin kontrolündeki bölgelerden temin ettiği petrolün Gwadar limanı üzerinden Çin’e taşındığı günler görülebilir. Bu açıdan bakıldığında ve küresel politikaya ilişkin mevcut koşullar dikkate alındığında; Pakistan Başbakanı Imran Khan’ın Beyaz Saray ziyareti, pekâlâ böyle bir sürecin başlangıç noktası olabilir. Ziyaret/görüşme, böyle bir sürecin ışığını yakabilir.

Bütün bunlardan ne çıkıyor? Pakistan Başbakanı Imran Khan ile ABD Başkanı Donald Trump arasında önümüzdeki hafta Beyaz Saray’da gerçekleşmesi beklenen görüşmenin münhasıran uluslararası terörizm ve Afganistan odaklı olması beklenmemektedir. Görüşmenin medyada bunlar odaklı işlenmesi, maksatlı, asıl konuları örtme amaçlı olarak görülmektedir. Görüşme, daha fazlasını içerecek, gerçekten önemli bir görüşme olacaktır diye düşünülmektedir.

osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 21 Temmuz 2019.

[i] https://foreignpolicy.com/2019/07/17/imran-khan-mustnt-let-trump-make-pakistan-a-scapegoat-pakistan-united-states-taliban-afghanistan-sherry-rehman/?utm_source=PostUp&utm_medium=email&utm_campaign=14043&utm_term=Editor#39;s%20Picks%20OC, 21.7.2019.


TÜRKİYE’DEKİ SEÇİMİN SONUÇLARI: GÖRÜŞLERİM VE DEĞERLENDİRMELERİM

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk I. İki gün önce (28 Mayıs’ta) yapılan, cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda, kullanılan ve geçerli sayılan oyların % 52.18’ni Sayın Erdoğan, % 47.82’sini de Sayın Kılıçdaroğlu aldı ve bu sonuçla Sayın Erdoğan üçüncü kez katıldığı cumhurbaşkanı seçiminden önde çıkarak bu koltuğa oturdu. Bu seçime katılma oranı, % 84 oldu. Cumhurbaşkanı seçiminin

DIŞARISI GÖZÜYLE TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİNE BİR BAKIŞ

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk 14 Mayıs’taki seçimler yaklaşıyor… Seçim sürecinde daha önce medyada çok rastlamadığım, seçimlere dış politika gözlüğü ile bakan bazı yorumları ve değerlendirmeleri görmeye başladım. Bunu olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Çünkü iç ve dış politika arasındaki karşılıklı ve bağımlı ilişki nedeniyle, seçimlere ilişkin öngörüleri sadece iç dinamiklere dayandırmak eksik bir yaklaşım

TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİNE YABANCI VE YERLİ SERMAYE AÇISINDAN BİR BAKIŞ

  Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Yabancı sermayenin önemli bir kısmının ülkeyi terk ettiği, yerli sermayenin de çeşitli yollarla yurt dışına kaçmaya çalıştığı yazılıyor, konuşuluyor. Yeni bir şey değil, bunu biliyoruz. Peki, yabancı ve yerli sermayedeki bu kaçış niye? Bu kaçışın arkasındaki en temel etkenlerden biri, hiç şüphesiz, AKP/Sayın Erdoğan iktidarında ülkede hukuka olan bağlılığın/saygının

TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİ: RUSYA KENDİ ELİYLE KENDİ AYAĞINI BAĞLAR MI?

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Birçok kez yazdım… Önümüzdeki seçimler, dış politikadan (uluslararası ilişkilerden) soyutlanarak görülemez, görülmemelidir. Bu siyasetin doğasına aykırı olur. Bu seçim çok önemli. İnsanımız bir yol ayrımında; ya karanlığın zifiri karanlığa dönüşmesine evet diyecek ya da karanlıktan kurtulup aydınlık güzel günlere doğru yol almaya başlamak için evet diyecek… Bu seçimleri ben böyle

ABD’YE AİT İNSANSIZ HAVA ARACININ KARADENİZ’DE DÜŞMESİ ÜZERİNE

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz günlerde, Karadeniz’de uluslararası hava sahasında ABD’ye ait bir insansız hava aracı (İHA) düşmüş; ABD İHA’nın Rusya tarafından vurulduğunu iddia etmiş, Rusya ise İHA’nın “ani manevra” sonucu düştüğünü savunmuştu. Ve konu, daha sonra, Karadeniz’e düşen İHA’nın çıkarılmasına gelmişti. İlk başta, bunun nedeni, düşen ABD İHA’sının içerdiği teknoloji ile

E-mail: bilgi@ascmer.org

Tel: +90 532 414 48 98

Dükkan
© 2014 Tüm Hakları Saklıdır. Sitedeki yazılar ve analizler kaynak gösterilmeden kullanılamaz.