Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
14 Haziran’da Belçika/Brüksel’de NATO Liderler Zirvesi var. Bu zirve, Türkiye için olduğu kadar, NATO, AB ve ABD için de önemli. Ancak zirveye, Türkiye’de münhasıran, muhtemel Erdoğan-Biden ilk yüz yüze görüşmesi ve Türkiye’nin Biden Yönetimine yaklaşması açılarından bakılıyor. Türk medyasında, böyle bir genel görüntü var.
Elbette ki, zirvenin bir resmi gündemi var ve bu gündemde çok önemli konuların bulunduğu tahmin edilebiliyor, gelişmelerden çıkarabiliyor: NATO’nun yeni stratejik konsepti, Afganistan, İran, Ukrayna, Çin, Rusya, küresel ısınmanın küresel savunma ve güvenliğe etkisi, bütün bu konular ışığında NATO içinde mali yük paylaşımının gözden geçirilmesi, yeni askeri yapılanmalar ve yeni kuvvet konuşlandırmaları/kuvvet takviyeleri… Bunlar zirvenin muhtemel gündem maddeleri olarak akla gelen konular.
GMF-US, NATO Liderler Zirvesi öncesinde, 8 Haziran’da gerçekleşecek “Priorities for a U.S.-EU Summit” başlıklı bir online etkinlik düzenlemiş. Genelde bu tür zirveler öncesinde bu tür etkinlikler düzenlense de, bu etkinliğin katılımcılarını bu zirvenin öneminin bir işareti olarak görüyorum. Öyle anlıyorum ki; Biden Yönetimi, ABD’nin angaje olduğu konularda/sorunlarda Avrupa’nın desteğini arkasına almak peşinde olacak; bunu yaparken de hem Trump Yönetiminde kırılanların gönlünü alacak, hem de Trump Yönetiminin yaklaşımını kısmen sürdürecek…
ABD’nin Rusya ve Çin ile ilişkileri biliniyor. AB’nin, Rusya ve Çin konusunda üye ülkelerin hepsinin iştirak ettiği bir duruş geliştirmede zorlandığı ve bunun Rusya ve Çin karşısında ABD’nin elini zayıflattığı da biliniyor. Keza ABD’nin politik, ekonomik ve askeri açılarından eski gücünden uzak olduğu, enerjide geldiği noktayı bunu telafi etmede kullanma peşinde olduğu da açıktır. Bu belirtilenler, NATO Liderler Zirvesi’nin, bir taraftan ABD-AB çekişmesine sahne olacağına, diğer taraftan da Rusya’yı ve Çin’i çok yakından ilgilendireceğine işaret etmektedir.
Durum böyle gözükür ve bu durum Türkiye içi çok önemli iken; Türkiye’de, bu zirvenin Erdoğan-Biden görüşmesine ve ABD ile yakınlaşmaya indirgenmiş görüntüsü, Türkiye için çok yanlıştır. Çünkü bu görüntü; hem Rusya ve Çin karşısında Türkiye’yi sıkıntıya sokma potansiyeli oldukça yüksek bir görüntüdür, hem de ABD’nin son dönemde Türkiye’yi açıkça karşısına almış olduğu hatırlandığında Türkiye’ye yakışan bir görüntü değildir. Herkes biliyor ki, ABD, açıkça Türkiye’nin milli ve coğrafi bütünlüğünü hedef alan aktörlerin yanında onlarla işbirliği yapıyor, onları fonluyor, onlara askeri ve ekonomik destek vermektedir.
Dolayısıyla, NATO Liderler Zirvesinin, Biden Yönetimi ile yakınlaşmak için bir fırsat olarak görülmesinden ziyade, Biden Yönetimine ciddi uyarıda bulunulması ve “İttifak sorumluluğunun” hatırlatılması açısından Türkiye için uygun bir fırsat ve “zemin” olarak görülmesi gerekir. Türk-Amerikan ilişkilerinde gelinen bugünkü nokta, bunu gerektirmektedir.
ABD’nin son dönemde Türkiye’ye karşı izlediği politika, (i) BM sistemine vücut veren uluslararası düzenlemelerin, (ii) NATO Antlaşmasının ve (iii) Türkiye ile ABD arasındaki savunma ve güvenliğe dair ikili bütün düzenlemelerin, lafzına ve ruhuna açıkça aykırıdır. Ve üstelik bu aykırılık/ihlal çok açıktır, çok ağırdır. AKP/Sayın Erdoğan iktidarı, “bu aykırılığı” ya da “ağır ihlali” görmek ve dikkate almak, ayrıca NATO’nun Rusya ve Çin konusundaki muhtemel yeni adımlarının Türkiye’yi Moskova ve Çin karşısında ne duruma düşürebileceğini tezekkür etmek durumundadır.
Bu vesileyle şunu ifade etmekte yarar görüyorum: Bugüne ve görünür geleceğe bakıldığında; Türkiye’nin, ABD için de, Rusya için de, Çin için de, hala çok değerli olduğu, tartışma konusu olmaktan çok uzaktır, bu çok açıktır. Değişen koşullar, Türkiye’nin önemini yine artırmıştır.
ABD’nin, Ortadoğu’da, enerjide, Rusya ve Çin karşısında Türkiye’ye ihtiyacı vardır ancak, güncel Türkiye yaklaşımı, bunu değil, aksini söylemektedir. Yani ABD, Türkiye’ye artık ihtiyacı olmadığı gibi bir yaklaşım içindedir.
Çin, ekonomik güç olarak belli noktaya erişmiş olsa da, hem askeri gücü ekonomik gücünün çok gerisindedir, hem de izlediği dış politika bellidir; yani Çin, küresel sorumluluklar üstlenmeye, ne hazır, ne de istekli gözükmektedir. Belki en önemlisi, Komünist Parti tarafından yönetilen Çin’in, yarın koşullar kendisi için daha elverişli hale geldiğinde küresel ölçekte nasıl bir politika izleyeceğinden emin olunamamasıdır. Bu anlamda, Çin için, ciddi bir belirsizlik söz konusudur. En azından ben böyle görüyorum.
Rusya, Putin ile kendisini toparlamıştır, bugün ekonomik ve askeri açıdan güçlüdür, Moskova uluslararası politikada eski güçlü günlerini çağrıştırmaktadır. Fakat Rusya aynı zaman, bugün ABD karşısında, yarın Çin karşısında, yardımı ihtiyacı olan/olacak bir ülkedir. Öyle anlaşılıyor ki; küresel ısınma, Rusya’nın bu ihtiyacını ayrıca tetiklemektedir. Geniş ülkesi, yeni zenginlikler (güç) vadettiği kadar, geçen her gün ciddi savunma/güvenlik konusu olarak da kendisini hissettirmektedir.
ABD, Çin ve Rusya ile ilgili bu özet değerlendirmeyi, Türkiye’nin, ABD’ye mahkûm olmadığına işaret etmek için verdim. Yani Türkiye’nin önümüzdeki NATO Liderler Zirvesi’ne “ABD’ye mahkûm gibi bir anlayış” ile katılması yanlıştır. Bu, bedeli ağır olabilecek bir anlayıştır. Zirve öncesinde Türk kamuoyunda böyle bir algının ortaya çıkmış olması bile, doğru değildir. Çünkü zirvede Türkiye’nin aleyhine etkileri olabilecektir.
03 Haziran 2021