Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
Geçtiğimiz hafta Kazakistan’ın güneyinde, özellikle Almatı ve civarı ile Jambıl Eyaletinde yoğun olarak kendisini gösteren, başkent Nursultan’a ve diğer bazı şehirlere de sirayet eden kaos/anarşi ve terör ortamı, 8-10 gün gibi kısa bir sürede etkisini kaybetmiş gözüküyor. Medyaya yansıyan haber, yorum ve açıklamalardan, olayların, “saman alevine” benzer şekilde ortaya çıkmış ve sönmüş olduğu gibi bir algı ediniliyor. Ancak bu görüntü ve algı yanıltıcı olabilir. Olayların uluslararası politikaya dair bazı konular ve durumlar ile gösterdiği eş zamanlılık, bir anlamda konjonktür, bunu söylemektedir. Eş zamanlılık ya da konjonktür, olayların etkisini kaybetmiş (saman alevi gibi çabuk sönmüş) gözükmesinin, buzdağının suyun üzerinde kalan kısmı gibi olabileceğini akla getiriyor ki; bu da, temkinli olmayı gerektirmektedir.
Kazakistan’daki son olaylara bakarken, uluslararası politikaya dair şu hususlar akla geliyor, şunlar görülüyor.
a. Birincisi, Afganistan’dan çekilmek zorunda kalan, Çin ile rekabet eden ve bu rekabet bağlamında Çin’i çevreleme (kuşatma) politikası izleyen ABD, bu bağlamda, Çin’e komşu coğrafyalarda, özellikle Orta Asya ülkelerinde, askeri varlık bulundurma arayışı içindedir. ABD’nin Orta Asya ülkeleri nezdindeki bu arayışı üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olan bir diğer husus da, Rusya’dır. ABD, Rusya ile de ciddi bir rekabet ve çekişme içindedir. Ve Kazakistan, hem Çin’e, hem de Rusya’ya komşu, bir Orta Asya ülkesidir.
ABD’nin aynı anda hem Çin’i hem de Rusya’yı aynı ağırlıkta karşısına alması beklenemez. Bunu yapabilecek durumda gözükmemektedir. Eski gücünden çok şey kaybetmiş gözükmektedir. Mevcut gücü bölünmüş olacağı için, her ikisi karşısında da başarısız olacaktır. Bunlar hatırlandığında ve biraz da uzak görüşlü olarak konuya yaklaşıldığında, ABD’nin önceliği Rusya’ya vereceği, Çin’i daha sonraya bırakacağı, bunu tercih edeceği ve bu tercihte NATO’nun Rusya karşısında (Ukrayna konusu ve NATO’nun doğuya doğru genişlemesi konusu üzerinden) ABD’ye sunduğu avantajların belirleyici olduğu düşünülmektedir. Kazakistan’daki olaylara bakınca akla gelen ilk husus bu olmaktadır.
Bilindiği üzere, Ukrayna’nın NATO’ya katılma isteği yeni değildir. Gürcistan’ın da NATO’ya dâhil olmak istediği bilinmektedir. Ukrayna ile ilgili artan gerginlik sırasında Finlandiya’dan ve İsveç’ten de NATO üyeliğine işaret eden dikkat çekici açıklamalar gelmiştir. Bunların anlamı, NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin Ukrayna ile sınırlı kalmayacağı, adı geçen ülkelerin de, hatta Ermenistan’ın bile, NATO üyeliğinin gündeme gelebileceğidir. Bir yönüyle, Rusya’nın bugünkü duruşu bu farkındalığın ürünüdür, diğer yönüyle de Rusya’nın bu duruşu ABD’nin Rusya karşısında geniş bir destek bulmasına hizmet etmektedir. Kazakistan’daki olaylar, Rusya’yı güneyinden angaje etmek suretiyle, ABD’nin Rusya karşısında mesafe almasına hizmet etme potansiyelini içermektedir.
ABD’nin Orta Asya ülkelerine yönelik güncel ilgisinin, Çin’den önce Rusya ile ilgili olduğu Kazakistan’daki olaylardan çıkarılabilmektedir. Kazakistan, Çin ile 1765 km. ve Rusya ile de 7644 km. uzunluğunda ortak kara sınırına sahiptir. Bunun ABD’ye cazip geleceği açıktır. Çünkü Kazakistan, ABD’ye, önce Rusya’yı, sonra da Çin’i, çevreleme ve baskı altına alma imkânı vermektedir.
Kazakistan’ın kaosa sürüklenmesi, hele “bir şekilde” ABD’nin etkisine açık bir ülke haline gelmesi, ABD’nin, önce Rusya üzerinde baskı kurmasına aracılık edebilecek, bu suretle Ukrayna/Kırım konusu ile NATO’nun doğuya doğru genişlemesi konusunda Moskova engelini aşmasını kolaylaştırabilecektir. ABD’nin bu suretle Rusya engelini aşmasından sonra sıra Çin’e gelecek; ABD, bu kez Kazakistan’ın jeopolitiğinin kendisine sunduğu avantajları Çin’e karşı kullanacak, üstelik böyle bir durumda Pekin karşısında çok daha güçlü bir pozisyonda olacaktır. Kazakistan’daki olaylara böyle bakınca, ABD’nin Kazakistan üzerinden önce Rusya’yı, arkasından da Çin’i karşısına almasının, kendisine -kuvvetle muhtemel- küresel hegemonyasını yeniden tesisine hizmet etmesi de söz konusu olabilecektir. Bunlar, Kazakistan’daki olayların, ABD bakımından, “bir taşla üç kuş vurma” potansiyelini çağrıştırmaktadır.
b. İkinci husus, Kazakistan’daki olayların, ülkede doğal gaz fiyatlarına yapılan aşırı zamla ilişkilendirmenin çok ilerisinde, çok daha ciddi bir enerji boyutunun olabileceğidir. (i) Bilindiği üzere, ABD, artık Dünyanın en büyük enerji üreticilerindendir ve enerji zenginliğine pazar arayışı içindedir. (ii) Kazakistan, enerji zengini bir ülkedir ve ülkesinde çıkacak kaos, enerji üretimini olumsuz etkilemek ve istikrarsızlığa yol açmak suretiyle, Kazakistan’ın enerjide pazar kaybetmesine yol açabilecektir. (iii) Kazakistan’a komşu Rusya açısından bakıldığında ise, enerji bağlamında üç husus kendisini göstermektedir. Biri, Rusya’nın Dünyanın en büyük enerji üreticilerinden olduğu, Kazakistan ile komşuluğun Kazakistan’da ortaya çıkabilecek huzursuzluğun Rusya’ya taşmasına yol açabileceği ve bunun da enerji sevkiyatını sekteye uğratmak suretiyle Rusya’nın enerjide pazar kaybetmesine yol açabileceğidir. İkincisi, Rusya Federasyonu’na bağlı Cumhuriyetler, genelde Rus boru hatları üzerinden enerji ihtiyaçlarını karşıladığından, Rusya’ya sirayet edecek kaosa bağlı enerji sevkiyatındaki aksamaların Moskova ile bağlı Cumhuriyetler arasındaki ipleri gerebileceği, hatta koparabileceğidir. Sonuncusu da, Rusya’nın, küresel ısınmanın etkisinde, Arktik Okyanusu kıyılarında deniz yatağının altındaki petrol ve doğal gaz rezervleri ile uzakdoğu topraklarının üzerindeki ve altındaki maden/enerji kaynaklarını kullanabilir duruma gelmesi ve bunun Rusya’ya küresel dengeleri Moskova lehine değiştirme potansiyelini sunmasıdır.
Kazakistan’da ortaya çıkacak kaos ortamının ya da Kazakistan’ın kaos üzerinden “bir şekilde” ABD’nin etkisine açık bir ülke haline gelmesinin, ABD’ye, Kazakistan üzerinden Rusya’nın enerjiye dair mevcut ve muhtemel durumunu bozma imkânı verebileceği açıktır. Bu suretle Rusya’nın enerjide pazar kaybetmesi demek, ABD’nin yeni pazarlar edinmesi anlamına gelebilecek; Rusya’nın enerji konusundaki mevcut ve muhtemel durumunun Kazakistan üzerinden bozulması, Moskova bakımından ayrıca şu sonuçları doğurabilecektir: (i) İçeride Federasyona dâhil Cumhuriyetler nezdinde sorun yaşamasına, nüfuzunu kaybetmesine yol açabilecektir. (ii) Küresel ısınmanın etkisinde erişim imkânı doğmuş Arktik kıyılarındaki ve uzakdoğu topraklarındaki petrol ve doğal gaz rezervlerini elinden kaçırabilecektir. (iii) Haliyle, uluslararası politika nezdindeki nüfuzunu ve küresel hegemon olma fırsatını kaybetmiş olabilecektir.
Bu bağlamda, özellikle şuna da dikkat çekmek isterim: Kazakistan’ın haritadaki yerine bakılırsa, Rusya’nın güneyinde kritik bir konumda olduğu görülür. Daha açık bir ifade ile, Kazakistan, coğrafi konumu üzerinden, güneyden, Rusya’nın ortadan iki parçaya bölünme ihtimalini çağrıştırmakta, böyle bir potansiyeli yansıtmaktadır. Rusya, devasa (17 milyon km²) bir ülkeye sahiptir, ülke olarak Dünyanın en büyük devletidir. Bu devasa ülkede 142 milyon gibi oldukça küçük bir nüfus yaşamakta; üstelik bu devasa ülke Moskova’dan idare edilmektedir. Küresel ısınma, “Moskova’nın çok uzağındaki” Arktik Okyanusu kıyıları ve uzakdoğu toprakları üzerinden Rusya’ya avantajlar sunuyor olsa da, küresel ekonomideki mevcut sıkışma nedeniyle bu avantajlar Rusya için aynı zamanda oldukça ciddi bir sıkıntıyı da beraberinde getirmektedir. Çünkü Rusya’nın Arktik Okyanusu kıyılarının ve uzakdoğu topraklarının içerdiği enerji/maden zenginliği, bir yönüyle sıkışmayı yaşayan küresel ekonominin iştahını kabartmaktadır, diğer yönüyle de bu zenginlik sayesinde Moskova’nın gücüne güç katacak olmasından duyulacak bir rahatsızlık ortaya çıkacaktır. Ve bunlar uluslararası politikanın önde gelen aktörleri nezdinde Rusya’yı hedef yapmaktadır.
Kazakistan, bu belirtilenler ışığında, bir yönüyle Rusya’nın devasa ülkesini elinde tutması açısından, diğer yönüyle Rusya’nın ülkesine dâhil, Moskova’nın uzağındaki, Arktik Okyanusu kıyılarına ve uzakdoğu topraklarına ABD’nin, Çin’in, AB’nin önde gelen üyelerinin, belki Japonya’nın erişimi açısından son derece önemlidir. ABD-Çin ilişkilerinin mevcut durumu nedeniyle Pekin’in ve mevcut durumları nedeniyle de AB’nin önde gelen üyelerinin ve Japonya’nın “şimdilik” böyle bir erişim içinde olabilecekleri beklenmemektedir. Beklenmesi, “şu an itibarıyla” isabetli ve gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Fakat Washington’un bugün böyle bir emele sahip olarak hareket ettiği kabul edilebilir, hatta bu açıktır. Çünkü ABD, Rusya ile karşı karşıyadır ve böyle bir emelin tahakkuku, ABD’ye, sadece Moskova engelini geride bırakma konusunda değil, enerji ve Çin konularında da çok ciddi avantaj sağlayabilecek, asıl önemlisi ABD’nin küresel hegemonyasını daha önce olmadığı kadar belirgin hale getirebilecektir. Kazakistan’daki son olaylara bakarken, olayların, ABD açısından böyle ciddi bir potansiyeli içerdiği, bunları çağrıştırdığı görmezden gelinemez.
c. Üçüncü olarak, yukarıdaki ifadelere rağmen, Kazakistan’daki son olaylar, Çin’i çağrıştıran bir boyuta da sahip diye görülebilir. Bunun nedenleri olarak şunlara işaret etmek mümkündür. (i) Çin, 9.5 milyon km² büyüklüğünde bir ülkede devasa (1.4 milyara yakın) bir nüfusa ev sahipliği yapmaktadır. Enerjide dışa bağımlıdır ve ekonomik büyüme hızı enerjide dışa bağımlılığını sürdürmekte ve artırmaktadır. (ii) Kazakistan, 2.7 milyon km² büyüklüğündeki ülkesinde oldukça küçük (19.2 milyon) bir nüfusa sahiptir. Yılda 22.4 milyar m³ doğal gaz ve günde 1.5 milyon varil ham petrol üretimine sahip enerji zengini bir ülkedir. (iii) Kazakistan, sadece Çin’e komşu değildir; aynı zamanda, güneyden, Rusya’nın Arktik Okyanusu kıyılarına ve uzakdoğu topraklarına erişime imkân veren coğrafi bir konuma da sahiptir. Rusya’nın bu toprakları, soğuk iklim koşulları nedeniyle ciddi bir nüfusu barındırmamaktadır. Ve küresel ısınma ile birlikte, hem bu topraklar daha kolay yaşanabilir bir hale gelmekte, hem de bu toprakların yer altı ve yer üstü zenginliği belirginleşmektedir. (iv) Küresel ısınmanın etkilerinden biri de, Asya’nın ve Avrupa’nın kuzeyindeki Kuzey Deniz Ticaret Yolunun daha çok kullanılabilmesidir. Bu yol, birçok açıdan, Çin’e avantaj sağlama potansiyelini yansıtmaktadır. Dolayısıyla, ekonomik büyümesi dış satıma dayalı Çin’in bu yola ilgisiz kalması beklenemez. Nitekim Arktik Okyanusuna açılan kıyılara sahip olmamasına rağmen, Çin’in Arktika’da, bilimsel araştırma amaçlı ciddi bir varlığa sahip olduğu bilinmektedir. Bütün bunlar, Çin’in önce Kazakistan’a “taşma” potansiyelini, arkasından da Kazakistan üzerinden Rusya’nın belirtilen bölgelerine “akma” potansiyelini çağrıştırmaktadır.
Ancak Çin, hâlihazırda bu potansiyeli değerlendirebilecek bir askeri güce erişmiş değildir. Ekonomik büyümesini askeri gücüne yansıttığı oranda Çin için bu potansiyel güçlenecek ve erişilebilir gözükecektir. “Bugün itibarıyla” Çin, ekonomik gücünü henüz askeri gücüne tam olarak yansıtamamıştır. Çin’in her yıl bütçesinden savunmaya ayırdığı kaynak, ABD’nin çok gerisinde (yaklaşık beşte bir oranında) kalmaktadır. Ve Çin, denizaşırı askeri varlık bakımından, ABD’nin “uzak ara” gerisinde bulunmaktadır. Temelde bu belirtilenler nedeniyle, “şu aşamada”, Pekin’in değinilen potansiyelleri değerlendirmeye yönelmesi beklenmemekte, bu oldukça zayıf bir ihtimal olarak görülmektedir.
d. Dördüncüsü, yukarıda belirtildiği üzere, Kazakistan’ın küresel hegemonya peşinde koşan ülkeler için, oldukça önemli bir ülke olduğudur. Süper güçler arasındaki rekabette, dengeleri değiştirme potansiyeline sahip bir ülkedir. Bu bağlamda ve değinilen hususlar ışığında, Kazakistan’ın istikrar içinde olması Rusya için “uzaktan savunma” anlamına geleceği ve Rusya’nın küresel ısınmanın avantajlarını değerlendirmesine imkân vereceği için, “şimdilik” Rusya’yı dışarıda bırakarak, Kazakistan’ın kaosa sürüklenmesinin en çok ABD’nin, sonra da Çin’in, işine gelebileceğini ileri sürmek mümkündür. Ancak Kazakistan’daki olayların, durumunu/duruşunu sağlamlaştırmak için Rusya tarafından kullanacağını, Çin tarafından da geleceğe yönelik projeksiyonları ışığında “örtülü” bir şekilde bir fırsat olarak değerlendirilmek isteneceğini ifade etmek mümkündür.
e. Beşinci olarak, Kazakistan’daki olaylar, Rusya, Çin, ABD, İngiltere ve Fransa tarafından daha yeni yayınlanmış, “çıkacak nükleer bir savaşın kazananının olmayacağını ve böyle bir savaşın asla başlatılmaması gerektiğini ilan ederiz” ifadesini içeren ortak açıklamayı[i] çağrıştırmaktadır.
Bir tarafta Kazakistan var. Nükleer bir varlığa sahip olduğu varsayılan, jeopolitiği ve enerji zenginliği küresel dengeleri etkileme potansiyeli yüksek, ülkesi büyük, nüfusu ve askeri gücü oldukça düşük bir ülke ve bu ülke de bir kaos yaşanıyor. Diğer tarafta ise, aralarında ciddi rekabet (mücadele) olan ve siyasetin/ekonominin özü gereği bu mücadelenin (bu ortak açıklamaya rağmen) asla ortadan kalkmayacağı, üçü de resmen/açıkça nükleer güç sahibi Rusya, Çin ve ABD var. Ortak açıklama nükleer riski aşağıya çekiyorsa, rekabetten vazgeçilmeyecekse, bu rekabet nasıl olacaktır? “Proxy/vekil” ya da “piyon” unsurlar üzerinden olacaktır. Söz konusu ortak açıklamaya, Kazakistan’daki olaylar bağlamında, anlam yüklemesi yaparken, bunları görmek gerekir.
Haliyle, Kazakistan’daki son olayların, “proxy/vekil” ya da “piyon” unsurların kullanıldığı bir olay olduğu akla geliyor. Öyle olduğuna işaret eden ve ABD’yi çağrıştıran birçok husus var. (i) Olaylar devam eder ve Kazakistan Yönetimi ülkenin geleceği konusunda ciddi endişe duyar iken, ABD Dışişleri Bakanı Antony Bilinken, açıklamalarında, ABD’nin Kazakistan’ın “anayasal kurumlarına ve medya özgürlüğüne” verdiği desteğe ısrarla vurgu yapmıştır.[ii] ABD’nin ülkelerin anayasal kurumları ve özgürlükler üzerinden müdahil olduğu birçok olayın devamında ya da sonrasında neler olduğu, o olayların nasıl bir mecra kazandığı görüldüğü/bilindiği için, bu vurgu dikkat çekici gelmiştir. (ii) Türkiye’deki “15 Temmuz Olayı”nın (darbe girişiminin) faili yapılanmanın Kazakistan’da varlığını koruduğu, keza olayların en çok yaşandığı Almatı ve civarı ile Jambıl Eyaleti’nin yakın/bitişik olduğu Kırgızistan’ın da, hem söz konusu yapılanma ile sıkça anıldığı[iii], hem de dikkat çekici kozmopolit bir yapıya sahip olduğu bilinmektedir. (iii) “15 Temmuz Olayı”nın (darbe girişiminin) faili yapılanmanın başındaki isim, Türkiye’nin ısrarlı taleplerine rağmen, ABD’de ikamet etmeye devam etmektedir. Bu ev sahipliği, ABD’nin bu yapılanmayı himaye ettiği kadar, ihtiyaç duyduğu yerde proxy unsur olarak kullandığını da çağrıştırmaktdır. ABD, işine yaramayan, kullanamayacağı bir unsuru niye himaye etsin. (iv) Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, olaylardan yabancı eğitimli teröristleri sorumlu tutmuş ve yaşananları “darbe girişimi” olarak nitelendirmiş[iv], Kırgızistan’a bitişik ve siyasal muhalefetin güçlü olduğu Almatı’yı ele geçiren protestocuların/teröristlerin çoğunlukla şehrin yoksul kenar mahallelerinden veya çevredeki kasaba ve köylerden gelmiş olduğuna[v] işaret etmiştir. (v) Kazakistan’ın Rusya ile 7644 km. ve Çin ile 1765 km. uzunluğunda kara sınırına sahip olmasına rağmen, olaylar, bu sınırlara yakın yerleşim yerlerinde hiç yaşanmazken ya da çok az yaşanırken özellikle Kırgızistan’a yakın/bitişik Almatı ve çevresi ile Jambıl eyaletinde yoğun ve şiddetli bir şekilde yaşanmıştır. (vi) Olaylar sırasında Rusya Devlet Başkanı Putin, “renkli devrimlere” izin vermeyeceğiz açıklamasında[vi] bulunmuştur ki; geçmiş olaylardan renkli devrimlerin arkasında ABD’nin olduğu herkesçe bilinmektedir. (vii) Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi, ülkesindeki olaylar konusunda yaptığı basın toplantısında, protestoların “teröristler ve aşırılık yanlısı suç grupları” tarafından şiddete dönüştürüldüğünü, bunlar arasında “radikal İslamcılar”ın ve “sıcak bölgelerde savaşmış” kişilerin bulunduğunu, olaylar sırasında iki Kazak askerinin kafası kesilerek öldürüldüğünü ve bunun olayların bir terör saldırısı olduğunun bir başka kanıtı olduğunu ifade etmiştir.[vii]. IŞİD’ın Suriye’deki ve Irak’taki “kafa kesme” eylemleri nedeniyle, Kazakistan’daki olaylar sırasında bunun görülmesi IŞİD’ı çağrıştırmaktadır ve IŞİD çağrışımı, bağlı çağrışım olarak ABD-IŞİD bağlantısına dair iddiaları akla getirmektedir.
Bütün bu hususlardan, Kazakistan’ın, arkasında ABD’nin olabileceğinin akla geldiği, bir proxy çatışmaya sahne olduğu; Kazakistan’da, proxy unsurlar üzerinden yönetimi ele geçirmeye yönelik şiddet yüklü başarısız bir darbe girişiminde (terör saldırısında) bulunulduğu çıkarılabilmektedir.
f. Altıncı husus, olayların, Kazakistan’ın demografik yapısı ve bu yapıdaki değişiklik üzerinden Rusya ile ilişkilendirilmesi ile ilgilidir. Kazakistan’ın bağımsızlığına kavuştuğu tarihlerde, nüfusun % 38’e yakını Rus, % 7’e yakını da Alman idi ve Kazaklar ülkenin 20 bölgesinin sadece yedisinde nüfus çoğunluğuna sahip idiler[viii]. Bugün bu demografik durum değişmiştir. Rusların ve Almanların önemli bir kısmı Rusya’ya ve Almanya’ya göçmüştür, Kazakistan’ın nüfusu artmıştır. Kazakistan, bugün 19.2 milyonluk bir nüfusa erişmiştir ve bu nüfus içerisinde, Kazaklar % 68 oranına ulaşmış, Rusların oranı % 19’a ve Almanların oranı da % 1’e düşmüştür. Görüleceği üzere, Kazakistan’daki Rus nüfus, aradan geçen 30 yılı aşkın süre içerisinde yarı yarıya azalmıştır. Bir buna işaret edilerek, bir de Kazakistan’ın Kiril alfabesini bırakarak Latin alfabesine geçmesine, Rusya’nın ABD’li enerji firmalarının Kazakistan’daki yatırımlarından duyduğu rahatsızlığa, Kazakistan’ın Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in Türk Dünyasına usul usul gerçeklik kazandırmasına ve KGAÖ birliklerinin Rusya’nın liderliğinde olayları bastırmak üzere Kazakistan’a gitmesine dikkat çekilerek, olayları Moskova ile ilişkilendiren yorum ve değerlendirmeler olmuştur[ix]. Öyle ki, KGAÖ birliklerinin Kazakistan’ın daveti üzerine bu ülkeye gitmesinin hukuka uygun olmadığı bile ileri sürülmüştür.
Ancak (hukuka uygun olmadığı iddiası hariç) tek tek işaret edilen bu hususlar doğru olmakla beraber, bunlara yüklenen anlama, yani işaret edilen hususlar üzerinden olayları Rusya ilişkilendirmeye, iştirak etmek bana güç gelmekte, gerçekçi bulunmamakta, hatta “ABD lehine” maksatlı bulunmaktadır.
Çünkü (i) Yukarıda e maddesinde genişçe açıklandığı üzere, Kazakistan’da, “teröristler ve aşırılık yanlısı suç grupları” tarafından şiddete dönüştürülmüş, aralarında “radikal İslamcılar”ın, “sıcak bölgelerde savaşmışların” ve “kafa kesenlerin” olduğu bir olay yaşanmıştır. Rusya, Sovyetlerin dağılma sürecinde bu unsurlardan çok çekmiş, hala bu unsurları ciddi tehdit olarak gören, bunu ABD’nin Afganistan’dan ani çekilmesi sonrasında yeniden ve çok üst seviyede dile getirmiş, Suriye’nin kuzeyinde bu unsurlarla karşı karşıya olan bir ülkedir. Hal böyle iken ve olayların arkasındaki kişilerin nasıl kişiler olduğu belli iken, olayları Rusya ile ilişkilendirme iddiaları gerçekçi gelmemektedir. Eğer Rusya’nın çok sayıda Cumhuriyeti içeren bir federasyon olduğu hatırlanırsa, olayların (işaret edilen faillerin) Rusya ile ilişkilendirmesi demek, Moskova’nın Kafkasya’dan başlayabilecek ve ülkenin diğer coğrafyalarına sirayet edebilecek bir ayrılık/kopuş sürecine kendisinin yol vermesi anlamına gelebilecektir. Rusya’nın bu suretle kendi eliyle böyle bir sürece yol vermesi, eşyanın tabiatına aykırı olan, olacak bir iş görünmeyen bir durumdur. (ii) Eğer bu ilişkilendirme doğru olsaydı, KGAÖ üzerinden, olayları bastırmak için Kazakistan’a gönderilen Rus askerleri, olayların bastırılmasından sonra da Kazakistan’da kalmaya devam edelerdi ama, bu gerçekleşmedi. 10 günlük bir takvim dâhilinde Rus askerleri Kazakistan’dan çekilmeye başladı ve bu çekilme Batı medyasında yer alan haberler üzerinden de teyit edildi.[x] Elbette ki, Rusya’nın Kazakistan’ı içine alan “geniş stratejik” hedeflerinden söz edilebilir ve olaylar üzerine Rusya’nın Kazakistan’a KGAÖ üzerinden asker göndermesi bu kapsamda görülebilir.[xi] Ancak böyle bakılırken, kaos/istikrarsızlık girdabına kapılmış bir Kazakistan’ın değil, düzene ve istikrara sahip bir Kazakistan’ın Rusya’nın işine geleceğini, bunun Moskova’ya “uzaktan savunma” imkanı sağlayacağını görmek gerekir. Bu arada, olaylar sırasında Kazakistan’ın stratejik tesislerinin bu ülkeye sevk edilen Rusya liderliğindeki KGAÖ birliklerinin denetimine bırakıldığını da[xii] hatırlamak gerekir. Bu, önemli bir başka işarettir. Bütün bunlar ışığında, Kazakistan’daki olayların, Rusya için, bir “fırsat” olmaktan çok, bir “kâbus” gibi[xiii] olduğu değerlendirilmektedir. Olayların, bu çalışmada çeşitli vesilelerle işaret edilen Rusya için bağlı muhtemel sonuçları ile ABD’yi çağrıştıran mahiyeti hatırlandığında, Rusya’ya “kâbus” gibi geleceği çok daha iyi anlaşılacaktır. (iii) Kazakistan’daki olaylar sırasında KGAÖ’nde dönem başkanı, resmi ifadeyle “Kolektif Güvenlik Konseyi Başkanı”[xiv], Ermenistan Başbakanı Nicol Paşinyan’dır. Paşinyan, ABD’ye müzahir bir isimdir ve son Dağlık Karabağ Savaşı sırasında bu görülmüştür. Putin, sonrasında müdahil olsa da bu savaşın sıcak bölümünde mesafeli olmuş, Ermenistan’ı Azerbaycan karşısında yalnız bırakmış; Paşinyan, savaşın başlangıcında öncelikle ABD ile temasta olma gayreti içinde görülmüştür. Kazakistan’a asker gönderme KGÖ’nün olağan kurumsal işleyişinin bir sonucu olsa bile, bu durum, yine de olayların ABD’yi çağrıştıran boyutu bağlamında anlamlı bulunmaktadır. İleride, Kazakistan’da, akla gelen bu hususun çok daha belirgin bir anlam kazanacağı durumlar ortaya çıkabilir mi, bunu ileride göreceğiz. (iv) Olaylar üzerine KGAÖ’nün (Rusya’nın) Kazakistan’a asker göndermesinin hukuksal açıdan dayanaktan yoksun olduğu ve Rusya’nın bir daha çıkmamak üzerine Kazakistan’a asker gönderdiği ileri sürülmüştür. İlginçtir, bu mealdeki görüşler ısrarla ve ağırlıklı olarak ABD Yönetiminden gelmiştir.[xv] Bu bağlamda, olaylar kısmen kontrol altına alındıktan sonra, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’in video konferans üzerinden Kazakistan Parlamentosu’na hitap ederken işaret ettiği çok önemli bir husus var. Cumhurbaşkanı Tokayev diyor ki, olayların yoğunlaştığı “Almatı’yı kaybetmiş olsaydık, başkenti ve ardından tüm ülkeyi kaybederdik.”[xvi] Bu ifade önemlidir ve özellikle görülmesi gerekir. Olayların bir ülkenin kaybedilmesi ihtimalini doğurduğuna işaret ediliyor. Böyle bir tehdit karşısında, her ülke gibi, Kazakistan’ın da uluslararası hukuktan kaynaklanan, kendisini savunma hakkı vardır. Ve bu hakkın kullanımı, sadece özgüçlerin kullanımını değil, dâhil olunan uluslararası anlaşmaların içerdiği “müşterek savunma” mekanizmalarının işletilmesini de içerir. Nitekim Kazakistan da, böyle bir tabloda, “usulüne uygun” olarak, üyesi olduğu KGAÖ’nden yardım istemiştir. Ayrıca “meşru savunma hakkını” kullanma bakımından, savunma ihtiyacını doğuran saldırının bir devletten (devletlerden) gelmesi ile ayaklanan/isyan eden gruplardan ya da devlet destekli terör gruplarından gelmesi arasında bir fark da yoktur.[xvii] Bu büyüklükteki bir savunma ihtiyacını karşılamak için, elbette ki taraf olunan uluslararası anlaşmaların içeridiği “müşterek savunma” mekanizmaları işletilir. O anlaşmalar ve öngürdükleri “müşterek savunma” mekanizmaları bugünler için yapılmıştır, vardır. NATO üyesi ülkeler için de, durum böyledir. ABD’deki 11 Eylül saldırısı sonrasında, NATO’nun içeridiği “müşterek savunma” mekanizması ABD için işletilmiş; hatta NATO, NATO Antlaşması’nın öngördüğü “coğrafi sınırlamanın” dışına da çıkarak, Afganistan’da ABD’nin yanında yer almıştır. Keza Suriye krizinin başlangıç yıllarında, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinden algıladığı devlet destekli bölücü/ayrılıkçı terör tehdidi nedeniyle, üye ülkelerin NATO’ya tahsisli Patriot Bataryaları, NATO’nun “müşterek savunma” mekanizması bağlamında Türkiye’nin güneyine konuşlandırılmıştır. Bu uygulamalar, BM Şartı da dâhil, uluslararsı hukukun himaye ettiği, BM Güvenlik Konseyi’nin (üye ülkelerin uyma sorumluluğunun bulunduğu) kararlarında da ifadesini bulmuş uygulmalardır.[xviii] Bu belirtilenler ışığında, olaylar nedeniyle, Kazakistan’ın KGAÖ’nden yardım istemesi de, bu yardım talebine istinaden Rusya’nın KGAÖ marifetiyle Kazakistan’a asker göndermesi de, eşyanın tabiatındandır; bunlarda hukuka aykırılık arama, iyi niyetten uzak, maksatlı bir yaklaşımdır.
g. Yedinci husus, Kazakistan’daki olayların, bu ülkenin Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ile ilgili boyutudur. Olaylar sırasında, protestocular, Nazarbayev’in aleyhine sloganlar atmışlar ve Almatı’nın hemen yanı başındaki Taldıkorgan şehrinde “Saddam’ı çağrıştırır bir şekilde” heykelini yıkmışlardır.[xix] Olayların başlangıcında Nursultan Nazarbayev’in öldüğü, ailesinin yurt dışına kaçtığı iddiası gündeme gelmiştir.[xx] Nazarbayev’in Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev tarafından ülkenin Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanlığından alındığı ileri sürülmüştür.[xxi] Nazarbayev ile ilgili bu gelişmelerin arkasında, doğal gaza yapılan aşırı zam nedeniyle günlük yaşamları zora giren halkın, Nazarbayev ailesinin ülke içindeki ve dışındaki büyük ekonomik varlığından/yatırımlarından duyduğu rahatsızlık, bu rahatsızlığın içeriden ve dışarıdan maksatlı olarak istismarı vardır.
Nursultan Nazarbayev’e yönelik söz konusu tepkiler, özellikle Kazakistan’ın güneyinde, Kırgızistan’a yakın/bitişik, Batılı yatırımların bulunduğu, Almatı ve yakın çevresinde öne çıkmıştır. Olayların başlangıçtaki tansiyonu düştükten sonra, Nazarbayev’in ölmediği, olaylar sırasında başkentte bulunduğu, Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’i desteklediği ve bu desteğin bir ifadesi olarak Güvenlik Konseyi Başkanlığını kendisinin Cumhurbaşkanına devrettiği anlaşılmış ya da ortaya çıkmıştır.[xxii]
Nursultan Nazarbayev, Kazakistan’ın Kurucu Cumhurbaşkanı olmasının ötesinde, Türk Dünyasının “aksakallısı” olan bir isimdir. Kendisinin “Türk kimliğine” sahip çıkma ve Türk Dünyasına uluslararası politikada yer edindirme konularında belirgin bir çaba içinde olduğu da bilinmektedir. Bugünkü Türk Devletleri Teşkilatı’nın hukuksal açıdan asıl temeli, 2009’da Nursultan Nazarbayev’in girişimleriyle, Azerbaycan/Nahcivan’da imzalanan “Nahçivan Antlaşması” ile atılmıştır. Kendisi, hâlihazırda bu teşkilatın Onursal Başkanıdır.
Çin’in ve küresel ısınmanın sonuçlarının etkisinde, uluslararası politikadaki mücadele her gün biraz daha Orta Asya’ya kayarken, Türk Dünyası buna paralel bir şekilde “siyasal gerçeklik kazanma” yolunda ilerlerken, Nazarbayev’in olaylar sırasında yukarıda beliritldiği şekilde hedef alınması, aşağılanması, itibarsızlaştırılmak istenmesi, dikkati çeken, olağan görülmeyen, maksatlı bulunan bir durumdur. Nursultan Nazarbayev, Suriye’de devam eden isyan/kaos konusunda, Rusya lehine ABD’nin inisiyatif kaybetmesine yol açan Astana Sürecinin mimarıdır. Bu süreç üzerinden Türkiye, Rusya ve İran’ı bir araya getirmiştir. Ve bu süreçte, Türkiye ile Rusya arasında yaşanmış ciddi istenmeyen olayların (savaş uçağı düşürmelerinin ve diğer ciddi anlaşmazlıkların) suhuletle aşılmasına katkı sunmuş bir isimdir. Ve hiç şüphesiz Nazarbayev’in yerine getirdiği bu işlevin arkasında, Rusya da dâhil, eski Sovyet coğrafyasında, Sovyetler döneminde başlayıp bugüne gelen belirgin nüfuzu ve itibarı da vardır.
Bu belirtilenler ışığında; (i) ABD’nin şu aşamada Rusya’yı karşısına aldığı (ve müteakiben Çin’e daha çok yoğunlaşacağı), (ii) Kazakistan’ın jeopolitiğinin Orta Asya’ya nüfuz, dolayısıyla Rusya (ve Çin) karşısında ABD’ye cazip geleceği, (iii) Sovyetler döneminden başlayıp bugünlere gelen Nazarbayev-Moskova yakınlığı ve (iv) Nazarbayev’in Orta Asya’daki/Türk Dünyasındaki nüfuzunun ve itibarının bölgede ABD’nin işini zora sokacağı düşünülürse, olaylar sırasında niçin doğrudan Nazarbayev’in hedef alındığı anlaşılabilecektir. Tabiatıyla, işaret edilen hususlar, Nazarbayev ile ilgili söz konusu yaşananların arkasında ABD’nin olabileceğini de çağrıştırmaktadır. Bu çağrışımı besleyen başka hususlardan da söz edilebilir. Doğal gaza yapılan aşırı zamları protesto amaçlı olarak başlayan olayların doğrudan Nazarbayev’i hedef alan bir mecraya kayması, bunun Nazarbayev’i aşağılayıcı ve itibarsızlaştırıcı bir mahiyette olması, heykelinin tahrip ediliş biçiminin Saddam’ı çağrıştırması ve “Nazarbayev’i Saddamlaştırma” niyetine işaret etmesi, elbette ki ABD’yi çağrıştırmaktadır. Nazarbayev’i hedef alış enerji ile de ilişkilendirilebilir ki, bu da yine enerji zenginliğine pazar arayışı içindeki ABD’yi ayrıca akla getirmektedir.
Bu noktada, Nazarbayev’in bu suretle hedef alınmasının, aşağılanmak ve itibarsızlaştırılmak suretiyle gücü ve nüfuzu eritilerek bir kenara itillmesinin, Rusya’ya ve Türk Dünyasına nasıl yansıyabileceğini tezekkür etmek uygun olacaktır. Bu, Rusya’nın Nazarbayev üzerinden elde ettiği (Türk Dünyası ile ilgili olanlar da dahil) avantajların erime sürecine girmesine yol acacaktır ki; bu, ABD’nin işine gelecektir. Nazarbayev’in bir kenera itilmesi, ister istemez Türk Dünyasında bir boşluğa yol açacak ve bu boşluk kuvvetle muhtemel Türkiye tarafından doldurulacaktır. Bu noktada, Türk Dünyasında hareket serbestisi artacak Türkiye’de, gelişmeler üzerinden ABD ile yakınlaşmak için her şeyi yapmaya hazır olduğu görüntüsünü veren bir iktidarın iş başında olduğunu hatırlamak gerekir.
h. Kazakistan’daki olayların seyrinden, ülkenin devlet destekli uluslararası terör saldırısına maruz kaldığını ileri sürmek mümkündür. Terörizmin genel stratejisi bunu söylemektedir. Ve bu çok açıktır. Önce geniş halk yığınları anlaşılır ve masum gelen protestolar üzerinden olayların içine çekilmiş, arkasından olaylar bu çıkış mecrasından uzaklaşarak kurulu düzeni hedef alıp yönetimi ele geçirmeyi öngören bir mecraya kaymıştır.
Başlangıçtaki anlaşılırlığın ve masumiyetin etkisinde olaylara müdahil olanlar, daha sonra istismar edilmişler; örtülü hedefler ile yol çıkmış küçük gruplar, geniş halk yığınlarını kendi gizli/örtülü hedeflerine ulaşmak için kullanmışlardır.
Doğal gaz zammına yapılan aşırı zamdan rahatsızlık duyanlar ile başlayan protestolar, örtülü bir strateji üzerinden, çeşitli nedenlerle merkezi idareden rahatsızlık duyan diğer kesimleri de içine çekmek suretiyle, daha geniş bir kitlenin merkezi idareyi hedef aldığı olaylara dönüşmüştür. Nihai amaç bellidir: ülkenin yönetimini ele geçirmek.
Devlet destekli uluslararası terörizmin yaşanmış ve yaşanmakta olan örneklerine bakılırsa, olayların arkasında olan devletlerin, olayların kontrol altına alınmaya başlaması ile birlikte, bu kez de “sivillerin korunması/bırakılması” ve/veya olayların üzerine gidilirken “orantılılık” ve gereklilik” ilkelerine göre hareket edilmesi gerekçeleriyle yola çıkıp bu kez de görünürdeki bu masum istekler üzerinden, uluslararası kamuoyunun desteğini arkalarına alarak, terör saldırısına uğrayan ülke (Kazakistan) üzerinde baskı kurmaya yönelirler. Dışarıdan masum ve anlaşılır gözüken bu baskı, gerçekte, olayların asıl failleri olan isyancılara/teröristlere sahip çıkma, onları kontrol/etki alanında tutabilme, her zaman kullanılabilir bir durumda bulundurmma amacına hizmet eder. Bu belirtilenlerden, olaylar bugün bastırılmakla ve darbe girişimi önlenmekle birlikte, bu tehlikenin/tehdidinin potanisiyel olarak bundan böyle varlığını şu veya bu şekilde koruyacağı çıkmaktadır. Süreklilik arz edecek böyle bir potansiyelin, kaçınılmaz şekilde bulaşıcı etkisi olacaktır. Zamanla komşu coğrafyalara da bir şekilde sirayet edecektir.
i. Kazakistan’daki olaylara uluslararası politikadaki mevcut durum ışığında ve harita üzerinde bakıldığında; daha önceki yazılarımda geçen hatlardan farklı yeni bir hat kendisini göstermektedir. O hat da, Ukrayna-Kafkasya-Hazar Denizi-Kazakistan-Rusya’nın uzakdoğusu-Japonya hattıdır. Ukrayna’da durum ortada, ABD görülüyor. Kafkasya’da ABD’ye müzahir gelişmelerin yaşandığına daha önceki bir çalışmamda ayrıntılı olarak işaret etmiştim. Hazar Denizi’nde son dönemde artan askeri hareketlilik dikkat çekicidir. Bu çalışmadan çıkarılabileceği üzere, Rusya’nın uzakdoğusunu da etkileme potansiyelini içeren Kazakistan’daki olayların ABD ile ilişkilendirilmesi mümkündür. Japonya’nın Rusya ile Kuril Adaları sorununu yaşadığı, Çin ile daha ciddi sorunlara sahip olduğu ve bunların Japonya’yı ABD’ye ittiği, Japonya’nın ciddi büyüklükte bir ABD askeri varlığına ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. Söz konusu hat, belirtildiği şekilde, ABD ile ilişkilendirilebilmektedir.
Bu hat üzerinden, (i) Rusya’nın ve Çin’in baskılanması, (ii) küresel enerji piyasasına kontrol edici müdahalelerde bulunulması, (iii) küresel ısınmanın etkisinde Arktik Okyanusu kıyıları üzerinden işleyen Kuzey Deniz Ticaret Yolunun kontrol edilmesi, (iv) asıl önemlisi küresel hegemonya konusunda mesafe alınması mümkündür.
Belirtilen hususlar ışığında Kazakistan’aki olaylara bakarken, hem bu ülkenin söz konusu hat üzerine yer aldığına dikkat etmek, hem de olayların bugün bastırılmış gözükmesine ve darbe girişiminin önlenmiş olmasına aldanmamak gerekir.
j. Elbette ki, Kazakistan’daki olayların Türkiye bakımından bir değerlendirilmesine de ihtiyaç vardır. Ancak bunun ayrı/özel bir çalışmanın konusu yapılması daha uygun olacağı için burada buna yer verilmemiştir.
Ankara, 17 Ocak 2022
[i] Türkgün, 4 Ocak 2022, s. 10
[ii] The Hill, Policy Overnight: Defense and National Security, e-bülten, https://mail.yahoo.com/d/folders/1/messages/56028?guce_referrer=aHR0cHM6Ly9sb2dpbi55YWhvby5jb20v&guce_referrer_sig=AQAAACJMHnIAmquElW_wLo9eP8_8t-67ZgS3cni7H1DEOpmlVw9IN8xAlHt8KryeMxMUIMgp4GjBdtreeEy4TuRDI0eLzwrPkcboWwJAjXSihPD44uQ9oPW5BtUPkBqIyHas1KSCinc9K2HhXOHpjDbUSs-_SW03AaJIcu2jBm8yw7bQ, 7 Ocak 2022
[iii] https://odatv4.com/guncel/odatv-yillarca-yazdi-iktidar-dinlemedi-orta-asya-da-feto-ulke-ulke-nerede-ne-yapiyor-226156, 10 Ocak 2022
[iv] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-59933789, 10 Ocak 2022. Darbe girişiminin ezilmesi sonrasında Rusya liderliğindeki KGAÖ birliklerinin Kazakistan’dan çekilmeye başladığına dair haber de, bu bağlamda anlamlı bulunmaktadır. Bkz.: https://www.yahoo.com/news/russia-led-bloc-starts-pulling-090109202.html, 15 Ocak 2022
[v] https://www.reuters.com/world/asia-pacific/kazakh-president-says-constitutional-order-has-mostly-been-restored-2022-01-07/, 7 Ocak 2022.
[vi] https://www.dw.com/tr/putin-b%C3%B6lgede-renkli-devrimlere-izin-vermeyece%C4%9Fiz/a-60376834, 10 Ocak 2022
[vii] Cumhuriyet, 12 Ocak 2022, s. 7
[viii] Bkz.: https://tr.wikipedia.org/wiki/Kazakistan#Etnik_gruplar, 15 Ocak 2021
[ix] Bu yorum ve değerlendirmeler daha çok ABD Yönetiminden gelmiştir. Bu yönde bir yorum da Türkiye’de Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İhsan Şener’den gelmiş ve Moskova Türkiye’den bu konuda açıklama istemiştir. Bkz.: https://haber.sol.org.tr/haber/erdoganin-basdanismani-gaz-parasi-bahane-edilerek-kazakistan-isgal-ediliyor-322794, 14 Ocak 2022- https://tr.sputniknews.com/20220114/lavrov-yillik-basin-toplantisi-duzenliyor-1052732559.html, 14 Ocak 2022- Mehmet Ali Güller, “Türk-Rus işbirliğine sabotaj zemini olarak Kazakistan”, Cumhuriyet, 10 Ocak 2022, s. 12
[x] https://www.yahoo.com/news/russia-led-bloc-starts-pulling-090109202.html, https://www.cbsnews.com/news/kazakhstan-uprising-quashed-russian-troops-set-to-head-home/ 15 Ocak 2022-https://tr.sputniknews.com/20220114/uc-ulkenin-baris-gucleri-kazakistandan-ayrildi–1052731750.html, 14 Ocak 2022
[xi] https://foreignpolicy.com/2022/01/07/kazakhstan-russia-troops-csto/?utm_source=PostUp&utm_medium=email&utm_campaign=Editors%20Picks%20OC&utm_term=38476&tpcc=Editors%20Picks%20OC, 8 Ocak 2022
[xii] https://www.yahoo.com/news/kazakhstan-strategic-facilities-now-under-105647069.html, 10 Ocak 2022
[xiii] https://www.dw.com/tr/kazakistandaki-protestolar-putin-i%C3%A7in-kabus-mu-f%C4%B1rsat-m%C4%B1/a-60363709, 9 Ocak 2022
[xiv] Bkz.: https://odkb-csto.org/
[xv] https://www.yahoo.com/news/u-seeks-answers-kazakhstan-russian-153338968.html, 10 Ocak 2022-Cumhuriyet, 8 Ocak 2022, s.7
[xvi] Cumhuriyet, 12 Ocak 2022, s. 7
[xvii] Bkz.: https://www.indyturk.com/node/457131/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/kga%C3%B6n%C3%BCn-kazakistana-m%C3%BCdahalesi-uluslararas%C4%B1-hukuka-uygun-mu, 14 Ocak 2022.
[xviii] Prof. Dr. Osman Metin Öztürk, “11 Eylül’deki saldırı sonrasında uluslararası terörizmin ve terörle mücadelenin yeni yüzü”, Uluslararası Terörizm ve Dış Politika, Der. Prof. Dr. Osman Metin Öztürk, Ankara, Biltek Yayınları, Eylül 2022, s. 21-35
[xix] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/kazakistanda-tansiyon-yukseliyor-nursultan-nazarbayevin-heykelini-yiktilar-497813h.htm, 17Ocak 2022- https://www.youtube.com/watch?v=AZNgAtmdiBo, 17 Ocak 2022- https://www.telegraph.co.uk/world-news/2022/01/05/kazakhstan-government-resigns-rise-fuel-prices-ignites-violent/, 17 Ocak 2022- https://www.cbc.ca/news/world/kazakhstan-fuel-protests-1.6281653, 17 Ocak 2022
[xx] https://www.turkrus.com/1895024-kazakistanda-catismalar-bitmedi-nazarbayev-ilk-kez-ses-verdi-xh.aspx, 9 Ocak 2022-Sözcü, 8 Ocak 2022, s. 20.
[xxi] Cumhuriyet, 10 Ocak 2022, s.7
[xxii] Cumhuriyet, 10,12 Ocak 2022, 7. Sayfalar.