Prof. Dr. Osman Metin Öztürk, ASCMER Başkanı
Irak Ordusu, Haşdi Şabi güçleri ve yerel aşiret güçleri ile birlikte, Irak’ın Selahaddin, Musul ve Anbar vilayetlerinden başlayıp Irak-Suriye sınırına kadar uzanan geniş bir alanda, IŞİD’e karşı operasyon başlatmış[i]… Bölgedeki mevcut durum ışığında, bu gelişmeyi önemli buluyorum.
Bu haber bağlamında akla gelen ilk husus; önceki birkaç gün içinde, önce Haşdi Şabi’nin Irak‘taki bütün bürolarının Irak Başbakanın talimatıyla kapatılmış, sonra bu talimatın üzerinden bir gün geçmeden çıkarılan bir Başbakanlık Kararnamesi ile, milis gücü Haşdi Şabi Irak Ordusunun bir parçası haline getirilmiş ve Irak Genelkurmay Başkanlığının talimatlarına göre hareket edeceğinin öngörülmüş olmasıdır.
Habere konu operasyonun yapılacağı bölge de dikkat çekicidir. Bu bağlamda, bir taraftan Irak’ın başlattığı IŞID operasyonuna konu geniş bölgenin ABD’nin açıkça destek verdiği YPG/PYD ağırlıklı Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’nin kontrolündeki Suriye topraklarına yakın olduğunu, diğer taraftan da operasyon bölgesine dâhil Ambar Vilayetinin, Suriye’ye, Ürdün’e ve Suudi Arabistan’a komşu olduğunu görmek gerekir.
Her şeyden önce, söz konusu IŞİD operasyonu, Haşdi Şabi üzerinden Irak siyasetinde ortaya çıkmış gerginliği gözlerden saklamak ve yatıştırmak amaçlı, bu konuyu Irak iç siyasetinde gündemden uzaklaştırmayı (gizlemeyi) öngören bir operasyon olarak görülebilir. Niye? Çünkü Irak’ta Mayıs 2018’de yapılan seçimden sonra, uzun bir süre hükümetin kurulamamış, aylar sonra Şii siyasetçi Adil Abdülmehdi başkanlığında bugünkü “uzlaşı” hükümeti ortaya çıkmıştı. Bu durumda, Başbakan Abdülmehdi’nin, milis gücü Haşdi Şabi’nin Irak’taki bütün bürolarını kapatma kararı almasının Irak siyasetindeki Şii unsurların tepkisini çektiği ve hükümetin bozulması ihtimalini gündeme taşıdığı açıktır. Haşdi Şabi’nin Irak Ordusu’na dâhil edilmesini öngören Başbakanlık Kararnamesi, hem bu tepkiyi karşılamak, hem de bu ihtimali ortadan kaldırmak amaçlı bir tasarruf olmuştur diye düşünülmektedir. Söz konusu IŞİD operasyonu, bu bağlamda görülebilir. Ancak bulunmuş gözüken bu orta yolun, tarafları tatmin etmeyeceği ve onları pozisyonlarını/güçlerini korumak adına yeni tasarruflarda bulunmaktan alıkoymayacağı değerlendirilmektedir. Böyle bakınca, Irak iç siyasetinin yeni gelişmelere (ve istikrarsızlığa) oldukça açık olduğu sonucuna ulaşılmaktadır ki; bu, bölgedeki durumdan bağımsız olarak düşünülemeyecektir.
Bir önceki paragrafta yer alan hususlar, söz konusu IŞİD operasyonu için, madalyonun bir yüzü olarak görülebilir. Bir de madalyonun diğer yüzü vardır.
Madalyonun bu yüzünde de, özellikle (i) Irak Kürtlerinden sonra Suriye Kürtlerinin de hamiliğine soyunmuş Suriye’de SDG ile birlikte hareket eden, (ii) Irak’taki askeri varlığını ve bu suretle işgal etkisini muhafaza eden, (iii) zaman zaman IŞİD ile ilişkilendirilen, (iv) İran’ı karşısına almış olmasına rağmen hakkında İran ile derin “örtülü” ilişki şüphesi bulunan, (v) Türkiye’yi ve Türkiye ile olan ilişkilerini germiş, ABD’yi, en önemlisi ABD’nin enerjipolitik yaklaşımını, görmek gerekir.
Söz konusu IŞİD operasyonunun, Suriye/İdlib’deki militanların Libya’ya adeta akın ettiğinin ileri sürüldüğü bir sırada gündeme gelmiş olması, madalyonun bu yüzü bağlamında, dikkat çekici bulunan bir başka husustur.
Bu belirtilenler ışığında, akla farklı hususlar gelmektedir. Bağdat ve Haşdi Şabi üzerindeki Tahran nüfuzu hatırlandığında ve söz konusu IŞİD operasyonunun daha çok Suudi Arabistan’a bitişik Anbar vilayetinde kendisine göstereceği varsayıldığında, söz konusu operasyon, Suudi Arabistan konusunda İran’a yol vermeyi çağrıştırmaktadır. Bu çağrışımı besleyen hususlar vardır. (i) Kaşıkçı olayı konusundaki son gelişme, (ii) ABD’nin enerjipolitik yaklaşımı bağlamında Suudi Arabistan’ın uygun/kolay bir hedef gibi gözükmesi, (iii) İran ile Suudi Arabistan arasındaki mezhepsel rekabet, (iv) ABD ile İran arasında derin örtülü ilişki olabileceğini çağrıştıran hususlar, (v) IŞİD-ABD bağlantısına ve ABD’nin IŞİD’ı kullandığına dair iddialar, bunların hepsi birlikte, Suudi Arabistan’ın kuzeyinde, tıpkı Yemen’de olduğu gibi, Riyad ile Tahran’ın karşı karşıya gelebileceğini çağrıştırmaktadır. Eğer Haşdi Şabi unsularını da içeren Irak Ordusu, söz konusu IŞİD operasyonu üzerinden Anbar Vilayetine kuvvet yığarsa, bunun kuzeyden Riyad üzerinde baskıya yol açacağı çok açıktır. Suudi Arabistan’ın doğusunda, Arap Baharının ilk ortaya çıktığı tarihlerde bir hareketlenme içine girmiş Şii bir nüfus vardır. Suudi Arabistan, güneyindeki Yemen’de, gerçekte İran ile karşı karşıyadır. Bunlar dikkate alındığında; eğer söz konusu IŞİD operasyonun Anbar vilayetinde yoğunlaşırsa, Riyad, doğudan ve güneyden sonra kuzeyden de İran ile çevrelendiğini hissetmesine yol açacaktır. Böyle bir tabloda, gücü bölünmüş olacağı için, Suudi Arabistan’ın İran karşısında pozisyonu zayıflayacaktır. Riyad, hem Yemen’deki çatışmayı, hem de kuzeydeki muhtemel çatışmayı birlikte yürütmek şeklinde, çifte baskı/kıskaç altında kalabilecektir. Eğer düşük petrol fiyatlarının Suudi Arabistan ekonomisi üzerindeki olumsuz etkisi, ülkedeki Şii nüfus ve Arap Baharı tehdidi dikkate alınırsa; Yemen’den sonra kuzeyde de İran ile karşı karşıya gelmesi, Suudi Arabistan için bir felaket olabilecektir. Suudi Arabistan’ın kendisi karşısında bu durumda düşmesinin İran’ın işine gelip gelmeyeceği ise, ayrıca tartışılması ve değerlendirilmesi gereken bir konudur.
Söz konusu IŞİD operasyonu üzerinden İran’ın yukarıda belirtildiği şekilde Suudi Arabistan ile meşgul edildiği, bir anlamda İran’a Suudi Arabistan konusunda bu suretle yol verildiği bir tabloda, Türkiye ile ilişkilendirilen İdlib’teki militanların Libya’ya akın etmesi (ve belki bu akına yol açan koşulların Libya’da yaratılması), Suriye’nin kuzeyinde “güvenli bölge” uygulamasını çağrıştırmaktadır. Yani söz konusu IŞİD operasyonu ile, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge uygulamasına geçilmesine imkân verecek bir ortamın oluşturulmak istendiğini akla getirmektedir ki; bu, Ankara’nın ve ABD’nin istediği bir husustur. Rusya’nın da buna karşı çıkmayacağı değerlendirilmektedir. Ancak Irak’ın kuzeyindeki güvenli bölge uygulamasının aradan geçen yaklaşık 30 yıl içinde Türkiye için bugün ne anlama geldiği ortada iken, Türkiye’nin “benzeri” bir uygulamaya bu kez Suriye’nin kuzeyi için yol vermesi beklenemez, beklenmemelidir. İlla bu uygulamaya gidilecek ise; Suriye’nin kuzeyindeki güvenli bölge uygulamasının, önceki Irak uygulamadan çıkarılan dersler ışığında, farklı olması gerekecektir.
Tabiatıyla, yukarıda belirtilenlerden, hem İran üzerindeki ABD baskısının azalabileceği, hem de Türkiye ile ABD arasındaki gerilimin “hız kesebileceği” sonuçlarını çıkarmak mümkündür.
Oldukça zayıf bir ihtimal olsa bile, Bağdat mahreçli söz konusu IŞİD operasyonu, ABD ile İran arasındaki gerginlik bağlamında, İran’ın Suriye üzerinden ABD’yi hedef almak istediği bir operasyon olarak da görülebilir. Böyle bir ihtimal, ancak İran’ın, ABD’nin İran’a yönelik çok ağır bir yaptırıma gideceğine veya bir askeri harekâta girişeceğine dair bir istihbarata sahip olması halinde, ABD’yi bundan caydırmak için, mümkün görülebilir diye düşünülmektedir. “Gönlünden” bir türlü çıkamayan ABD sevdası nedeniyle Türkiye’nin ve Rusya’nın Suriye’deki varlığının, buna mani olacağı düşünülmektedir. Ayrıca Suriye’de ABD’yi karşısına almasının, İran için, “İran/Şii Yayı” olarak konuşulan/yazılan coğrafya üzerindeki nüfuzunu kaybetme riskini içerdiğini de ifade etmek gerekir.
Söz konusu IŞİD operasyonu, ABD’nin enerjipolitik merkezli güncel uluslararası ilişkileri bağlamında oldukça anlamlı bulunmaktadır. Yemen’den sonra, kuzeyindeki muhtemel gerginlik/çatışma üzerinden Riyad’ın gücünün bu suretle (yani “sistemli” bir şekilde) erimesi, ulus bilincinden yoksun Suudi Arabistan’ın parçalanma ihtimalini güçlendirmektedir ki; bu, ABD’nin Suudi enerji kaynaklarının kontrolünü ele geçirmesine ve Suudi enerji pazarını sahiplenmesine imkân verecektir. Yemen’den sonra Suudi Arabistan’ın kuzeyinde de karşı karşıya gelebilecek Suudi Arabistan ve İran, Dünyanın önde gelen enerji üreticisi ve satıcısıdırlar. Bu iki ülkenin, bu suretle karşı karşıya gelmesi, artık Dünyanın en büyük enerji üreticilerinden ve satıcılarından biri olan ABD’nin işine geldiği/geleceği çok açıktır.
İran, yaptırımlar nedeniyle, enerji zenginliğini zaten değerlendiremiyor. Irak, işgal ve devam eden ABD askeri varlığı nedeniyle, enerji varlığı üzerindeki kontrolünü büyük ölçüde kaybetmiştir. Irak’ın enerji zenginliğine, ABD himayesindeki Irak Kürtleri ortak çıkmıştır. Suriye’nin enerji açısından zengin bölgeleri, ABD himayesindeki Suriye Kürtlerinin kontrolü altındadır ve güvenli bölge uygulaması bu kontrolü kalıcı hale getirecektir. Bütün bunlar, yaklaşık son 10 yıldaki bölgesel gelişmeler üzerinden, Ortadoğu enerji kaynakları ve enerji pazarı yavaş yavaş ABD’nin kontrolüne girmiştir, girmektedir. Irak Ordusunun söz konusu beklenmedik IŞID operasyonu da, buna aracılık eden gelişmelerden en yenisi diye düşünülmektedir.
osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 07 Temmuz 2019.
[i] https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201907071039584847-hasdi-sabi-komutani-irak-suriye-sinirinda-iside-karsi-genis-kapsamli-operasyon-baslattik/, 07.7.2019.