GÜNEY KORE’YE HAVA SAVUNMA SİSTEMİ KONUŞLANDIRILMASI YA DA KUZEY KORE’YE ASKERİ MÜDAHALE

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk

I. Güney Kore’de konuşlu ABD birliklerinin komutanı Orgeneral Vincent Brooks, geçtiğimiz Cuma (04 Kasım 2916) günü, bir seminerde yaptığı konuşmada; tarafların daha önce varmış olduğu mutabakat uyarınca, yüksek irtifa hava savunma sisteminin (Terminal High Altitude Area Defense-THAAD) önümüzdeki sekiz-on ay içinde Güney Kore’de konuşlandırılacağını açıklamıştır.[i] Yapılan yorumlarda; (i) bu konuşlandırmanın Kuzey Kore’nin provokasyonlarına karşı caydırıcı bir etkiye yol açacağı, (ii) konuşlandırılacak hava savunma sisteminin Filipinler Denizi’nde, Çin’in ve Filipinler’in uzak doğusunda kalan, ABD’ye bağlı özerk toprak statüsündeki Guam Adası’nda konuşlu mevcut füze savunma sisteminden daha büyük (güçlü/gelişmiş) olacağı, (iii) Güney Kore’nin, ABD tarafından konuşlandırılacak hava savunma sistemini 2017 yılı sonuna kadar operasyonel hale getirmeyi öngördüğü ve (iv) ayrıca ABD ve Güney Kore Hükümetlerinin hâlihazırda, bazı stratejik silahların Güney Kore’de konuşlandırılmasını konuştukları ifade edilmiştir.

Kuzey Kore’nin son birkaç yılda artan nükleer ve füze denemeleri, Kore Yarımadası’nda tansiyonun yükselmesine neden olmuştu. Kuzey Kore, sadece 2016 yılı içinde, bugüne kadar, iki nükleer denemeyi ve çok sayıda balistik füze denemesini gerçekleştirmiştir. Bu durum, doğal olarak, bir taraftan bölgede tansiyonun yükselmesine, diğer taraftan da bölgede ve küresel ölçekte endişeye yol açmıştır.

Hava savunma sisteminin konuşlandırılacağı muhtemel yerlerde oturanlar, çevreyi koruma gerekçesi ile konuşlandırmaya karşı çıkmakta; bunlara bazı muhalefet milletvekilleri de destek vermektedir. Ancak ülkede patlak veren siyasal skandal nedeniyle sıkıntılı günler yaşayan Cumhurbaşkanı Park Geun-Hye ise, söz konusu konuşlandırmada ısrarcı bir görüntü vermektedir.

II. Güney Kore, Kuzey Kore ile sınır komşusudur ve aralarındaki sınır hattı, 1950-1953 yılları arasında cereyan eden Kore Savaşı sonrasında yapılmış kalıcı bir anlaşmaya değil, geçici bir anlaşma olan ateşkes anlaşmasına dayalıdır. Bu durum, Kuzey Kore’nin nükleer ve füze denemelerine bağlı tansiyonun ve endişenin en çok Güney Kore’de hissedilmesine neden olmaktadır.

Güney Kore ile ABD arasında Kore Savaşından bu yana yakın askeri ilişkiler vardır. Seul, ABD’nin Asya’nın bu bölgesindeki en ciddi müttefiklerinden biridir. Bugün itibarıyla, ABD’nin Güney Kore’de irili-ufaklı 50’nin üzerinde tesise/üsse ve 25 binin üzerinde askere sahip olduğu kabul edilmektedir. ABD’nin Güney Kore’de sahip olduğu bilinen en önemli tesisleri/üsleri şunlardır. (i) Güney Kore ile Japonya arasında, Japon Denizi kıyılarındaki Pusan kentinin güney batısında kalan COMFLEACTS (Commander Fleet Activities) Chinhae Üssü. (ii) Güney Kore’nin batı sahillerinin orta kesiminde yer alan Jeonju’nun batısındaki Kunsan Hava Üssü.  (iii) Başkent Seul’un kuzeyinde, Kuzey Kore sınırına yakın bir bölgede kalan Camp Casey Garnizonu. (iv) Güney Kore’nin orta kesiminde, doğu kıyılarına daha yakın bir konumda bulunan Taegu’daki Camp Henry-Taegu Garnizonu. (v) Başkent Seul’un güneyinde kalan Camp Humphreys Garnizonu. (vi) Yine başkent Seul’ün güneyinde kalan Yongsan Garnizonu. (vii) Yine Pusan kentindeki Camp Hialeah-Pusan Garnizonu.

Güney Kore ve ABD, Kuzey Kore’nin artan nükleer ve füze denemeleri karşısında, bu ülke nezdinde “caydırıcı” bir etki doğurmak için,  Mart 2016’da, Jeonju’nun batısındaki Kunsan Hava Üssü’nde, 100’e yakın F-16 savaş uçağının “tam yüklü” bir şekilde, “fil yürüyüşü” olarak tabir edilen bir eylemi gerçekleştirmiş; bu eylem ile, Kuzey Kore’ye, hemen (arka arkaya) havalanabilecek F-16’lar üzerinden mesaj verilmiştir. Kuzey Kore’nin 2016 yılı içindeki (09 Eylül’deki) son nükleer denemesinden sonra da, yine ABD ile Güney Kore arasındaki dayanışmaya dikkat çekmek üzere, ABD’ye ait B-1 bombardıman uçakları, aynı ay (Eylül 2016) içinde Güney Kore semalarında uçuş yapmıştır. Caydırıcı olunamaması ve Kuzey Kore’nin söz konusu faaliyetlerine devam etmesi üzerine; ABD, Güney Kore ile anlaşarak bölgede hava savunma sistemi kurma kararı almıştır.

ABD’nin Güney Kore’de konuşlandıracağı hava savunma (THAAD) sistemi, hedefe yaklaşan kısa ve orta menzilli balistik füzeleri vurmak için tasarlanmış; konvansiyonel ve nükleer savaş başlığı taşıyan balistik füzeler ile ilgili riskleri en aza indiren bir sistemdir. Ancak Çin’den ve Rusya’dan gelen itirazlar, ABD’nin kuracağı hava savunma sisteminin imkân ve yeteneklerinin belirtilenler ile sınırlı olmadığına, bölgede Çin’i ve Rusya’yı da etkileyebilecek daha büyük/ileri imkân ve yeteneğe sahip olduğuna işaret etmiştir.

III. Pekin Yönetimi; ABD’nin Güney Kore’de yapacağı bu konuşlandırmaya ilk günden itibaren karşı çıkmış, halen karşı çıkmaya devam etmektedir. Çin Dışişleri Bakanlığı’ndan, bu konuşlandırmaya “derhal son verilmesi” çağrısı gelmiş ve Çin’in güvenliğine ilişkin çıkarlarını korumak için gerekli adımları atacağı tekrar edilmiştir. Çin, söz konusu füze savunma sisteminin içerdiği güçlü radarların kapsama alanına Çin’in de dâhil olduğunu değerlendirmekte ve bundan ciddi şekilde endişe duymaktadır. Çin’den gelen açıklamalarda; söz konusu konuşlandırmanın bölgedeki stratejik dengelere zarar vereceğine, Çin de dâhil bölge ülkelerinin güvenlik ile ilgili çıkarlarını tehlikeye düşüreceğine, güvenlik endişelerini artıracağına ve bölgede askeri gerilimi artıracağına dikkat çekilmiş, konuşlandırılacak hava savunma sisteminin casusluk faaliyetleri için kullanılabileceği endişesinin duyulduğu ifade edilmiştir.

Çin, bu konudaki kararlılığını ve ciddiyetini yansıtmak üzere, son olarak iki adım atmıştır. Bunlardan birincisi, Güney Kore ile Çin arasında daha önce planlanmış olan “Yüksek Düzeyli Savunma Müzakereler”’ni askıya aldığını açıklamıştır. İkincisi de, iki ülkenin savunma bakan yardımcıları seviyesinde 2011’den bu yana dönüşümlü olarak her yıl yapılan “Askeri Strateji Politikası Görüşmeleri”ni bu yıl sürüncemede bırakmıştır.

Rusya’dan da, Çin’e paralel bir şekilde, bu konuşlandırmaya ciddi itirazlar gelmektedir.

IV. Söz konusu hava savunma sisteminin Güney Kore’de konuşlandırılması, birden fazla boyutu olan, önemli bir konudur.

a. Kuzey Kore’nin son birkaç yıl içinde artan nükleer ve füze denemeleri, sadece bölgesel ölçekte değil, küresel ölçekte de bir endişeye yol açmıştır. Kuzey Kore’nin denemelerini yaptığı füzelerin menzilleri, endişeyi yaymakta ve endişeye ayrıca ciddiyet katmaktadır. Eğer yaptırımların bugüne kadar işe yaramamış olduğu hatırlanır ve Kuzey Kore’ye doğrudan askeri müdahale seçeneğinin dışlanacağı varsayılır ise, ABD’nin Güney Kore’ye hava savunma sistemi konuşlandırması uygun ve kabul edilebilir bir seçenek olarak görülebilecektir.

b. Ancak konu bu kadar basit değildir. Konunun doğrudan etkileyeceği ya da ilgili olduğu başka hususlar da vardır. ABD, Çin ile rekabet içindedir ve bu bağlamda Çin’i çevreleme politikası izlemektedir. Çeşitli sorunlar nedeniyle bölgede Çin ile karşı karşıya gelmiş ülkeler, Çin karşısında ABD’nin desteğini aramaktadır ve ABD de bu arayışı Çin’i çevreleme politikası bağlamında kullanmakta, aynı zamanda bu suretle Çin’i çevreleme politikasının maliyetini bu ülkeler ile paylaşmaktadır. Bunlar hatırlandığında, ABD’nin Güney Kore’ye yerleştireceği hava savunma sisteminin, sadece Kuzey Kore ile sınırlı bir işlevi yerine getireceği düşünülemeyecektir.

ABD’nin Güney Kore’ye hava savunma sistemi yerleştirmesi, aşağıda sırlanan anlamlara da gelebilmektedir.

(i)  Güney Çin Denizi ile Doğu Çin Denizi anlaşmazlıklarında Çin karşısında ABD’ye “yaslanmış” ülkelerin pozisyonları güçlenecektir ki; bu, “bileşik kaplar sisteminin” bir gereği olarak, Çin’in pozisyonunda zafiyet anlamına gelecektir.

(ii) Çin’in 2013 yılında ilan ettiği “hava savunma tanıma/bilgi bölgesi-ADIZ” uygulamasında, hem pozisyonu zayıflayacak, hem de bu uygulamaya karşı çıkan ülkelerin Çin karşısında elleri kuvvetlenmiş olacaktır. Bu konunun Çin açısından daha önem taşıyan yanları, Çin’in hava savunmasında zafiyet, Çin’in otoritesinin zarar görmesi ve itibarının aşınması ihtimalidir.

(iii) Çin’in füze imkân ve yeteneği ile bunun bölgede doğurduğu etki hatırlandığında, Çin’in bu imkan ve yeteneği eskisi gibi anlamlı/etkili olmayacak, Çin’in caydırıcılığı “sulanmış” olacaktır.

(iv) Gerek Çin’in bölgede taraf olduğu sorunlara ABD’nin Çin’in karşısındaki ülkeler lehine angaje olması, gerekse Avustralya’nın ABD tarafından Asya’ya eklemlenmesi ve son dönemde ABD-Hindistan ilişkilerinde dikkati çeken yakınlaşma dikkate alındığında, Güney Kore’ye konuşlandırılacak hava savunma sistemi, ABD’nin Çin’i çevreleme politikasında çok kritik bir virajı geride bırakması anlamına gelebilecektir.

(v) ABD’nin Güney Kore’ye hava savunma sistemi konuşlandırması, ABD’nin Guam Adası’ndaki hava savunma sistemini gündeme taşımıştır. Bu da, ABD’nin Büyük Okyanus’taki diğer adaları, Marshall Adalarını ve Hawaii Adalarını çağrıştırmıştır. Eğer ismi geçen bu üç adanın Büyük Okyanus’taki coğrafi konumları dikkate alınır ve ABD’nin Guam Adası’na ilave olarak diğer iki ada da hava savunma sistemine sahip olduğu varsayılır ise; Güney Kore’de konuşlandıracak hava savunma sistemi ile, biri birini tamamlayan çok daha büyük bir hava sisteminin ortaya çıkabileceği akla gelmektedir. Bu, sadece Çin’in çevrelenmesi açısından değil, ABD’nin doğrudan Çin’i hedef alması bağlamında anlam ifade edebilen oldukça değerli bir kazanım olarak görülebilecek bir durumdur.

ABD’nin Güney Kore’ye yerleştireceği hava savunma sisteminin, çok genel olarak, Çin açısından bu anlamalara geleceğinde bir tereddüt görülmemektedir.

c. Nükleer ve füze denemeleri, para demektir. Ve Kuzey Kore’nin nükleer ve füze denemeleri, yukarıda da anlatıldığı üzere, son tahlilde, Çin’in aleyhine, ABD’nin lehine sonuçlar doğurmaktadır. Bu iki husus, Pyongyang Yönetiminin sorgulanmasını gerektirmektedir. Acaba satın alma gücü paritesi ile GSYİH’sı 28-30 milyar dolar seviyesinde olan, oldukça küçük bir ekonomiye sahip ve bu ekonomisi ile zaman zaman 25 milyon civarındaki nüfusunu beslemekte sıkıntıya düşen Pyongyang Yönetimi, son dönemde artan nükleer ve füze denemelerini nasıl finanse etmektedir? Bu, ciddi soru işaretlerine neden olan, sonuçları itibarıyla ciddi değerlendirmelere yol açabilen bir durumdur. Dış ticaretinde % 65 oranında Çin’e bağımlı olan Kuzey Kore’nin, Çin’i bu suretle sıkıntıya sokacak denemeleri yapması nasıl açıklanabilir?

Kuzey Kore’nin nükleer ve füze denemelerinin bölgede Çin’i sıkıntıya sokma potansiyeli, yani mevcut ve muhtemel “sonuçları” çıkış noktası alındığında, akla özellikle ABD ve Japonya gelmektedir. Daha açık bir ifade ile; eğer Kuzey Kore’nin nükleer ve füze denemeleri Çin’in aleyhine olarak ABD’nin Güney Kore’ye füze savunma sistemi konuşlandırmasına yol açıyor ya da Kuzey Kore’ye askeri müdahale seçeneğini gündeme getiriyor ise, doğal olarak Pyongyang’ın Japonya ve/veya ABD tarafından finanse edilmiş olabileceği ihtimali akla gelmektedir. Eğer öyle ise; bu, ABD’nin Çin’i çevreleme politikasında oldukça başarılı olduğu gibi bir anlama gelebileceği gibi, ABD-Çin rekabetinin geleceği açısından da çok ciddi ve önemli bir işaret olacaktır.

d. Kuzey Kore’nin artan nükleer ve füze denemeleri karşısında, Güney Kore’de, Pyongyang’ın bu yaklaşımını dengelemeye yönelik üç hareket tarzının öne çıktığı ve bunların tartışıldığı anlaşılmaktadır. Bunlar, (i) Güney Kore’nin kendi nükleer silahını üretmesi, (ii) ABD’nin yeniden Güney Kore’ye nükleer silah konuşlandırması[ii] ve (iii) Kuzey Kore’nin askeri tehditlerinin (nükleer ve füze alt yapısının) kökten bertaraf edilmesidir. Seul Yönetimi; ilk iki hareket tarzını dışlamakta, ilk iki konuda planlamalarının ya da çalışmalarının olmadığını açıklamakta, eğer Kuzey Kore’nin askeri tehdidi bertaraf edilirse ABD’nin Güney Kore’ye hava savunma sistemi konuşlandırmasına gerek kalmayacağını belirtmektedir. Seul’un bu tavrı, Kuzey Kore’ye askeri müdahale seçeneğine işaret eden bir tavırdır. ABD’nin 2001 yılında Afganistan’a yaptığı askeri müdahale ve bu müdahaleye ilişkin koşullar hatırlandığında; Kuzey Kore’ye askeri müdahale seçeneğinin zayıf bir seçenek olmadığı ve Seul Yönetiminin (ABD ile birlikte) bu konu üzerinde çalışmış olduğu anlaşılmaktadır.

Hatırlanacağı üzere, 11 Eylül 2001’de, ABD’de terörist saldırlar gerçekleşmiş, ikiz kulelere saldırılmış, bu saldırılar sonrasında ABD yeni “öteki” olarak uluslararası terörizmle mücadeleyi başlatmış ve bu mücadele kapsamında söz konusu saldırılar ile ilişkilendirdiği Afganistan’a 07 Ekim 2001’de askeri müdahalede bulunmuştu. ABD, 2014 yılında geride çok küçük bir askeri varlık bırakmak suretiyle çekileceğini açıklamış olmasına rağmen, halen Afganistan’da ciddi bir askeri güç bulundurmaya devam etmektedir. Kuzey Kore’nin mevcut durumu ve Kuzey Kore ile ilgili olarak bugün yaşananlar, Afganistan’ı çağrıştırmaktadır. Çünkü Kuzey Kore, nükleer ve füze denemeleri ile, uluslararası barışı, güvenliği ve istikrarı tehdit eden “serseri” bir devlettir. BM’den istihsal edilmiş yaptırım kararlarına rağmen, Pyongyang Yönetimi bu politikasını ısrarla sürdürmekte, hatta yoğunlaştırmaktadır. Çin, ABD için “yeni öteki”dir. ABD-Çin rekabeti söz konusudur ve ABD Çin’i çevreleme politikası izlemektedir. ABD’nin Asya’nın bu bölgesindeki müttefikleri, Çin ile ciddi sorunlar yaşayan ülkelerdir. Bu tablo, tıpkı Afganistan gibi, Kuzey Kore’ye askeri müdahalede bulunulma ihtimalinin hiç de zayıf olmadığına işaret eden bir tablodur.

ABD’nin Güney Kore’de ve Japonya’da sahip olduğu askeri üsler ve bu üslerde bulundurduğu ciddi askeri varlık nedeniyle, Kuzey Kore’ye askeri müdahale için ABD’nin ilave askeri yığınaklanmaya gerek olmadığı düşünülebilir; ancak ABD, hem Çin ile rekabet içindedir, hem de Asya’nın doğusunda kuzeyden güneye doğru inen bir çizgi üzerinde yer alan, birden fazla ciddi krize dolaylı olarak angaje olmuş durumdadır. Yani hem bölgedeki askeri yapılanmasını güçlendirmeye, hem bunu yaparken uluslararası kamuoyunun tepkisini çekmemeye, hem de yaptıklarının ve yapacaklarının maliyetini aşağıya çekmeye ihtiyacı vardır. Uluslararası barışı, güvenliği ve istikrarı koruma adına, BM ilişkilendirilmiş olarak, çok uluslu bir güçle Kuzey Kore’ye müdahale edilmesi, ABD’nin belirtilen ihtiyaçlarının karşılanmasına aracılık etme potansiyelini içermektedir. Kuzey Kore’ye yapılabilecek muhtemel bir askeri müdahale ile, ABD; (i) uluslararası kamuoyu tarafından anlaşılır ve kabul edilebilir bir şekilde bölgedeki askeri varlığını güçlendirmiş, (ii) bu yolla Çin’i çevreleme politikasında ciddi mesafe almış, (iii) çevreleme politikasının maliyetini müttefikleri ile paylaşmış, (ıv) çevreleme politikasının Amerikan ekonomisine getirdiği ekonomik/mali yükü aşağıya çekmiş olacaktır.

Kuzey Kore’ye ABD merkezli olarak askeri müdahalede bulunulmasının Çin ve Rusya için geleceği anlam nedeniyle, bu müdahaleye meşruiyet kazandırmak ve müdahalenin önünü açmak amacıyla BM Güvenlik Konseyi’nin önüne gelebilecek muhtemel bir karar tasarısının Pekin ve Moskova tarafından veto edileceği düşünülebilir. Ancak ABD’nin Irak’a müdahalesi hatırlandığında, böyle bir durumda da, daha önce Kuzey Kore ile ilgili olarak BM Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu kararların müdahale gerekçesi olarak kullanılabileceği akla gelmektedir.

e. Tabiatıyla, Kuzey Kore’ye yönelik askeri müdahale seçeneğinin sadece ABD merkezli olarak yapılabileceğini düşünmek, eksik bir yaklaşım (bakış açısı) olacaktır. Kuzey Kore’ye yönelik bir askeri müdahale, Çin’in ve Rusya’nın da katılımıyla gerçekleşebileceği gibi, Çin’in Rusya ile birlikte ya da Rusya olmadan müdahalesi şeklinde de söz konusu olabilir. Ancak Kore Savaşı deneyimi, özellikle Kuzey Kore’yi ortaya çıkaran “ortak” mücadeleleri nedeniyle, Kuzey Kore’ye yönelik bir askeri müdahalede Çin’in ve Rusya’nın ABD ile birlikte hareket etmesi zayıf bir ihtimal olarak gözükmektedir. Bunun, uluslararası kamuoyu nezdinde her iki ülkenin de imajına zarar verebileceği, her iki ülkede de yönetimi halk ile karşı karşıya getirebileceği; o itibarla, “mevcut koşullarda”, Çin’in, Rusya ile birlikte ya da Rusya olmaksızın, Kuzey Kore’ye askeri müdahalede bulunma ihtimalinin biraz daha belirgin olduğu ileri sürülebilir.

Bu noktada şu hususlara dikkat çekmek uygun olacaktır. Birincisi, BM Güvenlik Konseyi’nin Kuzey Kore konusunda almış olduğu kararların, ABD gibi, Çin tarafından da müdahaleyi dayandırmada (müdahaleye meşruiyet kazandırmada) kullanılabileceğidir. İkincisi, nasıl ve kim tarafından yapılırsa yapılsın, BM Güvenlik Konseyi’nin Kuzey Kore konusunda daha önce almış olduğu kararların, yapılacak müdahaleye karşı çıkanların hareket serbestilerini kısıtlayacağıdır. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, Kuzey Kore halkının özgürlüğe kavuşma arzusu, bu arzunun istismarı ve bunun bölge ülkelerine muhtemel yansımalarının çağrıştırdığı “bağlı” risklerdir.

V. Son olarak, ele alınan konuya yaklaşılırken göz önünde bulundurulması gereken iki husus daha vardır. Bunlardan birincisi, Şubat 2013’de görevine başlamış olan Güney Kore’nin mevcut Cumhurbaşkanı Park Geun-hye’nin devletin resmi belgelerini bir arkadaşıyla paylaşması üzerine ülkede patlak veren siyasal skandal ve bu skandalın Cumhurbaşkanı üzerinde yol açtığı baskıdır. Kuzey Kore’ye yönelik muhtemel bir askeri saldırı dikkatleri buraya yönelterek Cumhurbaşkanı’nı rahatlatma potansiyelini içerdiği için; Cumhurbaşkanı’nın, Kuzey Kore konusunda, hem subjektif bir yaklaşım sergileyebileceği, hem de etkiye açık olabileceği kabul edilmelidir. Hatta Güney Kore’deki bu siyasal skandalın, Kuzey Kore konusu ile “örtülü” bağlantısının olabileceği bile akla gelebilmektedir. İkincisi de, ABD’deki Başkan değişimi ve bu değişimin ABD’nin Kuzey Kore’ye, Çin’e ve Doğu Asya’ya yönelik mevcut yaklaşımlarını nasıl etkileyeceğidir. Seçim sürecindeki söylemlerin ve seçimden hemen sonra yapılan yorumların neden olduğu izlenimin etkisinde ve “şu an itibarıyla”; Kuzey Kore’ye yönelik muhtemel bir askeri müdahalenin, Çin’in, Rusya’nın ve ABD’nin birlikte katıldığı bir müdahale olma ihtimalini biraz belirginleştirdiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır diye düşünülmektedir.

Acaba, Çin’in, Rusya’nın ve ABD’nin birlikte katıldığı Kuzey Kore’ye yönelik muhtemel bir askeri müdahale, Çin’e ve Rusya’ya, ABD’nin Güney Kore’de hava savunma sistemi konuşlandırmasına göre daha çekici gelebilir mi?

Kuzey Kore konusu, bugün itibarıyla, söz konusu müdahale ve konuşlandırma seçenekleri arasında sıkışmış kalmış gözükmektedir.

Konu, dolaylı bile olsa, Orta Doğu’yu çok yakından ilgilendiren bir mahiyet de arz etmektedir.

(osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 11 Kasım 2016)

[i] https://www.yahoo.com/news/u-commander-south-korea-says-thaad-battery-deployed-004332050.html, 06 Kasım 2016.

http://www.newsmax.com/TheWire/us-anti-missile-battery-south-korea/2016/11/04/id/757059/, 06 Kasım 2016.

[ii] ABD’nin daha önce Güney Kore’de bulundurduğu nükleer silahlar, George W. Bush döneminde, 1991 yılında, Güney Kore’den geri çekilmiştir.

 


TÜRKİYE’DEKİ SEÇİMİN SONUÇLARI: GÖRÜŞLERİM VE DEĞERLENDİRMELERİM

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk I. İki gün önce (28 Mayıs’ta) yapılan, cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda, kullanılan ve geçerli sayılan oyların % 52.18’ni Sayın Erdoğan, % 47.82’sini de Sayın Kılıçdaroğlu aldı ve bu sonuçla Sayın Erdoğan üçüncü kez katıldığı cumhurbaşkanı seçiminden önde çıkarak bu koltuğa oturdu. Bu seçime katılma oranı, % 84 oldu. Cumhurbaşkanı seçiminin

DIŞARISI GÖZÜYLE TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİNE BİR BAKIŞ

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk 14 Mayıs’taki seçimler yaklaşıyor… Seçim sürecinde daha önce medyada çok rastlamadığım, seçimlere dış politika gözlüğü ile bakan bazı yorumları ve değerlendirmeleri görmeye başladım. Bunu olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Çünkü iç ve dış politika arasındaki karşılıklı ve bağımlı ilişki nedeniyle, seçimlere ilişkin öngörüleri sadece iç dinamiklere dayandırmak eksik bir yaklaşım

TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİNE YABANCI VE YERLİ SERMAYE AÇISINDAN BİR BAKIŞ

  Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Yabancı sermayenin önemli bir kısmının ülkeyi terk ettiği, yerli sermayenin de çeşitli yollarla yurt dışına kaçmaya çalıştığı yazılıyor, konuşuluyor. Yeni bir şey değil, bunu biliyoruz. Peki, yabancı ve yerli sermayedeki bu kaçış niye? Bu kaçışın arkasındaki en temel etkenlerden biri, hiç şüphesiz, AKP/Sayın Erdoğan iktidarında ülkede hukuka olan bağlılığın/saygının

TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİ: RUSYA KENDİ ELİYLE KENDİ AYAĞINI BAĞLAR MI?

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Birçok kez yazdım… Önümüzdeki seçimler, dış politikadan (uluslararası ilişkilerden) soyutlanarak görülemez, görülmemelidir. Bu siyasetin doğasına aykırı olur. Bu seçim çok önemli. İnsanımız bir yol ayrımında; ya karanlığın zifiri karanlığa dönüşmesine evet diyecek ya da karanlıktan kurtulup aydınlık güzel günlere doğru yol almaya başlamak için evet diyecek… Bu seçimleri ben böyle

ABD’YE AİT İNSANSIZ HAVA ARACININ KARADENİZ’DE DÜŞMESİ ÜZERİNE

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz günlerde, Karadeniz’de uluslararası hava sahasında ABD’ye ait bir insansız hava aracı (İHA) düşmüş; ABD İHA’nın Rusya tarafından vurulduğunu iddia etmiş, Rusya ise İHA’nın “ani manevra” sonucu düştüğünü savunmuştu. Ve konu, daha sonra, Karadeniz’e düşen İHA’nın çıkarılmasına gelmişti. İlk başta, bunun nedeni, düşen ABD İHA’sının içerdiği teknoloji ile

E-mail: bilgi@ascmer.org

Tel: +90 532 414 48 98

Dükkan
© 2014 Tüm Hakları Saklıdır. Sitedeki yazılar ve analizler kaynak gösterilmeden kullanılamaz.