Prof. Dr. Osman Metin Öztürk, ASCMER Başkanı
KKTC Başbakanı Sayın Ersin Tatar, daha yeni Türkiye’yi ziyaret etti; döndükten sonra açıklama yapıyor, Ada’nın kuzeyinde 46 yıldır kapalı olan “Maraş”ın açılması gündemde… (Türkgün, 11.8.20, s.1-9) KKTC Başbakanı, Maraş’ın açılmasının, Dünyaya, ilgililere ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne anlatılacağını söylüyor. Bu anlatma işi, Maraş’ın açılmasının kolay bir iş olmadığına, Lefkoşa’nın ve Ankara’nın karşı karşıya kalacağı sıkıntının büyüklüğüne işaret etmiyor mu?
Bu açıklama ile, Oruç Reis sismik araştırma gemisinin, donanma unsurlarının eşliğinde “nawteks”lenmiş bölgede araştırma faaliyetlerine sevk edilmesi, eş zamanlı… Nawtekse konu bölge, Rodos ve Meis adaları ile Antalya körfezleri açıkları arasındaki bölge… Bölge sıkıntılı… Nitekim Yunan Silahlı Kuvvetleri hemen harekete geçmiş… Kuvvetle muhtemel, Libya konusuna olduğu gibi, AB bu konuya da müdahil olacaktır.
Lütfen bir düşününüz ve şunları hatırlayınız:
i. Türkiye, uluslararası terörizmle mücadele ediyor; Irak, Suriye ve Libya’da askeri varlık bulunduruyor; bu üç ülkede askeri operasyonlar yürütüyor.
ii. Yunanistan, Ege’de açıkça kendisine ait olmayan adacıkları/kayalıkları uluslararası hukuka aykırı olarak, hem sahiplenmiş, hem de bir kısmını askerileştirmiş. Çatışma potansiyeli yüksek görülen bir durum.
iii. Türkiye, Doğu Akdeniz’de, enerji bağlamında, Güney Kıbrıs Rum kesimi (GKRK), Yunanistan, Mısır ve İsrail ile karşı karşıya.
iv. Türkiye, açık ve/veya örtülü olarak, Suriye, Irak, Kürtler, Libya ve radikal “Sünni siyasal İslamcılar” ile olan ilişkisi, konuları üzerinden, Rusya, ABD ve Çin ile karşı karşıya.
v. İçeride ve dışarıda “Sünni siyasal İslam”ı öne çıkarması ve bu suretle Sünni siyasal İslam’ın “hamiliği” rolüne soyunmuş gözükmesi, Türkiye ile Arap ve İslam Dünyaları arasında belirgin bir soğukluğa yol açmış.
vi. İçeride, mensupları ve kurumları üzerinden Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik kumpaslar/komplolar ve “15 Temmuz olayı” üzerinden yıpranmış, güç kaybetmiş, “komuta kapasitesi” zaafa uğramış bir askeri güç ve durumu ortada (gözler önünde) bir ülke ekonomisi.
Sizce, sıralanan bu hususlar, Türkiye’nin varlığı ve geleceği (bekası) açısından ne anlama geliyor? Lütfen bunu da bir düşününüz…
Dış politikada ileri derecede angaje olunmuş çok sayıda sorun ve kuvvetle muhtemel angajmanı ağırlaşacak ve mevcut sorunlara eklenme potansiyeli yüksek yeni dış politika sorunları…
Hem askeri gücü, hem de askeri gücünü besleyen ekonomisi ufalandıkça ufalanmış, ekonomi çarkı zor dönen bir ülke…
Bir de salgın, salgının etkileri ve salgınla mücadelenin gerekleri var…
Bu ülke, salgın ortamında, bu ekonomi ile, bu askeri gücü ile, çözüm üretme yeteneği/kapasitesi erimiş sürekli sorun üretiyor gözüken mevcut dış politika anlayışını daha fazla taşıyabilir mi? Verilen tablo, taşıyamayacağına işaret ediyor.
Türkiye’nin dış politikada “süratle” diplomasiyi öne çıkarmasına ve diplomasiye öncelik verilmesine “şiddetle” ihtiyacı var.
Gelinen bu noktanın çağrıştırdığı bir diğer husus da, AKP/Sayın Erdoğan iktidarının dış politikada askerin öne çıkmasından ve askere öncelik verilmesinden, bu durumun adeta ekonomiyi “emmesinden” ve bir bütün olarak siyasette askerin öne çıkarmasından şikâyetle, buna son vermek üzere yola çıkmış olmasıdır. Dün bu şikâyetle, bu duruma son vermek için yol çıkmış AKP/Sayın Erdoğan iktidarında, Türkiye’nin bugün bu noktaya gelmiş olması dikkat çekici değil mi? AKP/Sayın Erdoğan iktidarının başlangıçtaki duruşu/söylemi ile, dış politikaya ilişkin bugünkü duruşu, söylemi ve izlediği politika çelişmiyor mu?
Çelişki çok açık…
Türkiye, “uçmak” bir yana, sonu meçhûl/karanlık bir “iniş” içinde…
osmetoz, www.ascmer.org, 11 Ağustos 2020