Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Avrupa turunun son ayağı olan Paris’te, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ile de bir araya gelmiş… Her iki isim de, Çin için kullanılan “rakip” ifadesinin, “Çin’e iltifat” olarak alınması gerektiğine belirtmiş[i]… Paris’teki bu buluşmada, Almanya Başbakanı Merkel de, Almanya’nın Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol Projesi”nde aktif rol üstlenmek istediğini belirtmiş ve bu ifade, Çin’e “zeytin dalı” uzatma olarak algılanmıştır.
Yer, Paris/Fransa; Fransa Cumhurbaşkanı, Almanya Başbakanı ve AB Komisyonu Başbakanı burada Çin Devlet Başkanı ile bir araya geliyor…
Uluslararası politika (küresel düzenin geleceği) ve Türkiye açısından çok önemli buluyorum.
Daha dün, ABD Başkanı Trump’ın Golan konusundaki kararın konusunda, Batı’nın “ABD kanadı” ile “Avrupa kanadının” nasıl ayrı düştüğü görülmüştü. Bugün de, bu kez Çin üzerinden aynı şey görülüyor. Batı’nın “ABD kanadı” Çin ile ciddi bir rekabet içinde iken, “Avrupa kanadı” Çin ile yakın çalışmak istiyor…
Batıdaki ayrışma giderek daha çok belirginleşirken; ne yazık ki, bunun küresel düzenin geleceğine ne şekilde yansıyabileceği gölgede kalıyor.
Batıdaki bu ayrışma, hiç şüphesiz Türkiye için çok önemlidir. Çünkü Türkiye, tercihini Batıdan yana yapmış bir ülkedir. 17 yıldır aralıksız olarak ülkeyi tek başına yöneten mevcut iktidar döneminde de, bu durum değişmemiştir. Değişim söylemi, gerçekte ve bugün itibarıyla, söylemin ötesinde gözükmemektedir. Bu nedenle, Türkiye’nin geldiği noktada, Batıdaki ayrışma, Türkiye’nin varlığı ve geleceği açısından son derece önemlidir.
Şöyle bir düşünelim:
– Türkiye’nin bir ayağı ABD’de, bir ayağı Avrupa’da,
– ABD ile Avrupa biri birinden uzaklaşıyor,
Ne olur? Türkiye’nin iki ayağı üzerinde durması giderek zorlaşmaz mı? ABD ile Avrupa biri birinden uzaklaşırken, Türkiye’nin “iki ayağının” bu durumu, kaçınılmaz olarak düşmesine yol açmaz mı?
Peki, Türkiye’de bunu gören var mı? Görüp de “ortak aklı” işletip Türkiye’yi istikrar içinde tutacak bir çözüme odaklanmış bir siyasetçi, bir siyasal parti görülebiliyor mu? Durum böyle ve Türkiye’de gerçekten bir lider var ise; şimdi bu liderliği görmenin zamanıdır diye düşünüyorum.
Dış politikada “dip” yapmış, yetmemiş “değerli” olarak nitelendirilmiş bir “yalnızlık” varken; “lider ülke” söylemi, dış politikada “dip” yapmış ve “değerli” olarak nitelendirilen bu “yalnızlık” ile bağdaşmıyorken, bir “liderin” mevcut olduğundan ne kadar söz edilebilir? Söz edilmesi, ne kadar gerçekçi bulunulabilir? Batıdaki ayrışma hatırlandığında ve bu çıkış noktası alındığında, Türkiye’nin “liderlik” sergilediği mi, yoksa rüzgârın önünde sürüklendiği mi akla geliyor, bunu sorgulamak gerekir.
Batıdaki ayrışma, Türkiye’yi, dış politikada oldukça kritik bir döneme sokmuş gözükmektedir. Bu dönem, siyasetçiler için, “vezir” (yani lider) olma potansiyelini içerdiği kadar, “rezil” olma potansiyelini de içermektedir.
osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 27 Mart 2019.
[i] https://www.scmp.com/news/china/diplomacy/article/3003378/eu-leaders-hold-out-olive-branch-chinese-rival-hint-they-are?utm_medium=email&utm_source=mailchimp&utm_campaign=enlz-breaking_news&utm_content=20190326&MCUID=6453d665d8&MCCampaignID=9008bff8d0&MCAccountID=3775521f5f542047246d9c827&tc=2, 27.3.2019.