Prof. Dr. Osman Metin Öztürk, ASCMER Başkanı
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in dünkü Ankara ziyaretinde ortaya çıkan “Barış Pınarı Harekâtı’na 120 saatliğine (5 günlüğüne) ara verme”ye dair Mutabakat belgesini, şu aşamada, ayrıntılı olarak değerlendirmeyeceğim. Barış Pınarı Harekâtı başlarken verdiğim bir söz var. O söze sadık kalacağım. En azından 120 saat sonrasını beklemekte yarar görüyorum.
Ancak Mutabakat belgesinin medyada ele alınışı/değerlendirilişi karşısında, “önden” bazı hususları paylaşma ihtiyacı da duyuyorum. Mutabakat belgesine dair çok fazla soru ve sıkıntılı husus da var. Bu bağlamda, şimdilik, aşağıdaki sorular/hususlar ile yetineceğim.
Öncelikle Mutabakat belgesinin medyaya intikal etmesi ile başlayan yorumların ve değerlendirmelerin önemli bir kısmını, yanlı, duygusal, üstelik bunları da abartılı bulduğumu belirtmeliyim.
Türkiye nasıl bir tehdit ile karşı karşıya ve bu Mutabakat belgesi, o tehdidi bertaraf etmede ne anlama geliyor, bunu sorgulayan var mı?
Türkiye açısından Suriye konusunu, sadece Suriye’nin kuzeyi ile sınırlı olarak görmek ne kadar doğru olur? Güncel bölgesel ve küresel gelişmeler, Suriye’nin kuzeyine dair bu Mutabakat belgesi üzerinden Türkiye’ye ne söylüyor, buna bakan var mı? Bunlar ışığında Mutabakat belgesini Türkiye açısından gören, ele alan var mı? Türkiye için tehdit/tehlike, ortadan kalkıyor mu yoksa kartopunun yuvarlanmasında olduğu gibi büyüyor mu?
Suriye’nin kuzeyine dair söz konusu Mutabakat belgesi, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehdidi/tehlikeyi bertaraf etmeye yetiyor mu, yoksa “şimdilik” işe yarıyor gözüken bir araç mıdır? Mutabakat belgesinin amaç/araç analizi bize ne söylüyor? Şimdilik işe yarıyor gözüken bir araç ise, bu Mutabakat belgesinin, asıl amaç (tehdidin/tehlikenin bertaraf edilmesi) bağlamında (yani orta ve uzun vadede) geldiği/geleceği anlama bakan var mı? Mutabakat belgesine bu açıdan yaklaşan, konuşan, değerlendiren var mı?
Peki, yaşanmışlar ve yaşananlar ışığında, Mutabakat belgesi hükümlerini (provisions) ve Mutabakat belgesinin dayanaklılığını/güvenirliğini (durability/reliability) sorgulayan var mı? Türkiye, beka sorununu yaşıyor ise, yakın ve ciddi bir tehdit ile karşı karşıya ise, bu Mutabakat belgesi ile, bu durum ortadan kalkıyor mu? Bu mümkün mü? Buna ne kadar değiniliyor?
Mutabakat belgesini değerlendirenler, Suriye’nin kuzeyine bakarken, Orta Asya’daki Fergana Vadisi’ni, bu vadide Özbekistan’ın, Kırgızistan’ın ve Tacikistan’ın iç içe geçmiş topraklarını, bu vadideki “enclove”ları biliyorlar mı ya da hatırlıyorlar mı? Acaba Mutabakat belgesi, Suriye’nin kuzeyinde “enclove”lara yol veriyor olabilir mi? Eğer öyle ise, bu, Türkiye için ne anlama geliyor olabilir? Fergana Vadisi’ndeki olayları hatırlayanlar var mı? Bunları konuşan var mı?
ABD, Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin karşısında, PKK/YPG terör örgütünün yanında değil mi? Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler nedeniyle, milli ve coğrafi (toprak) bütünlüğünü tehdit/tehlike altında görmüyor mu? Bu tehdidin/tehlikenin (PKK/YPG terör örgütünün) arkasında ABD’nin olduğu çok açık değil mi? Mutabakat belgesi, PKK/YPG terör örgütünün ABD himayesinde olduğunun en ileri, en somut, en açık, üstelik “resmi” belgesi olarak görülemez mi? Türkiye, Barış Pınarı Harekâtı’nı niye yaptı? Bu harekât üzerinden ABD ile karşı karşıya gelmedi mi? Bütün bunlar ortada iken, herkesin gözünün önünde iken, nasıl oluyor da, Mutabakat belgesinde NATO dayanışmasından (NATO Antlaşması’nın 5. maddesinde ifadesini bulmuş müşterek savunma mekanizmasından), NATO’nun üye ülkelerin toprak bütünlüğünü koruma taahhüdünden, ortak çıkardan, söz edilebiliyor? Bu “komik” duruma işaret eden var mı?
Türkiye için Suriye’nin kuzeyinde durum böyle iken, medyada, ABD ile yapılmış Mutabakat belgesine çok ciddi bir zafer kazanılmış gibi yaklaşılması ne kadar isabetli bulunabilir? ABD, PKK/YPG terör örgütünü himaye etmekten vaz mı geçmiştir? Yoksa ABD, Mutabakat belgesi ile, bu hamiliğini daha ileriye mi taşımıştır? Eğer ileriye taşımışsa, bu, Türkiye’yi, milli ve coğrafi (toprak) bütünlüğünü korumada çok daha zor bir dönemin beklediği anlamına gelmez mi?
Medyada Mutabakat belgesini ele alan kaç kişi bunları konuşuyor, dile getiriyor ya da yazıyor? Konuşanların, dile getirenlerin ya da yazanların önemli bir kısmı, yanlı, duygusal, üstelik bunu da abartarak yapıyor diye düşünüyorum. Öyle ki, Mutabakat belgesini, Kıbrıs Barış Harekâtı ile eş değer gören, onun kadar değerli bulan bile oldu.
Bir kere daha söylüyorum, 120 saat (5 gün) geçsin, Barış Pınarı Harekâtı’nın seyri az çok belli olsun, asker cephede rahatlasın, Mutabakat belgesini ayrıntılı olarak ayrıca yazmaya çalışacağım.
Bunu, hem aydın sorumluluğumun, hem de devletimi, yurdumu, milletimi özümden çok sevmemin bir gereği olarak görüyorum. Bir aydın olarak, Türkiye’nin dış politikada çok kritik bir dönemden geçtiğini görerek, uzmanlık birikimim ve sezgilerim ışığında doğruları yazmam, yapıcı eleştirilerde bulunmam gerektiğine inanıyorum. Bu, dış politikaya sivil katılım olarak da görülebilir. Önemli olan, dış politikada çok kritik bir dönemden geçilirken, siyasal karar vericilerin isabetli adımlar atmasına, bu suretle katkı sunmaktır. İşbu yazı, bu mülahazaların ürünüdür.
osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 18 Ekim 2019.