Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
Bu hafta Katar’da gerçekleşmesi beklenen Afganistan konusundaki ABD-Taliban görüşmesi yapılamamış, ertelenmiş… Bu gelişme, “yalpalama” olarak yorumlanıyor[i]. Ancak ertelemenin, görüşmenin katılımcı listesi ve gündemi ile ilgili bir anlaşmazlıktan ileri gelmediği; sorunun, barışı sağlamaya dair bu girişimin zamanlaması olduğu ifade ediliyor.
Deniliyor ki, tarafların Afganistan’da barışı sağalama isteğinden şüphe duyulmamaktadır. Bu görüşe belki Taliban açısından iştirak edilebilir. Fakat ABD açısından aynı şeyi söylemek bana güç gelmektedir. Çünkü Afganistan’a barış gelmesi demek, ABD’nin Afganistan’daki varlığına ihtiyaç duyulmaması, dolayısıyla Afganistan’ı terk etmek zorunda kalması demektir. Peki, ABD, bugün ve görünür gelecek itibarıyla, Afganistan’ı terk edebilir mi?
Edeceğin düşünemiyorum. Nedeni, ABD’nin Çin ile rekabet içinde olması ve Çin’i çevreleme politikası izlemesi; bu bağlamda, Afganistan’ın jeopolitiğinin ABD için çok daha değerli hale gelmiş olmasıdır. Haritaya bakılırsa, Afganistan’ın; Wakhan Koridoru üzerinden Çin’e, Çin’in en sorunlu bölgesi olan Sincan-Uygur Özerk Bölgesine açıldığı, İran’a ve Pakistan’a komşu olduğu görülür. Çin, İran ve Pakistan ile olan güncel ilişkileri hatırlandığında, ABD’nin, böyle bir jeopolitiğe sahip Afganistan’dan vazgeçebileceğini düşünmek ne kadar gerçekçi olacaktır? ABD için sorun, Afganistan’da ve Afganistan ile ilgili olarak uluslararası kamuoyu nezdinde, bir anlamda “tükenmiş” olması ve bu tükenmişliğin askeri, politik ve ekonomik maliyetinin geçen her gün kendisi için artmasıdır. Taliban ile yaptığı görüşmeler, ABD’ye, bu güçlüklerin üstesinden gelme imkânı ve fırsatı sunmaktadır.
Gerçekçi olarak bakıldığında; Taliban ile Katar’da yaptığı görüşmelerin, ABD’nin Afganistan’dan ayrılmak istediği algısına yol açmak suretiyle, Afganistan’daki ve Afganistan konusunda Dünyadaki ABD’ye yönelik karşıtlığı (ABD’nin Afganistan’daki varlığını sorgulama eğilimindeki güçlenmeyi) aşağıya çekme işlevini yerini getirdiği değerlendirmesine ulaşılmaktadır. Görüşme; ABD’nin Afganistan’da barış için çaba harcadığı algısını doğurmaktadır ki; bu algının, Afganistan’da barış için ABD’nin kalması gerektiği şeklinde yine ABD lehine ikinci bir algının oluşumuna zemin oluşturduğu düşünülmektedir.
Onun içindir ki, ABD’nin Taliban ile Katar’da yaptığı görüşmelerin amacına ulaşmasını, yani bu görüşmelerin Afganistan’a barış getirmesini beklememek gerekir. Görüşmeler bir-iki olumlu geçse de, bunların arkasında muhakkak bir sorun çıkacak, görüşmeler bu suretle adeta “kör-topal” olarak sürüp gidecektir.
Peki, Katar’daki ABD-Taliban görüşmeleri böyle ise, bundan ne sonuçlar çıkarılabilir?
Bu bağlamda ve yukarıdaki mülahazalar ışığında akla gelen ilk husus, Afganistan için, “barış” olgusunun çekiciliğinin istismar edildiği, kullanıldığıdır ki; bu da, ABD’nin içini doldurduğu demokrasi ve özgürlük rüzgarının uğradığı Suriye’nin bugün içinde bulunduğu durumu çağrıştırmaktadır. 2011’den bu yana Afganistan’da olmasına rağmen bu ülkeye bugüne kadar barış getirememiş ABD, şimdi Taliban ile görüşerek barış getirecek!… Ne kadar samimi ve gerçekçi bulunabilir?
İkinci olarak akla gelen; “barış” olgusu gibi, Taliban’ın da ABD tarafından istismar edildiği, yani kullanılmış olabileceği hususudur.
Üçüncü olarak akla gelen; ikincinin tam tersi, Katar’daki görüşmelerin gerçekte ABD’nin Taliban’ı Çin’e karşı kullanma çabası olarak görülebileceği hususudur. Yani “Afganistan’a barış” getirme amacına yönelik olduğu bilinen Katar’daki görüşmelerin asıl konusu Çin olabilir; ABD ve Taliban, Katar’da Afganistan’dan çok Çin’i görüşüyor olabilirler. Ve bu ihtimal zayıf görülmemektedir. Hatta Katar’daki görüşmelerde, ABD’nin ve Taliban’ın Çin üzerinden bir pazarlık içinde olabileceği bile düşünülebilir. ABD, “ben sana Afganistan’ı bırakayım, biraz barış olsun, sen de Çin konusunda benim istediklerimi yap” şeklinde özetlenebilecek bir yaklaşım için de, Katar’da Taliban ile pazarlık içinde olabilir. Bu noktada Sünni İslam kimliğinin Taliban’ın ve Çin’in Sincan-Uygur Özerk Bölgesindeki Müslüman Uygur Türklerinin ortak paydası olduğunu ve bunun Çin karşısında ABD’ye oldukça çekici geleceğini, “Sürgündeki Doğu Türkistan Hükümeti”nin ABD kurulu olduğunu, son dönemde bütün Dünyada aynı zamanda görülen Müslüman Uygur Türklerinin Çin’i protesto eylemlerini hatırlamak uygun olacaktır.
ABD’nin Taliban’ı kullandığı ve bu kullanımda Çin boyutunun ağırlıkla bir yere sahip olduğu düşüncesini zihnimden uzaklaştırmakta zorlandığımı ifade etmeliyim.
Dördüncü olarak akla gelen de; Katar’ın niye bu işlerin içinde olduğu hususudur. Yukarıdaki mülahazalara bağlı olarak, Katar ile ilgili şu sorular öne çıkıyor: Katar, niçin (i) ABD’nin Taliban’ı istismar etmesine ev sahipliği yapmakta, (ii) kendisini ABD’ye “kullandırtmakta” ve (iii) bu görüşmeler üzerinden gerçekte Çin’i karşısına aldığını görememektedir? Ancak bu soruları sorarken, Katar gibi çok küçük bir ülkenin “bilgiye” çok değer verdiğini ve ciddi yatırımlar yaptığını, bunun kendisine uluslararası ilişkilerinde önde olmayı sağladığını da ifade etmem gerekir. Yani Katar açısından, bu soruların gerçekçi ve rasyonel cevaplarının olduğunu varsaymak durumundayım. Bu varsayımlar, bu çalışmanın konusu dışında görüldüğü için, burada ele alınmamıştır.
osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 20 Nisan 2019.
[i]https://mail.yahoo.com/d/folders/1/messages/32010?guce_referrer=aHR0cHM6Ly9sb2dpbi55YWhvby5jb20v&guce_referrer_sig=AQAAACJMHnIAmquElW_wLo9eP8_8t-67ZgS3cni7H1DEOpmlVw9IN8xAlHt8KryeMxMUIMgp4GjBdtreeEy4TuRDI0eLzwrPkcboWwJAjXSihPD44uQ9oPW5BtUPkBqIyHas1KSCinc9K2HhXOHpjDbUSs-_SW03AaJIcu2jBm8yw7bQ, The Hill, Overnight Defense, 20.4.19.