Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
31 Mart 2019 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimlerinin resmi sonuçları; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile birkaç İlçe Belediye Başkanlığı ve bir Belde Belediye Başkanlığı seçimi hariç, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından açıklandı; 22 Mayıs 2019 tarihli ve 30781 sayılı Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayınlandı. YSK seçimi iptal edip yenilenmesine karar verdiği için hariç tutulan belediye başkanlıklarından ilçelere ve beldeye dair olanlarda seçim 02 Haziran’da yapıldı; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi ise, 23 Haziran’da yapılacak.
Bu çalışmada, 31 Mart’taki Mahalli İdareler Seçimlerinin MHP açısından ne anlama geldiğini ortaya koymak için; YSK’nun web sayfasında yer alan resmi veriler ışığında, MHP’nin, Türkiye çapında, bir önceki Mahalli İdareler Seçimlerinde (30 Mart 2014) aldığı sonuçlar, 31 Mart 2019 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Seçimlerinde aldığı sonuçlar ile karşılaştırılmıştır. Ortaya çıkan sonuçlar aşağıdaki gibidir. Bu karşılaştırmada, kazanılan başkanlık ve üye sayılarına yer verilmemiş, sadece oy oranlarına (alınan oylara) bakılmıştır.
a. MHP; İl Genel Meclisi Üyeliği seçiminde, 2014’de geçerli oyların % 20.71’ni (yani 2.017.357 oy) almış; 31 Mart’taki son seçimde ise, geçerli oyların % 18.82’sini (1.976.694 oy) almış. Yani İl Genel Meclisi Üyeliği seçiminde, MHP oyları % 1.89 oranında gerilemiştir.
b. MHP; Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde, 2014’de geçerli oyların % 13.65’ni (yani 4.764.833 oy) almış; 31 Mart’taki son seçimde ise, geçerli oyların % 5.18’ni (1.418.091 oy) almış. Fakat 31 Mart’a ilişkin bu sonuca, seçimin yenilenmesine karar verildiği ve yeni seçim 23 Haziran’da yapılacağı için, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dâhil değildir. Bu durumu telafi etmek adına, MHP’nin 2014’de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde aldığı oy oranına bakılıp bunun ilave edilmesi yoluna gidilmiştir. YSK’nun web sayfasına bakıldığında, MHP’nin 2014’de İstanbul için oy oranı % 3.97’dir. Bu oran 31 Mart’taki sonuca eklendiğinde (% 5.18+% 3.97=) ortaya, % 9.15 rakamı çıkmaktadır. Bu suretle bulunan oran esas alındığında, Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde, MHP oyları % 4.5 oranında gerilemiş olmaktadır. Gerilemenin gerçekte biraz daha fazla olduğu (olacağı) düşünülmektedir. Çünkü MHP 2014’deki Mahalli İdareler seçimlerinde çok daha iyi bir oranı yakalamıştır ve bu seçimde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aldığı oy oranı eklenmiştir.
c. MHP; Belediye Başkanlığı seçiminde, 2014’de geçerli oyların % 17.76’sını ( 7.391.458 oy) almış; 31 Mart’taki son seçimde ise, geçerli oyların % 7.44’nü (yani 3.211.038 oy) almıştır. Yani Belediye Başkanlığı seçiminde, MHP oyları % 10.32 oranında gerilemiştir.
d. MHP; Belediye Meclis Üyeliği seçiminde, 2014’de geçerli oyların % 17.82’sini ( 7.399.119 oy) almış; 31 Mart’taki son seçimde ise, geçerli oyların % 7.46’sını (yani 3.209.416 oy) almıştır. Yani Belediye Meclis Üyeliği seçiminde, MHP oyları % 10.36 oranında gerilemiştir.
Eğer (i) 18 Nisan 1999, (ii) 28 Mart 2004, (iii) 29 Mart 2009 ve (iii) 30 Mart 2014 tarihlerinde yapılmış Mahalli İdareler Seçimlerinin sonuçlarına bakılır ise; özellikle Belediye Başkanlığı ve Belediye Meclis Üyeliği seçimlerinde MHP’nin oy oranının hiçbir zaman % 10’un altına düşmemiş olduğu görülür. Oysa 31 Mart’ta yapılan son seçimlerde, bu oranlar, sırasıyla, % 7.44 ve % 7.46’dır.
Bu sonuçlar ne söylemektedir? Ya da bu sonuçları nasıl okumak uygun olacaktır? Niye bu sonuçlara ulaşılmıştır.
MHP, 31 Mart’taki seçimlere, iktidar partisi AKP ile “Cumhur İttifakı” şapkası altında birlikte girmiştir. AKP ile birçok yerde güç birleştirmesine gitmiş, bunu yapmadığı yerlerde de “Cumhur İttifakı” içinde iktidar ile yan yana olmanın avantajını kullanmıştır. Böyle olmasına rağmen, MHP’nin oyları, bir önceki seçime göre gerilemiştir. Buradan, oy oranındaki gerilemenin resmi sonuçların ilerisinde olduğu çıkarılabilmektedir.
Mahalli İdareler Seçimlerinin niteliği ve seçmenin bu seçimde tercihini daha çok adaya göre yaptığı varsayılır ise; ortaya öncelikle şu iki husus çıkıyor. Birincisi, MHP tabını erimektedir. İkincisi de, MHP Genel Merkez Yönetimi, uygun adayın tespiti de dâhil seçimin yönetiminde başarılı olamamıştır. Bunların her ikisi de, MHP’nin iyi yönetilmediğine ve “kan kaybının” devam ettiğine işaret etmektedir.
MHP Yönetiminin seçimin kampanyasında, ısrarla, bir taraftan “beka sorunu”na işaret etmesi, diğer taraftan da siyasal rakipleri için “zillet”, “illet” gibi nitelemelerde bulunması, tam bir çelişki olmuştur. Resmi sonuçlar, bu çelişki ile ilişkilendirilmelidir. “Beka sorunu” demek suretiyle devletin varlığının ve geleceğinin tehlikede olduğuna işaret ediliyor ve bundan endişe duyuluyor, üstelik bu endişeyi duyanlar “önce ülkem, sonra partim ve ben” diye siyaset yapıyor ise, söylemin “ayrıştırıcı” ya da “ötekileştirici” değil, “birleştirici” olması gerekir. Olmaması, MHP’ye oy kaybettirmiştir.
MHP, Türk siyasetinde kendisini “gövde-merkez” olarak gören bir partidir. Ve her parti gibi, iktidar amacını taşır, varlık nedeni budur. MHP’nin 31 Mart’taki seçimin kampanya döneminde bunları unutup “kutuplaştırıcı” bir dil kullanması, rasyonel bir tercih olmamıştır. Geleceği dikkate almayan, yani iktidar hevesi taşımaktan uzak bir parti olduğu algısına yol açmıştır.
MHP Yönetiminin, geçmişte, AKP ve Genel Başkanları Recep Tayyip Erdoğan hakkında söylediklerine girmiyorum. Ancak 31 Mart’taki seçimin kampanya dönemi, Cumhur İttifakı üzerinden, AKP iktidarına “koltuk değneği” olmuş bir MHP algısına yol açmıştır. Hatta bu algı, zaman zaman “MHP’nin AKP’den gelen işarete göre kendisine yön verdiği” şeklinde, daha ileriye de gidebilmiştir. Bunun en dikkat çekici örneği, seçim kampanyası devam ederken, “Emeklilikte Yaşa Takılanlar-EYT” konusunda MHP’de yaşananlardır. Bunlar, partinin “olan” ya da “kalan” tabanı ile kamuoyunun, bilinen değerleri üzerinden MHP’nin sorgulanmasına neden olmuştur. “MHP’nin bilinen değerlerine ne oldu”dan başlayıp, MHP’nin AKP’den ayrı bir parti olup olmadığının sorgulanmasına kadar varan bir çizgi üzerinde değişik çok sayıda soru işareti doğmuştur. Bu sorgulama, hiç şüphesiz partiye bağlılıkta ve partinin cazibesinde aşınmaya yol açmıştır.
MHP Yönetimi, seçim kampanyası devam ederken bir taraftan “helalleşme, yuvaya dön” çağrısı yapmış, diğer taraftan (i) diğer partilerde siyaset yapan daha önce MHP çatısı altında siyaset yapmış olanlar, (ii) daha önce MHP’ye oy vermiş olanlar ve (iii) MHP’ye oy verme potansiyeli bulunan seçmenler için “zillet”, “illet” gibi nitelemelerde bulunmuş, bunlara “ağır” gelecek ilişkilendirmeler yapmıştır. Bir anlamda, kendi eliyle kendi ayağını bağlamıştır.
Seçimin kampanya sürecinde Recep Tayyip Erdoğan AKP’nin, Devlet Bahçeli de MHP’nin Genel Başkanı olarak, zaman zaman aynı platformu paylaşmışlardır. Bu iki Genel Başkan, İzmir’de ve İstanbul’da Cumhur İttifakı’nın Büyükşehir Belediye Başkan adaylarını mitinge katılanlara takdim ettiler. Bu takdimlerin şekli, siyasal imaj olarak, MHP’nin aleyhine olmuştur. Çünkü siyasal nezaket ve yapılageliş açısından doğrusu, iki Genel Başkanın adayı aralarına alıp ellerini havaya kaldırması iken; bu olmamış, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir tarafına MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi, diğer tarafına Büyükşehir Belediye Başkanı adayını alarak ellerini kaldırmış, mitinge katılanlara adayı bu suretle tanıtmıştır. Bu suretle yapılmış tanıtım; hem MHP Genel Başkanı olmasına rağmen Devlet Bahçeli’yi takdim edilen aday ile aynı seviyede olduğu, hem de AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın MHP üzerinde nüfuz sahibi olduğu algısı doğurmuştur. “Ezik” bir MHP görüntüsü ortaya çıkmıştır.
AKP’nin 31 Mart’taki seçimin kampanya döneminde öne çıkardığı bir başka iki kavram var: “PKK ile kol kola” ve “yalancı”. MHP Yönetimi bu kavramlar üzerinde çalışmamış, kavramların kullanılması konusunda AKP’nin “peşinden” gitmiştir. Oysa AKP’nin bu iki kavramı öne çıkarması, Millet İttifakı’nın seçmen tabanının milli hassasiyetleri güçlü, doğruluğa-dürüstlüğe değer veren bir taban olduğuna ve AKP’nin bu tabandan oy alabilmek bu kavramları kullandığına işaret etmektedir. AKP bu mülahaza ile hareket ediyor iken, milli değerlere gösterdiği hassasiyet ile bilinen ve ilkeli siyaseti savunan MHP’nin AKP ile aynı dili kullanması yanlış olmuştur. Bu yanlış, MHP’nin geleceğine yansıma potansiyeli yüksek bir yanlıştır.
Bunlar, daha önce MHP hakkında yazacağım dediğim, 31 Mart’taki seçime ve bu seçimin kampanya dönemine ilişkin görüş ve değerlendirmelerim. MHP hakkında, daha kapsamlı yapıcı-eleştirel bir baika yazıya ilişkin çalışmalarım devam etmektedir. Bittiğinde bunu da kamuoyu ile paylaşacağım.
Ancak son olarak şu çağrışımları belirtmeden geçemeyeceğim
“Bozkurtların Akkurtlaşması” konuşulurken, acaba 31 Mart’taki seçim ile birlikte AKP’leşen bir MHP ile mi karşı karşıyayız?
Bir süredir, AKP iktidarının dış politika anlayışı ve uygulaması için aklıma “’maraba’ ya da ‘yanaşma’ siyaseti” ifadesi geliyor. Bunun etkisinde, 31 Mart’taki seçimin kampanya döneminden bugüne kadar olan safahatı ve bu safahat içinde MHP’nin Cumhur İttifakı şapkası altında iktidar partisi AKP ile olan ilişkileri, bende iç politikada da “’maraba’ ya da ‘yanaşma’ siyaseti”ni çağrıştırmaktadır. Bu siyaset üzerinden dış politikada gelinen nokta ortada iken, aynı siyaset anlayışı ile iç politikada ne kadar, nasıl ve nereye kadar iktidar yolunda mesafe alınabilir?
Acaba mevcut haliyle MHP, “kitle partisi” ve “kadro partisi” bağlamında ne durumdadır ya da bu anlamda bir başka nereye oturtulabilir? Parti, “milliyetçi” çizgisini ne kadar koruyor? Partide, bir hareket, bir dinamizm görülebiliyor mu?
Sayın Devlet Bahçeli, 22 yıldır MHP’nin Genel Başkanı’dır. Allah, sağlık-sıhhat versin. Bu ayrı bir konu. Bunu bir kenara koyup 31 Mart’taki seçimin sonuçlarına bakarak, “liderin”, “teşkilatın” ve doktrinin” durumu nedir diye sormak gerekmez mi? Koşullardaki değişim ışığında bunların güncellenmesine ve yeni “kalıpların” geliştirilmesine ihtiyaç yok mu? Parti Yönetimi, MHP’nin açık ve keşfedilmeyi bekleyen siyasal potansiyelini değerlendirebiliyor mu, başka partilerin bu potansiyele nüfuzunu önleyebiliyor mu?
Aklı ve yüreği MHP’de olan bir akademisyen olarak, eleştirmek istediği ancak çeşitli nedenlerle bunu yapamayıp üstüne üstlük Genel Başkanını övenlerden olamam. Aklım, vicdanım, inancım, birikimim ve aydın sorumluluğum buna manidir. Onun için işbu yazıyı kaleme aldım. Aklım ve gönlüm MHP’de olmaya devam edecek.
Bu bayram gününde, yüce Allah’tan dileğim, Türk siyasetinde MHP’nin tek başına iktidar olma yolundaki “kutlu yürüyüşünün” bir an evvel başlamasıdır.
osmetoz/ascmer, www.ascmer.org. 04 Haziran 2019.