19 Mayıs 1919, büyük Türk Milleti’nin vatan topraklarını düşman çizmeleri altında çiğnenmekten kurtarma ve özgür- bağımsız yaşama iradesini dışa vurduğu, bugün vatandaşı olmakla iftihar ettiğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasına giden yolda, bir başlangıçtır, bir işaret fişeğidir.
1919’da, ülke, emperyalistlerin ve onların maşası olan devletlerin işgali altındadır.
İşgalciler, Anadolu’yu “teslim almak” için, kadın, yaşlı, çocuk, bebek demeden masum sivil halkı vahşice katletmektedir. Irz-namus tanımamaktadır. Anadolu halkına “insanlık dışı” her muameleyi reva görmektedir. Mukaddesata dil ve el uzatmaktadır. Müslümanlara ağır hakaretlerde bulunmakta, ibadetlerini engellemektedir. Anadolu’yu “Türkler”den arındırma ve “Hristiyanlaştırma”, Anadolu’da “etnik/dinsel temizlik” peşindedir.
Görülmüştür ki; Osmanlı Yönetimi, işgale ve işgalcilere karşısı sessizdir, hem belirgin bir acziyet içindedir, hem de işgalci emperyalistlere yanaşmıştır. Padişah ve hükümeti, işgali son erdirmeye ve bu amaçla mücadeleye odaklanmak yerine, işgalcilerle saraylarda bir araya gelip işgale direnişi ortadan kaldırmayı konuşmaktadır, bu yolda işgalcilerle işbirliğine gitmektedir.
Osmanlı Yönetimi, özünden çok uzaklaşmış, adeta özünü kaybetmiş, saraya kapanmış, milletten kopmuştur.
Osmanlı Yönetiminin işgale ve işgalicilere yönelik “işbirlikçi” yaklaşımı, bardağı taşıran damla olmuştur.
19 Mayıs 1919, yıllarca savaştan savaşa koşmuş, acılarla, öfkeyle, yoksullukla, yoklukla yaşaya gelmiş bir milletin, bu duruma bir son vermek için, elinde-avcunda son kalanlarla silkinip ayağa kalktığı, mücadele ve kurtuluş ateşini tutuşturduğu, kutlu bir tarihtir.
19 Mayıs 1919, cephelere koşmaktan yoksul ve yorgun düşmüş olmasına rağmen, büyük Türk Milleti’nin özüne döndüğü, özünden/tarihinden aldığı güç ve ilham ile silkinip ayağa kalkarak, emperyalist işgale ve emperyalist işgalcilerle işbirliği içindeki Padişah ve hükümetine direnişi başlattığı, kendi geleceğine sahip çıkma iradesini dışa vurduğu gündür.
19 Mayıs 1919, acılarla, yoklukla, yoksullukla yoğrula gelmiş bir milletin özündeki-ruhundaki ortak yüksek değerlere ve ortak inanca sarılarak silkinip ayağa kalktığı gündür. Anadolu’ya hâkim yorgunluğa ve yoksulluğa rağmen, Mustafa Kemal ve arkadaşları Türk Milleti’ne, Türk Milleti de Mustafa Kemal ve arkadaşlarına inanıp güvenmiş, birlikte kutlu bir yola baş koymuşlardır.
19 Mayıs 1919, bir büyük buluşmanın adıdır. Bu buluşma, bir büyük milletin, büyük bir inanç ve güvenç içinde, yokluğu paylaşarak yola çıktığı kutlu bir buluşmadır.
19 Mayıs 1919’daki bu buluşma öyle bir buluşmadır ki; büyük Türk Milleti için, o gün, güneşin ufkun altında fark edildiği çok değerli, çok özel bir gündür.
19 Mayıs 1919, büyük Türk Milletinin, işgalci emperyalist devletler karşısında elde ettiği, sonradan savaştaki muhataplarının bile “Türk Mucizesi” diye tarif ettiği, Türk’e şan ve şeref katmış, Türk’ün mukaddesatın ayaklar altından alıp yeniden baş tacı yapmış görkemli bir zaferin kazanıldığı Milli Mücadelenin (Kurtuş Savaşı’nın) başladığı gündür.
19 Mayıs 1919, bugün sınırları içinde özgür ve bağımsız olarak yaşadığımız, serbestçe ibadetimizi yapabildiğimiz, semalarında ezan seslerinin eksik olmadığı, Türk bayrağının yükseklerde özgürce dalgalandığı bir ülkeye kavuşma ile sonlanan kutlu sürecin kutlu başlangıcıdır.
“19 Mayıs”, işte böyle bir gün…
Onun içindir ki; 19 Mayıs 1919, büyük Türk Milleti’nin en kutlu günlerinden biridir.
Bir kere daha kutlu olsun.
Bugünü anlamlı kılan bir diğer husus da, 19 Mayıs’ı “19 Mayıs” yapan “Türk Mucizesi”nin mimarı, Türk’e şan ve şeref katmış bir zaferin başkumandanı, Türk’ün mukaddesatının samimi ve fedakâr hizmetkârı, bugün vatandaşı olmakla iftihar ettiğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür, O’nun sivil-asker mücadele arkadaşlarıdır.
Onlar, bizi bugünlere getiren kutlu sürecin mimarlarıdır.
Onun içindir ki; “19 Mayıs”, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten, O’nun sivil-asker mücadele arkadaşlarından ayrı düşünülemez.
Her 19 Mayıs’ta, onları da anıyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle, “19 Mayıs 1919”un 103. yılında; başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun sivil-asker mücadele arkadaşları olmak üzere, Milli Mücadeleyi başlatan ve zafere ulaştıran asker-sivil bütün kadroyu, bu mücadelede canını vermek, kanını ve terini akıtmak, bir şekilde hizmet etmek suretiyle zafere katkı sunmuş, isimli-isimsiz bütün kahramanları saygı ile anıyorum.
Bütün şehitlerimize ve ebediyete intikal etmiş bütün gazilerimize bu vesileyle bir kere daha Allah’tan rahmet, varsa hayatta olan gazilerimize Allah’tan sıhhat ve afiyet diliyorum.
Hepsinin aziz hatıraları önünde bir kere daha saygı ile eğiliyorum.
Bütün şehitlerimizin ve ebediyete intikal etmiş bütün gazilerimizin ruhları şad olsun.
Onların aziz hatıraları, yolumu aydınlatmaya, bana güç ve ilham vermeye devam edecektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu suretle ortaya çıkmış kuruluş değerleri ile, milli ve coğrafi bütünlüğünü muhafaza ederek, sonsuza kadar yaşayacaktır.
Ülkenin içerideki ve dışarıdaki mevcut berbat tablosuna rağmen, buna olan inancım tamdır.
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
Ne mutlu Türk’üm diyene.
Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
Ankara, 17 Mayıs 2022