Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
Suriye Halk Meclisi, geçtiğimiz gün, Hatay’ın Suriye toprağı olduğunu öne sürerek Hatay’ı geri almak için her şeyi yapacaklarını içeren bir bildiri yayınlamıştı. Türk Dışişleri Bakanlığı, bir soru üzerine, bildiriye dair çok sert bir açıklamada bulunmuştu.
Elbette ki, Suriye Halk Meclisi’ni, Türkiye’nin ülke ve ulus bütünlüğünü hedef alan ve tehdit içeren Hatay’a dair açıklaması nedeniyle şiddetle kınıyorum.
Ancak kınama yetmez, bu açıklamanın birçok açıdan önemli önem arz eden bir gelişme olduğuna dikkat çekmek isterim.
Birincisi, açıklamanın BM’in tanımaya devam ettiği Suriye’nin yasama organından gelmesidir. Yani açıklamadaki resmiyet ve temsiliyet de, hedef almadaki ve tehditteki ciddiyet de çok açıktır.
İkincisi, Suriye’den gelen açıklama, Türkiye’nin ülke ve ulus bütünlüğünü açıkça hedef alan bir açıklamadır. Oysa Suriye, hala BM’in muhatap aldığı bir ülkedir. Bu, bir taraftan BM Şartı’nın üye devletlere yüklediği sorumluluğun Suriye’yi bağlamaya devam ettiği, diğer taraftan da Suriye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan bu sorumluluğunu resmen görmezden geldiği anlamına gelir.
Üçüncüsü, Suriye Halk Meclisi, ne Hatay’ın bağımsızlığının o zamanki Milletler Cemiyeti tarafından kabul edilmiş olduğunu, ne Türkiye’ye katılma kararının bağımsız Hatay Devleti’nin Millet Meclisi Kararına dayandığını, ne de bugünkü BM Şartının üye devletlere yüklediği hukuksal sorumluluğu görmektedir. Bunlar, Suriye Halk Meclisi’nin görmezden geldiği hukuksal gerçeklerdir.
Dördüncüsü, Hatay, Türkiye’nin ülkesine dâhil bir toprak parçasıdır, Suriye hala BM üyesidir ve BM Şartı’nın 2. maddesinin 4. fıkrası BM’ye üye devletlerin diğer üye devletlerin toprak bütünlüğüne, siyasal bağımsızlığına saygı göstermelerini öngörür. Dolayısıyla, Suriye Halk Meclisi’nin söz konusu açıklaması, uluslararası hukukun açık ihlali anlamına gelir.
Beşincisi, Suriye Parlamentosunun söz konusu açıklaması, Karadeniz’de gerginliğin tırmandığı, Kafkasya’da bir hareketlilik beklendiği, bir sırada gelmiştir. Bu zamanlama (konjonktür) ve Şam Yönetiminin Rusya ve İran ile olan yakın ilişkisi birlikte mütalaa edildiğinde, açıklamanın, Türkiye’yi Suriye konusu ile angaje etme ve bu suretle Karadeniz’den ve Kafkasya’dan uzak tutma amacını taşıyor olabileceği akla gelmektedir. Şam Yönetimi, ülkesinde devam eden iç savaşa rağmen, dolaylı olarak, Karadeniz ve Kafkasya konusunda rol üstlenmiş gözükmektedir.
Altıncısı, Şubat 2011’de Asi Dostluk Barajı inşası üzerinden Hatay sorununun temelli ortadan kalkma ihtimali belirmiş ve üstelik bu barajın inşası bölgedeki su sorunlarının aşılmasında örnek alınabileceği düşünülür iken, bugün gelinen nokta (yani Suriye Halk Meclisi’nden gelen açıklama), onca yapılanın-ümidin boşa gittiğini, başa dönüldüğünü, ufukta su sorununun bulunduğunu göstermektedir.
Yedincisi, Suriye Halk Meclisi’den gelen açıklamanın, Hatay’da ikamet eden Suriyeli sığınmacılar, Suriye’nin kuzeybatısındaki (özellikle İdlib’deki) durum, Doğu Akdeniz kıyılarına erişimi içeren Kürt Koridoru söylemi, Şam Yönetimi ile Suriye Kürtleri arasındaki ilişki, bütün bunların hepsi ışığında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sekizincisi, Şam’dan gelen açıklamanın, Şam ile aralarındaki yakın ilişki nedeniyle Rusya’dan ve İran’dan bağımsız olarak düşünülememesidir.
Dokuzuncusu, bu denli önem arz ettiği düşünülen böyle bir konuda, Türk Dışişleri Bakanlığının yaptığı açıklamanın, çok yetersiz olması ve “hafif” kalması düşündürücü bulunmuştur. Türk Dışişleri Bakanlığının açıklamasında, Suriye Halk Meclisi’nin “Suriye halkını hiçbir şekilde temsil etmeyen, demokratik meşruiyetten yoksun” olduğu ifadesi, BM’nin Şam Yönetimine bakışı ile örtüşmemektedir. Yine açıklamada yer alan “kendi halkına yıllardır zulmeden, yüzbinlerce masumun ölümünden ve milyonlarcasının yerlerinden yurtlarından edilmesinden sorumlu bir rejim” ifadesi, doğrudan yapılan açıklama ile bağlantısı olmayan bir ifadedir. Dolayısıyla, Türk Dışişleri Bakanlığının kısa açıklaması, son dönem Türk diplomasisinde görülen “hafifliğe” işaret eden ve Suriye konusuna dair uluslararası bakışın Şam lehine değişmeye başladığı bir sırada Ankara’nın Şam Yönetimi ile diyaloga girmesinin önünü tıkama potansiyelini yansıtan bir açıklama olarak gözükmektedir.
Onuncusu, Suriye Halk Meclisi’nden gelen bu açıklamaya, Türk Dışişleri Bakanlığının söz konusu açıklaması dışında, ne yazık ki Türkiye’den ciddi bir tepki gelmemiştir. Sivil toplum kuruluşları, ne Türkiye genelinde, ne de Hatay özelinde tepki göstermişlerdir. Muhalefet partilerinden ise belirgin bir ses duyulmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milli karakterindeki aşınma, bana göre, artık o kadar belirgin ki… Burada da bunu görüyorum.
Hatay, Türk’tür, sonsuza kadar da Türk toprağı olarak kalacaktır.
Türkiye’nin içinde düşmüş olduğu berbat durumu ve zayıflığı fırsat telakki edenlerin sonu, içeride de dışarıda da, hüsran olacaktır.
Ankara, 03 Aralık 2021