Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
MHP tabanı ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket bağlamında anlamlı bulduğum güncel üç hususa işaret edeceğim.
Birincisi, merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in (bir dönem siyaset yapmış küçük oğlundan sonra) “AKP’de siyaset yapan” büyük oğlu Sayın Tuğrul Türkeş’in açıklamasında kullandığı “azgın milliyetçilik” ifadesi.
İkincisi, Cumhuriyet’te (25.1.21, s.9), gazeteci Sayın İpek Özbey’e mülakata veren Sayın Prof. Dr. Emre Erdoğan’ın, mülakatta geçen “Milliyetçilik bir hastalık zaten.” ifadesi.
Üçüncüsü ve belki ilk ikisinden daha acı olanı, “çizgisi” ve ülkeyi getirmiş olduğu nokta malum olan AKP/Sayın Erdoğan iktidarının son günlerdeki açıklamalarında yer alan “kızılelma”, “turan”, “dil/Türkçe”, “Türkçe’nin ‘milli kimliğimizin ve hafızamızın nişanesi” olduğu” ifadeleri.
Artık başka bir partide siyaset yapıyor olmak, bana göre merhum Başbuğ’un evladı olmanın gerektirdiği sorumluluğu ortadan kaldırmamalı. Evladı olmak, merhum Başbuğ ile özdeş MHP’ye ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e zarar verecek söz ve fiillerden uzak durmayı gerektirir diye düşünüyorum. Bugün MHP’nin başında Sayın Devlet Bahçeli olabilir ama, yarın bu değişebilir. Sayın Bahçeli’ye ve üst yönetimine bakarak MHP’ye ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e karşı bugün sergilenen yaklaşımın, hem MHP’nin ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in geleceğine zarar verdiğini, hem de yaklaşım sahibinin geri dönme yollarını tıkadığını görmek gerekir. Diğer taraftan siyaset teorisinde iyi bir birikime sahip olduğunu düşündüğüm Sayın Tuğrul Türkeş’in, “azgınlık” nitelemesini “milliyetçiliğe” yapıştırması da yanlıştır. Bu yapıştırma ile, maksatlı istismarlara adeta kapı aralamış ya da çanak tutmuştur. “Azgınlık” nitelemesini yaparken, “milliyetçiler” ile “milliyetçilikten geçinenler-milliyetçiliği istismar edenler” ayrımını yapmış olsaydı, daha iyi olurdu diye düşünüyorum. “Azgın milliyetçi”? Bu nitelemeden sonra, daha önce MHP saflarında yer almış, sonra AKP’ye ya da bir başka partiye geçmiş olanlar için de “azgın milliyetçi” nitelemesi yapılırsa, benim için sürpriz olmayacaktır.
Milliyetçiliğin bir “hastalık” olduğu ifadesi, objektif-gerçekçi olmaktan uzak, maksatlı bulduğum, bir ifadedir. Bana göre, bu ifade, dar görüşlülüğe, evrensellikten uzak oluşa ve geride kalmış Soğuk Savaş koşullarının ürünü düşünce kalıplarına takılıp kalınmış “ideolojik bağnazlığa” işaret eder. Milliyetçiliği bir “hastalık” gibi gören akademisyen, önce milliyetçilikten ne anladığını ortaya koyup, sonra da işte bu anladığım milliyetçilik bir “hastalıktır” deseydi, belki buna biraz itirazım olmayabilirdi. Merak ettim, milliyetçiliği bir hastalık olarak niteleyen bu akademisyen acaba Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e nasıl bakıyordur? Bizim anladığımız milliyetçilik “Atatürk milliyetçiliği”dir. Yani, Türk Milletinin mutlu ve müreffeh olmasını, Türk Devletinin güçlü olmasını öngören, tam bağımsızlıkçı, özgürlükçü, çağdaş demokratik siyasetten yana, evrensel hukuka bağlı, başka ülkelerin haklarına saygılı, sonuçta Dünya Milletler ailesinin bütün üyelerine eşit mesafede yaklaşan ve onlarda saygı uyandıran, saygı duyulan bir Türkiye idealini içeren bir milliyetçilik anlayışıdır. MHP’ye ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e hâkim milliyetçilik anlayışı, ister faşist, ister nasyonal sosyalist, adı ne olursa olsun, baskıcı ve otoriter bütün rejimleri dışlar. MHP’nin ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in bunlarla işi yoktur. Medyaya yansıyan münferit olaylardan ve/veya MHP’nin bugünkü yönetiminden yola çıkılarak MHP’ye ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e bakılması haksızlık olacaktır, olmaktadır.
AKP/Sayın Erdoğan iktidarının bugüne kadar olan yönetimi, hem “milli değerlere” nasıl baktıklarını, hem de “amaca ulaşmak için her yol mubahtır” diye görülebilecek siyaset anlayışlarını ortaya koymuştur. Dün “her türlü milliyetçiliği ayakları altına almışlardı”, bugün söylemlerindeki “milliyetçilik” dikkat çekici… Dün ABD’nin ve AB’nin trenine binmişlerdi, bugün bu trenin çok uzağında, tren sahipleri ile ciddi sorunlar yaşıyorlar… Dün Batılı evrensel değerler ile anılıyorlardı, bugün Sünni siyasal İslam ile anılıyorlar ve zaman zaman da Sünni militan-İslami aşırıcıları ile ilişkilendiriliyorlar…
Bu güncel tablo, MHP tabanı ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket için ne söylüyor? Bir savurma ve savrulma, bir parçalama, açık-örtülü karalama ve hedef alma yok mu?
Derler ki, “meyve veren ağaç taşlanır”…
Demek ki, siyasette MHP’yi, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’i aydınlık-güzel günler bekliyor… Öyle olmasaydı, içeriden-dışarıdan, bu savurma/savrulma, bu parçalanma, bu açık-örtülü karalama ve hedef alma olur muydu?
Ülkesel, bölgesel ve küresel konjonktür, parti olarak, MHP’ye, Milliyetçi-Ülkücü Hareket mensuplarına adeta göz kıpıyor.
Peki, bu göz kırpmayı gören var mı?
“Görmek”ten vazgeçtim, “olan”ı anlamakta zorlanıyorum…
Dün, Sayın Tuğrul Türkeş MHP’den AKP’ye geçtiğinde, Sayın Bahçeli, “Bir dağa bir serçe konsa dağ ne kazanır, bir dağdan bir serçe kalksa dağ ne kaybeder?” demişti. Bugün “aynı” Sayın Bahçeli, AKP/Sayın Erdoğan iktidarının açık ve net destekçisi… “Serçe” konmakla kalmadı, “koca dağ” kaydı-kayıyor… MHP ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket bu durumda… Böyle görüyorum. Ülke-parti-hareket olarak ne-neler kaybedildiğinin, bilmem, farkında olan var mı?
Sayın Bahçeli, en hafif deyimle “tuhaf” olan şu durumu görmüyor olabilir mi? İktidarlarında Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan Andımız’ın okunmasının yasaklandığı AKP/Sayın Erdoğan iktidarı, şimdi söylemlerinde “Turan” ve “kızılelma” kelimelerini kullanıyor, “Türkçe’nin ‘milli kimliğimizin ve hafızamızın nişanesi olduğunu” belirtiyor. Ortada bir “tuhaflık” yok mu? AKP/Sayın Erdoğan iktidarına verdiği açık ve net destek, Sayın Bahçeli’yi bu tuhaflığın bir parçası yapmıyor mu?
Dün Sayın Tuğrul Türkeş’e MHP’nin Parti Tüzüğünü hatırlatan Sayın Devlet Bahçeli’ye, izin verirse, bugün aynı hatırlatmayı ben kendisine yapmak istiyorum: MHP’nin Parti Tüzüğü nerede kaldı!…
MHP’de, Sayın Devlet Bahçeli de dâhil, hiç kimse kendisini Parti Tüzüğü’nün üstünde göremez. Parti Tüzüğü, Genel Başkan da dâhil, MHP’nin bütün organlarını ve üyelerini bağlar. Hem hukuken, hem de siyaseten…
Gördüğüm mevcut tablo ışığında; yazık oluyor MHP’ye, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e… Eğer MHP “son kale” ise, ülkeye de yazık oluyor.
Gelin ülkeye, partiye ve bu harekete yazık etmeyin.
Bir kere daha söyleyeceğim: ülkenin, partinin ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in bugün gelmiş olduğu nokta ile görünür geleceğe dair bölgesel ve küresel öngörüler ışığında, Sayın Bahçeli’nin kenara çekilmesine, MHP’de genç ve dinamik bir kadroya yol verilmesine ihtiyaç vardır. Kendisi ve ekibi ile, MHP’nin/Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in, ülkesel, bölgesel ve küresel konjonktürün sunduğu tek başına iktidar hedefini yakalama-buna yaklaşma avantajını değerlendirmesi ve bu suretle ülkeyi aydınlık-güzel günlere taşıması mümkün gözükmemektedir. Sayın Bahçeli, kenara çekilmeyi tezekkür etmek durumundadır. Aksi halde yükleneceği vebal çok ağır olabilecektir.
Ankara, 25 Ocak 2021