PEŞMERGE “TÜRK KERKÜK”E NİYE GERİ DÖNER!…

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk

Irak’ın kuzeyindeki “Türk Kerkük”ün güvenliğinin sağlanmasının Bağdat ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasında varılan anlaşma uyarınca IKBY’e bağlı Peşmergeye bırakılmasına gösterilen tepki giderek büyüyor[i]. Konuyu, geçtiğimiz 29 Ekim’de twitter ve linkedin hesaplarım üzerinden dile getirmiş, Irak Türkmen Cephesi (ITC)’nin önceki Başkanı ve Kerkük Milletvekili Sayın Erşat Salihi’nin kişisel twitter hesabından yaptığı açıklamaya işaret etmiştim.

IKBY’ne (Barzani’ye) bağlı Peşmergenin “Türk Kerkük”e geri dönmesi ve “Türk Kerkük”ün güvenliğinin Peşmerge tarafaından sağlanacak olması, Türkiye için, çok ciddi ve bir o kadar da kabul edilemez bir gelişmedir. Gelişmeyi böyle görüyorum.

Bu gelişmenin Türkiye için arz ettiği önemi anlayabilmek adına, önce AKP iktidarında, dış politikaya, ya iç poliitka gibi görülüp yaklaşıldığını ya da münhasıran iç politikaya dair mülahazalar ile yaklaşıldığını, sonra da bu yaklaşım nedeniyle dış politikanın bugün artık milli güvenlik sorununa dönüşme eğilimi gösterdiğini görmek gerekir.

IKBY’ye (Barzani’ye) bağlı Peşmergenin “Türk Kerkük” geri dönmesine dair gelişme ışığında şunları hatırladım:

a. 2002’de Türkiye’de ABD’nin de desteği ile AKP iktidara gelmiş, arkasından da 2003’de ABD’nin Irak’ı işgal süreci başlamıştı.

b. Türkiye’de AKP iktidarı iş başında ve Irak ABD işgali altında iken; Irak’ın kuzeyinde Türkmenler görmezden gelinmiş, ağır acılar yaşamış, ciddi haksızlıklara uğramış, “Türk Kerkük” de ABD himayesindeki Irak Kürtleri tarafından işgal edilmişti.

c. Şunu unutmak mümkün değil: “Türk Kerkük” ABD himayesindeki Irak Kürtlerinin işgali altında iken, Irak Türkmenlerinin ata toprakları ile olan resmi bağlarını koparmak (Kerkük’ün toprak ve nüfus dengesini Kürtler lehine değiştirmek) için Kerkük’ün tapu ve nüfus kayıtları Kürtler tarafından tahrip edilmişti.

d. ABD, sözde IŞİD ile mücadele “kılıfı” üzerinden, Peşmergeyi eğitmiş ve donatmış, AKP iktidarının yönetimindeki Türkiye de o zaman bu işte ABD’ye müzahir olmuştu.

e. Kerkük, Irak petrolünün % 40’nın çıkarıldığı bir bölge; bölgenin yıllık petrol geliri 10 milyar dolar civarında[ii] ve bu bölgenin petrolü (Kerkük-Yumurtalık boru hattı ile) İskenderun Körfezi’ne akıyor. Türkiye, petrol ihtiyacının bir kısmını buradan temin ediyor.

ABD’nin eğittiği, donattığı ve kontrol ettiği Peşmerge, şimdi “Türk Kerkük”e geri dönüyor. Ve zamanlama ilginç… Peşmergenin geri dönüşü, Türkiye’nin Fırat’ın batısında Tel Rifat’a ve Fırat’ın doğusunda da Kobani’ye askeri operasyon düzenlemesinin konuşulduğu; Türkiye’nin, Tel Rifat’ta Rusya ile, Kobani’de de ABD ile karşı karşıya olduğu bir sırada gündeme geliyor.

Hatırlayınız, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik bir askeri operasyon hazırlığı içinde olduğu ancak, bunun AKP iktidarının başındaki isim olarak Sayın Erdoğan’ın İtalya’daki G-20 Zirvesinde ABD Başkanı Biden ile bir araya gelmesinden sonra netlik kazanacağı[iii] ifade edilmişti, bu zirvenin üzerinden 10 geçti, hala başlamış bir askeri operasyon yok.

Bağdat ile IKBY arasındaki “Türk Kerkük”ün güvenliğinin sağlanmasının Peşmergeye bırakılmasına (Peşmergenin “Türk Kerkük”e geri dönmesine) dair anlaşma, İtalya’daki G-20 zirvesi öncesinde yapılmıştı. Ve karine olarak, Sayın Erdoğan’ın bu anlaşmadan habersiz olarak G-20 Zirvesine katıldığı ileri sürülemez. Böyle bakınca, Sayın Erdoğan’ın bu zirveden Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yapacağı askeri operasyonlar konusunda eli boş döndüğü anlaşılabiliyor.

Yukarıda belirtilen hususlar, özellikle mevcut konjonktür ışığında, Peşmergenin “Türk Kerkük”e geri dönmesi, akla şu soruları getiriyor:

i. Acaba, Peşmergenin “Türk Kerkük”e dönüşü Ankara’nın Tel Rıfat’a ve/veya Kobani’ye askeri operasyon yapmasını engelleme amaçlı mı, ABD (ve Rusya) mahreçli bir “vazgeç” mesajı mı?

ii. ABD’nin açık ve resmi angajmanı kadar olmasa bile, Rusya’nın da artık Irak ve Suriye Kürtlerine müzahir olduğunu hatırlayarak; yoksa tam tersi olarak, Peşmergenin “Türk Kerkük”e dönüşü, Ankara’nın Tel Rıfat’a ve/veya Kobani’ye yapmak istediği askeri operasyona ABD’nin ve Rusya’nın eş zamanlı olarak yaktığı “yeşil ışığın” bir karşılığı mı? Yani “Türkiye Tel Rıfat’a ve/veya Kobani’ye girsin, Perşmerge de Kerkük’e geri dönsün” şeklinde bir pazarlık mı var? Varsa böyle bir pazarlık Türkiye’nin menfaatine görülebilir mi?

iii. Eğer (a) ABD kadar açık, resmi ve ileri gözükmese bile Rusya’nın da artık Kürtlere müzahir olduğu, (b) Türkiye’nin Suriye’nin kuzeybatısında Rusya ve kuzeydoğusunda ABD ile karşı karşıya bulunduğu, (c) Suriye’nin bütün kuzeyi için “Kürt Koridoru” ifadesinin kullanıldığı ve bu koridor üzerinde müstakil bir Kürt devletinin kurulmasının konuşulduğu ve (d) “Kobani olayları”ndan çıkarılacağı üzere Peşmergeye sadece IKBY’yi değil bölgedeki Kürtlerinin hepsini savunma ve güvenliğini sağlama işlevinin yüklenmiş olduğu hatırlanırsa, acaba Peşmergenin Kerkük’e dönüşü, “Kürt koridoru” ve bu koridor üzerinde müstakil bir Kürt devleti bağlamında Türkiye’ye bir meydan okuma ya da bu minvalde oldukça ciddi bir mesaj olarak okunabilir mi?

iv. Acaba, yaşanan onca şeye rağmen AKP iktidarının Washington’dan da Moskova’dan da kopamadığına bakılarak ve Irak’ın kuzeyine ilişkin “Çekiç Güç” uygulaması hatırlanarak, bir zamanlar Irak’ın kuzeyinde ABD ile birlikte hareket etmiş Ankara’nın, bugün Suriye’nin kuzeyinde hem ABD hem de Rusya ile birlikte hareket ettiği düşünülebilir mi? Düşünülebilirse, dün Irak’ın kuzeyine ilişkin olarak yaşananların bugün Türkiye için ne anlama geldiği ortada iken, bugün Suriye’nin kuzeyine ilişkin olarak benzer bir “hal ve gidiş” içinde olunması doğru olur mu? Bu, Türkiye’nin milli ve coğrafi bütünlüğünü koruma ve sürdürme sorumluluğu ile bağdaşır mı?

Dış politikada, söylem ile uygulamanın örtüşmesi çok önemlidir. Niye? Çünkü bu örtüşme, bir yönüyle egemenlik ve güç işaretidir. Ne yazık ki, ne “Şam’daki Emevi Camisinde namaz kılınabilindi”, ne de “Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusundan başlayıp Irak sınırına kadar uzanan bölge PKK/YPG terör örgütünden tamamen temizlenebildi”….

Bunlar gerçekleşmediği gibi, Türkiye, Suriye üzerinden ABD ile, Rusya ile ve İran ile komşu hale geldi… Üstelik bu üç ülke de, Suriye’de Türkiye ile karşı karşıya…

Yine görünen o ki; Suriye, Türkiye için, geçen her gün biraz daha Türkiye’yi içine çeken (tüketen) bir bataklığa dönüşmüş; ekonomik, askeri, politik, sosyal, kültürel ve demografik açılardan giderek artan bir şekilde Türkiye’nin aleyhine etkilere yol açıyor.

Hal böyle görülür ve algılanır iken; AKP/Sayın Erdoğan iktidarından, hala sıkça Türkiye’nin gücüne işaret eden, gelişmiş Batılı ülkelerin Türkiye’ye gıpta ile baktığına işaret eden açıklamalar geliyor.

Hemen herkes bilir ki; uluslararası ilişkiler (dış politika) son tahlilde güçle çok yakından ilgili bir alandır. Güç, muhataplarına onların istemediğini yaptırabilmektir. Güç varsa, muhataplar, ya senin istediğini yapar ya da senin istemediğini yapmaktan uzak durur. Yani devletler, uluslararası ilişkilerinde (dış politikalarında) güçleri ile doğru orantılı olarak mesafe alırlar. Söylediklerini yapmaları da yapamamaları da güçle ilgilidir, o devletin gücüne işaret eder.

Türkiye için şu değerlendirmeyi görmek gerekir diye düşünüyorum: Peşmergenin “Türk Kerkük”e geri dönüşü, üstelik bu dönüşün “Türk Kerkük”ün güvenliğinin sağlanması için olması; Suriye, Kürt Koridoru ve bu koridor üzerinde müstakil bir Kürt devletinin ortaya çıkması konularında bir “kırılma” noktası gibi gözükmektedir. Türkiye, Peşmergenin “Türk Kerkük”e dönüşüne gereken tepkiyi vermez ise, bağlı diğer konulardaki pozisyonunu koruyamayacaktır ki; bu, milli ve coğrafi bütünlüğü koruyamama riskini beraberinde getirebilecektir. Peşmergenin “Türk Kerkük”e geri dönüşü Türkiye için bu kadar önemli…

Türkiye, Peşmergenin “Türk Kerkük”e dönmesine bakarken, ayrıca Türk Dünyasını da hatırlamak zorundadır. Türkiye için elde Türk Dünyası dışında bir avantaj kalmamış ve Türkiye destekli Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Savaşında gösterdiği başarı Türk Dünyasında heyecan doğurmuş iken, Ankara’nın “Türk Kerkük”e ilgisiz kalması, Türkiye’nin lehine olan bu heyecana halel getirmekle kalmayacak, dış politikaya dair mevcut konjonktürde Türkiye’nin şiddetle ihtiyaç duyduğu diplomasideki Türk Dünyası avantajını da boşa çıkarabilecektir.

Korkum, dış politikaya dair gelişmelerden, hem Türkiye’nin hem ABD hem de Rusya tarafından istismar edildiğinin çıkarılabildiği, hem de AKP iktidarının dış politikaya münahsıran iç politikaya ilişkin mülahazalarla yaklaştığının bilindiği bir durumda, Peşmergenin “Türk Kerkük”e dönüşünün Türkiye’de gündemi (ve siyaseti)  etkileme/yönlendirme amaçlı olabilme ihtmali… Daha açık bir ifadeyle, acaba Türk Kerkük” ile ilgili bu gelişme, dış politikaya dair başka gelişmeleri gözlerden uzak tutmak amaçlı olabilir mi ya da Türk siyasetine yönelik bir mühendislik çalışmasına işaret ediyor, bunun işaret fişeği gibi görülebilir mi?

Türk Dış Politikasının oldukça kritik, ciddi ve sıkıntılı bir süreçten geçtiği, dış politikada ciddi bir açmazın yaşanmakta olduğu ve bunun giderek bir milli güvenlik sorununa dönüşme eğilimi gösterdiği çok açık… Dış politikada hal böyle iken ve Peşmergenin “Türk Kerkük”e dönüşüne gereken tepkinin verilmemesinin Türkiye için ağır sonuçlarının olabileceği görülebilir iken, AKP/Sayın Erdoğan iktidarına Cumhur İttifakı üzerinden ciddi anlamda açık ve net destek veren “MHP’nin mevcut yönetimine” ciddi bir görev düşmektedir. “MHP’nin mevcut yönetimi”, MHP’nin tebeyyün etmiş değerlerini hatırlayarak “Türk Kerkük” konusunda üzerine düşeni, kendsine yakışanı yapmalı, AKP iktidarı üzerindeki nüfuzunu kullanmalıdır. Bunun, hem tarihi bir görev olacağını, hem de “MHP’nin mevcut yönetimi” üzerindeki “siyasal eleştirel yükünü” biraz olsun hafifleteceğini düşünüyorum.

Ankara, 10 Kasım 2021

[i] https://odatv4.com/analiz/kerkuk-te-korkutan-gelisme-221245, 10.11.2021

[ii] http://arsiv.ntv.com.tr/news/195389.asp, 10.11.2021

[iii] “Türkiye Suriye’deki YPG’ye operasyon için G-20 sonrasını bekleyecek”, Cem Küçük, https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/cem-kucuk/621043.aspx, 10.11.2021


TÜRKİYE’DEKİ SEÇİMİN SONUÇLARI: GÖRÜŞLERİM VE DEĞERLENDİRMELERİM

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk I. İki gün önce (28 Mayıs’ta) yapılan, cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda, kullanılan ve geçerli sayılan oyların % 52.18’ni Sayın Erdoğan, % 47.82’sini de Sayın Kılıçdaroğlu aldı ve bu sonuçla Sayın Erdoğan üçüncü kez katıldığı cumhurbaşkanı seçiminden önde çıkarak bu koltuğa oturdu. Bu seçime katılma oranı, % 84 oldu. Cumhurbaşkanı seçiminin

DIŞARISI GÖZÜYLE TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİNE BİR BAKIŞ

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk 14 Mayıs’taki seçimler yaklaşıyor… Seçim sürecinde daha önce medyada çok rastlamadığım, seçimlere dış politika gözlüğü ile bakan bazı yorumları ve değerlendirmeleri görmeye başladım. Bunu olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Çünkü iç ve dış politika arasındaki karşılıklı ve bağımlı ilişki nedeniyle, seçimlere ilişkin öngörüleri sadece iç dinamiklere dayandırmak eksik bir yaklaşım

TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİNE YABANCI VE YERLİ SERMAYE AÇISINDAN BİR BAKIŞ

  Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Yabancı sermayenin önemli bir kısmının ülkeyi terk ettiği, yerli sermayenin de çeşitli yollarla yurt dışına kaçmaya çalıştığı yazılıyor, konuşuluyor. Yeni bir şey değil, bunu biliyoruz. Peki, yabancı ve yerli sermayedeki bu kaçış niye? Bu kaçışın arkasındaki en temel etkenlerden biri, hiç şüphesiz, AKP/Sayın Erdoğan iktidarında ülkede hukuka olan bağlılığın/saygının

TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİ: RUSYA KENDİ ELİYLE KENDİ AYAĞINI BAĞLAR MI?

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Birçok kez yazdım… Önümüzdeki seçimler, dış politikadan (uluslararası ilişkilerden) soyutlanarak görülemez, görülmemelidir. Bu siyasetin doğasına aykırı olur. Bu seçim çok önemli. İnsanımız bir yol ayrımında; ya karanlığın zifiri karanlığa dönüşmesine evet diyecek ya da karanlıktan kurtulup aydınlık güzel günlere doğru yol almaya başlamak için evet diyecek… Bu seçimleri ben böyle

ABD’YE AİT İNSANSIZ HAVA ARACININ KARADENİZ’DE DÜŞMESİ ÜZERİNE

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz günlerde, Karadeniz’de uluslararası hava sahasında ABD’ye ait bir insansız hava aracı (İHA) düşmüş; ABD İHA’nın Rusya tarafından vurulduğunu iddia etmiş, Rusya ise İHA’nın “ani manevra” sonucu düştüğünü savunmuştu. Ve konu, daha sonra, Karadeniz’e düşen İHA’nın çıkarılmasına gelmişti. İlk başta, bunun nedeni, düşen ABD İHA’sının içerdiği teknoloji ile

E-mail: bilgi@ascmer.org

Tel: +90 532 414 48 98

Dükkan
© 2014 Tüm Hakları Saklıdır. Sitedeki yazılar ve analizler kaynak gösterilmeden kullanılamaz.