Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in 19 Ocak 2016 tarihinde, Suudi Arabistan ile başlayan, Mısır ve İran ile devam eden beş günlük Orta Doğu seyahati, Orta Doğu’nun Çin için neyi ifade ettiği ya da ne kadar önemli olduğu konusunu öne çıkarmıştır. Bu bağlamda, Orta Doğu’nun Çin için çok da fazla önemli olmadığı, Çin’in dış politikasında fazla bir yere sahip olmadığı, görüşleri ile karşılaşılmıştır.
Bu yöndeki görüşlere iştirak etmek güçtür. Niçin iştirak edilemeyeceği konusunda çok sayıda neden söz edilebilir. 1. Her şeyden önce Çin, enerjide dışa bağımlıdır, enerji ihtiyacı sürekli artmaktadır ve Orta Doğu hala Dünyanın en önemli enerji bölgelerinden biridir. 2. Çin’in ekonomik büyümesi ihracata dayalıdır ve Orta Doğu, Çin’in ihracat güzergâhında kritik önemi haiz bir coğrafya olma özelliğini taşır. 3. Çin’in Afrika ile olan yoğun ve yakın ilişkileri vardır ve Orta Doğu, Afrika’ya doğudan girişi kontrol eder. 4. Orta Doğu’daki hareketlilik (artan tansiyon), Asya’nın doğusunda Çin’e rahat çalışma imkanı sunmakta, hareket serbestisini artırmaktadır. 5. Orta Doğu, Çin’e, güneyini ve güneybatısını “çifte kıskaç” altına alma imkanı vermektedir. 6. Sincan-Uygur (Doğu Türkistan) sorunu ile güneybatısındaki ve batısındaki coğrafyalarda yaşayan Müslüman nüfus ve buralarda kendisini gösteren “militan İslami aşırıcılık” dikkate alındığında, Orta Doğu’ya göstereceği ilgi, Çin’in bu konularda elinde kuvvetlendirecektir. 7. Orta Doğu, Çin’in yeni “İpek Yolu” Projesinin (“Bir Kuşak Bir Yol Projesi”nin) bir parçasıdır. 8. Asıl önemlisi, üç kıtanın ve önemli suyollarının kesişme noktasındaki konumu ile Orta Doğu’nun sunduğu avantajlar, ABD karşısında yeni bir kutup olma yolunda ilerleyen Çin’in bu ilerleyişini sürdürebilmesi için çok önemlidir.
Bütün bunlar varken, Orta Doğu’nun, Çin Dış Politikasında o kadar da önemli olmadığı düşünülebilir mi?
Batı medyasına bakıldığında, Çin-Orta Doğu bağlantısının fazla yer almadığı görülüyor. Xi Jinping’in bahse konu Orta Doğu ziyaretine ilişkin haberler de fazla yer almamıştır. Orta Doğu, yukarıda belirtildiği üzere, Çin için önemli olmasına rağmen, bu durumu nasıl açıklamak gerekir.
Bu bağlamda da, farklı bazı varsayımlardan söz etmek mümkündür. Bu varsayımlardan ilki, Batı medyasının konuya yaklaşımının “maksatlı” olabileceği, bu yöndeki algıdır. Bir diğer varsayım da, Orta Doğu’nun Çin için fazla önemli olmadığını öne süren uzmanların (akademisyenlerin) gerçekte Orta Doğu’nun Çin için maliyetini aşağıda tutmak için, bunu aynı şekilde “maksatlı” olarak yapmış olabilecekleridir. Orta Doğu, Çin için önemlidir ve bunda bir tereddüdün olmaması gerekir. Bir başka varsayım da; bu önemin görülememesinin, belki konulara (gelişmelere), her alanda olduğu gibi uluslararası ilişkiler alanında da artık yerleşik hale gelmiş Batılı düşünce kalıpları ile bakılmaya devam edilmesi ile ilgilidir.
Son varsayım özellikle önemli görülmektedir. Bu bağlamda, Çin Diplomasisine, Batılı diplomasiler üzerinden kazanılmış deneyim üzerinden yaklaşılmasından isabetli sonuçlara ulaşılmayacağını ileri sürmek mümkündür. Batının egemen düşünce kalıpları ile ABD (batı) karşısında yeni bir kutup olunabilir mi? Böyle bir çaba, “küresel oyunu” kendisine göre düzenlemiş ABD’yi, Çin karşısında daha başlangıçta avantajlı kılmaz mı? Ve bu, gerçekte, ABD’nin küresel politikadaki egemen konumunu pekiştirmeye hizmet etmez mi?
Bu bağlamda hatırlanması gereken önemli bir husus da, Batı merkezli “medeniyetler çatışması” tezidir. Bu tezde Batı karşısında sayılan medeniyet gruplarından biri de Konfüçyusluk, yani Çin’dir.
Çin’e ve Çin açısından Orta Doğu’ya bakarken, Pekin’in, oyun alanının rakipleri tarafından, rakiplerine göre düzenlenmiş bir oyuna girmekten kaçınacağını ve bu anlamda, rakibi ile eşit koşullarda başlayabileceği bir oyuna katılmak isteyebileceğini dikkate almak gerekir.
osmetoz/ascmer, 24 Ocak 2015, www.ascmer.org