Prof. Dr. Osman Metin Öztürk, ASCMER Başkanı
ABD, askeri yardım paketi kapsamında Lübnan Ordusuna 150 zırhlı araç hibe etmiş[i]… ABD yıllardır Lübnan’a askeri yardımda bulunuyor. Hatta bu yardımın kapsamında zaman zaman ağır silahların ve insansız hava araçlarının olduğu da biliniyor.
ABD’nin Lübnan Ordusuna yaptığı bu yardımlar, hem Ortadoğu’daki mevcut konjonktür bağlamında, hem de Türkiye açısından çok şey söylüyor.
Niye çok şey söylediğini anlayabilmek için; öncelikle, Lübnan’da, Hizbullah’ın da bir parçası olduğu, Hizbullah’ın kontrolünde bir hükümetin bulunduğunu; Lübnan Ordusunun, bu hükümetin emrinde olduğunu (yani Lübnan Hizbullahı’nın orduyu da kontrol ettiğini); Lübnan Hizbullahı’nın Tahran’ın kontrolünde, bölgede İran ile birlikte hareket ettiğini görmek gerekir.
Eğer bölgede, ABD’nin, İran ile karşı karşıya olduğu; ABD ile “kanka” İsrail’in, Suriye’nin güneybatısında (Golan’da) Lübnan Hizbullahı ile çatıştığı ve Lübnan Hizbullahı’nın, ABD’nin Lübnan Ordusuna verdiği silahları Suriye’de İsrail’e karşı kullandığı da hatırlanırsa, söz konusu haberin ne çok şeyi söylemiş olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
ABD’nin Lübnan Ordusuna yaptığı yardım, yukarıdaki bilgiler ışığında, ABD ile İran arasındaki örtülü derin ilişki şüphesini burada da akla getiriyor. Hatta ABD’nin verdiği silahların Suriye’nin güneybatısında Lübnan Hizbullahı tarafından kendisine karşı kullanılıyor olmasına çok ciddi tepki vermemesinden ve ABD ile arasındaki “kanka” ilişkisinden hareketle, İsrail de, ABD ile İran arasındaki örtülü derin ilişki şüphesine dâhil edilebiliyor. İsrail’in Suriye’deki İran varlığından duyduğu rahatsızlığa ve Tahran’dan gelen İsrail karşıtı açıklamalara bakarak, bu nasıl mümkün olabilir diye soran olabilir. Ancak İsrail’in Şii İran karşıtlığının Tel Aviv’e Sünni İslam Dünyasına açılma imkânı verdiğini (İran’ın İsrail karşıtlığının da Tahran’a hem Sünni İslam Dünyasına hem de Arap Dünyasına açılma imkânı verdiğini) görmek gerekir. Bu noktada, eğer İsrail’in, hem savunma ve güvenlik derinliği fazla olmayan oldukça sıkıntılı bir coğrafyaya sahip olduğu, hem de böyle bir coğrafyada genelde İsrail karşıtlığını yansıtan Müslüman ülkeler ile çevrili bulunduğu görülürse; İsrail’in, Sünni İslam Dünyasının geneli ile olan “açık” ilişkiler ve İran ile “örtülü-derin” ilişkiler üzerinden, sorunlu/sıkıntılı coğrafyasından kaynaklanan riskleri bu suretle dengelediği (karşılamış olduğu) pekâlâ düşünülebilir.
Haber Ortadoğu’da ABD, İran ve İsrail ile bağlantılı bu hususları akla getirirken, Türkiye’nin durumu nedir, akla Türkiye ile ilgili olarak neler geliyor?
Türkiye, bölgede artık “hesaba katılmayan”, dışlanmış, yalnız bırakılmış bir ülke görütüsü vermektedir. Suriye’nin kuzeyindeki durumdan kaynaklanan milli ve coğrafi bütünlüğüne yönelik yakın ve ciddi bir tehdit ile karşı karşıyadır. Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturmak için ABD ile görüşmektedir.
Türkiye, “hangi ABD ile” görüşmektedir sorusu çok önemlidir. İşte cevapları: Dün Irak’ın kuzeyindeki Kürtlerin hamisi olmuş, bugün Suriye’nin kuzeyindeki Kürtler için aynı işleve soyunmuş, Kürt koridoru üzerinden ne yapmak, nereye varmak istediği az-çok tahmin edilebilen ABD ile… Suriye’nin kuzeyindeki YPG’yi yerel müttefiki ve bölgedeki kara unsuru olarak gören ABD ile… Adım adım KCK (Kürtlerin bölgesel çatı örgütü)’yı hayata geçirmeye çalışan ABD ile…
Uygulamanın içinden gelen ve çalışma alanı bu konular olan bir akademisyen olarak, bu tabloyu şöyle görüyorum: Türkiye’nin dış politikadaki “hafifliği” artık dayanılmaz hal almaya başlamıştır. Yetersizlik, ufuksuzluk, gayri ciddilik çok belirgin, soru işaretleri çok yoğundur. Artık “örtü” de taşıyamayan bir tablo vardır. “Güvensizlik”, iflah olmaya imkân ve fırsat vermeyecek bir boyuttadır.
Lübnan Ordusuna verdiği silahların Hizbullah tarafından İsrail’e karşı kullanılabileceğini bilebilecek olmasına rağmen bunu yapabilen ABD’nin Fırat’ın doğusunda Türkiye’nin taleplerine evet diyeceği, Türk kamuoyunun da buna inanacağı beklenebiliyor!… Lübnan Hizbullahı’na silah veren ABD’nin, hem YPG’ye silah vermekten vazgeçeceği, hem de daha önce YPG’ye vermiş olduğu silahları onlardan toplayacağı (geri alacağı) düşünülebiliyor!…
Bu dış politika anlayışı ve uygulaması ile, Türkiye’nin mesafe alması, hele dış politikada yeni bir başlangıç yapması mümkün görülememektedir.
Onun içindir ki; iktidar partisi AKP’nin “ömrünü tamamladığı” yolundaki görüş, hem boşuna değildir, hem de dış politika için evleviyetle geçerlidir.
Böyle düşünüyorum ve görüyorum.
osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 16 Ağustos 2019
[i] Türkgün Gazetesi, 16 Ağustos 2019, s. 10.