Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
Musul operasyonu başladı. IŞİD saflarında yer alan yabancı savaşçıların eve dönüşlerinin başladığı ileri sürülüyor. Yani IŞİD’dan kaçış da başlamış… Türkiye’nin de hava unsurları ile operasyona katıldığı yolundaki açıklamalar nedeniyle, üç yönden (güneyden, doğudan ve kuzeyden) saldırıya maruz kalacak Musul’da IŞİD’dan kaçışların her geçen gün artması beklenecektir.
Operasyon öncesinde ise, ABD ile Suudi Arabistan’ın, aralarında anlaşarak, IŞİD savaşçılarının bir kısmını aileleri ile birlikte Suriye’ye tahliye ettikleri ileri sürülüyor.
Eğer açıklamalar ve ileri sürülenler doğru ise, bu tablo karşısında, ister IŞİD’ı “sürme” ya da “süpürme”, ister IŞİD’ın “kaçışı” ya da “kaçırılışı” denilsin, bugün itibarıyla üç önemli husus kendisini belli etmektedir.
Birincisi, IŞİD’ın yabancı savaşçılarının vatandaşı oldukları ülkelere dönmeleri ve bunun muhtemel sonuçlarıdır. Bu, vatandaşları IŞİD savaşçısı olan ülkelerin, dönecek IŞİD militanı vatandaşlarına bağlı terör tehdidi ve riski altında olmaları anlamına gelecektir. Tehdidin niteliği ya da büyüklüğü, o ülkenin IŞİD konusundaki duruşuna da bağlı olacaktır. Bununla beraber, ülkelerine dönecek IŞİD militanlarının, Musul’daki çatışmada IŞİD’a dışarıdan destek vermek için, kendi ülkelerinde özellikle eylem yapma yöneleceklerini beklemek gerektiği değerlendirilmektedir. Bu ihtimal, sınır kapılarında ve sınırlarda güvenliği artırmayı, istihbarata ve istihbarat konusunda işbirliğine yoğunlaşmayı gerektirecektir.
İkincisi, yukarıda belirtildiği şekilde, Musul’daki IŞİD savaşçılarının Suriye’de birikmesi ve bunun muhtemel sonuçlarıdır. Bu sonuçlar bağlamında akla gelen hususlar şunlardır. (i) Şam Yönetimi, son operasyonlar ile IŞİD’dan geri aldığı yerleri elinden çıkarma tehdidi ile karşı karşıya kalacaktır. Şam için, pozisyonunun zayıflaması ve gerilemesi söz konusu olabilecektir. (ii) Rusya, açıkça Suriye’de IŞİD ile mücadele ettiği için, hava unsurlarına ilave olarak, kara unsurları ile sahada yer almak zorunda kalabilecektir. Buna, Musul operasyonu nedeniyle, Kafkas halklarından olan IŞİD savaşçılarının ülkelerine/evlerine dönemlerinin yol açacağı tehdit ve risk eklendiğinde, Rusya için daha sıkıntılı bir durum söz konusu olabilecektir. Suriye’de ve Kafkasya’da ortaya çıkacak yeni koşulların “ Afganistan sendromunu” çağrıştırması, Rusya için bir başka baş ağrısı olacaktır. Böyle bir tablo üzerinden Moskova’nın ABD (ve Batı) karşısındaki pozisyonun da zarar göreceği açıktır. (iii) İran açısından bakıldığında, IŞİD’ın Irak’tan sürülmesi/süpürülmesi İran’ın işine gelirken, Şam ile Tahran arasındaki dayanışma nedeniyle IŞİD’ın Suriye’de güçlenmesi işine gelmeyecektir. Bunun Şam’ı daha çok İran’a iteceği ve bunun da İran’ın işine geleceği düşünülebilirse de, Şam Yönetiminin bu oyuna tepki verebileceği de beklenmelidir. İran’ın Irak’ı sağlama alması, Şam Yönetimi ile sıkıntı yaşasa bile, bu Tahran için fazla önemli olmayacaktır. Çünkü Irak’ı sağlama almasından sonra İran’ın Suriye’de istediğini yapması daha kolay olacaktır. (iv) Türkiye açısından bakıldığında, Ankara’nın Musul konusundaki yaklaşımı, yeni düzelmeye başlayan Rusya ile olan ilişkileri yeniden bozma potansiyelini içermektedir. Ankara’nın Musul yaklaşımı, Rusya için sadece Suriye’nin maliyetini artırmakla kalmayacak, Rusya’nın Suriye krizine angaje olmasından sonra döndüğü eski günlerini tekrar kaybetme riski ile karşı karşıya bırakacaktır. Ayrıca eğer Musul operasyonu İran’ın Irak’taki pozisyonunu güçlendirecek ve bu Suriye’de İran’ın işini kolaylaştıracaksa, Türkiye’nin bunu da görmesi gerekir, göğüslemesi gerekecektir. IŞİD savaşçılarının Suriye’de birikmesi, ayrıca IŞİD’a odaklanmayı beraberinde getirecek ve bu da “Kürt Koridoru” konusuna gerektiği gibi eğilmesini de önleyecektir. Bir anlamda, “Kürt koridorunun” önü açılmış olacaktır. Eğer IŞİD’ı Musul’dan çıkarma başarısına ortak olmuş Peşmergenin çatışma deneyimi, teçhizatı ve morali dikkate alınırsa, Türkiye’nin, Kürt Koridorunu müstakil Kürt Devleti ile birlikte mütalaa etmesi gerekecektir.
Üçüncüsü, IŞİD’ın çıkarılmasından sonra Musul’un geleceği ve yönetimi ile ilgili hususlardır. IŞİD ile mücadele üzerinden, Irak’ın kuzeyindeki Kürt Özel Yönetiminin, hem sınırlarını genişlettiği, hem de askeri bir güce kavuştuğu hatırlandığında; Sünni kimliğini de öne çıkararak, Erbil Yönetiminin Musul’u sahiplenmek istemesi kimse için sürpriz olmayacaktır. Dün İngiltere’nin vazgeçmediği ve Türkiye ile karşı karşıya geldiği Musul’un petrolü, Erbil Yönetimine de cazip gelecektir. Bu noktada, bugün Türkiye ve Suudi Arabistan nezdinde Sünni kimliği ile öne çıkaran Erbil Yönetiminin, dün Sünni kimliğe sahip Bağdat Yönetiminin karşısında ve Şii kimliğe sahip Tahran Yönetiminin yanında olduğunu da yine bu noktada hatırlamak uygun olacaktır. Bunlar hatırlanınca, Peşmergenin Musul’a ilerleyen Irak kuvvetlerine ait tankların, zırhlı araçların ve personel taşıyıcıların üzerindeki Şiilik alametlerine müdahale etmesinin fazla bir anlamı olmamakta; hatta “göstermelik” olduğu düşünülmektedir. Eğer Erbil’in siyasal yaşamındaki Tahran etkisi, yani KYP ve Goran Hareketi dikkate alınırsa, operasyon sonrasında, Musul’un geleceği ve yönetimi konularında Erbil ile Tahran’ın anlaşması hiç de kolay olamayacaktır. Türkiye, Musul operasyonu sonrasında, Musul’un geleceği ve yönetimi konularında şu iki seçenekle karşı karşıya kalabilir: birincisi Irak’ın kuzeyinden tamamen çekilmek zorunda kalmak, ikincisi de Erbil Yönetimi ve Tahran ile sıcak bir çatışmaya sürüklenmek. Bu noktada, Irak Başbakanının Başika konusundaki açıklamalarını hatırlamak uygun olacaktır. Ankara’nın Musul konusundaki “B” ve “C” planlarına ilişkin çeşitli yorumlar yapılmakta; bu bağlamda, Erbil Yönetiminin ve Sünni Arapların davetlerinden söz edilmektedir. Ancak bunlar Musul’un geleceği ve yönetimi konularında doğrudan ilgili hususlar olarak gözükmemektedir. Körfez Krizinde “bir koyup üç alacaktık”, ancak koyduklarımızı alamadığımız arşiv kayıtlarında mevcuttur. Bu bağlamda bizim de aklımıza şu soru geliyor: acaba Bağdat ile “federasyon” çatısı altında bir arada olmayı yeterli bulmamış Erbil, Musul’u da içine alarak Ankara ile “federasyon” çatısı altında bir araya gelmek ister mi? İran, buna evet der mi? Musul, dün olduğu gibi, bugün de çözümü güç bir sorundur. Türkiye,: Suriye’ye angaje olmuş, Fırat Kalkanı Operasyonu devam ederken, içeride/dışarıda ciddi bir terörle mücadeleyi yürütürken, acaba Musul üzerinden Irak’a angaje olmayı acaba taşıyabilir mi? Koşullar buna uygun mu, elverişli mi?
Aklıma, Ankara’nın dün Irak’ın ABD işgali altında olduğu yıllarda Sünni kimliğe sahip Türkmenlere sahip çıkma konusunda sergilediği yaklaşım geliyor. Ve bugün, yani 18 Ekim 2016 günü, yapılan üniversitelerin toplu akademik açılış töreninde yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kullandığı “Amerikalı dostlar” ifadesi beni düşüncelere salıyor…
Bilgisayarımın başına oturdum, salındığım yukarıdaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak ve bir akademisyen olarak, uzmanlık alanım ile ilgili bu konuda “aydınlatma” sorumluluğumu yerine getirmek istedim.
osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 18 Ekim 2016.