HAKURK OPERASYONU: GÜNCEL DIŞ POLİTİKADA SORU İŞARETLERİ

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk

Sözcü Gazetesi’nin 29 Mayıs 2019 tarihli nüshasının 15. sayfasında, deneyimli ve özellikle savunma/güvenlik konularında oldukça geniş bir çevreye sahip gazeteci Saygı Öztürk; Irak’ın kuzeyindeki 7 bin 903 PKK terör örgütü militanının, ABD’nin verdiği yeni silahlarla, Türkiye’ye sızmak için Hakurk bölgesinde toplandıkları bilgisinin edinilmesi üzerine, Türkiye’nin “büyük gizlilik içinde, iki komando tugayını, özel kuvvetler takviyeli olarak, Hakurk’a sevk ettiğini” yazmıştı. Bu gelişme, benzer şekilde yabancı medyaya da yansımıştı[i].

Saygı Öztürk’ün köşe yazısında, şunlar dikkati çekiyordu: Türkiye, ağırlıklı olarak Suriye’deki gelişmeler ile meşgul iken, PKK terör örgütü Türkiye’ye sızmak için militanlarını Hakurk bölgesinde toplamıştı. Türkiye’ye sızacak PKK terör örgütü militanlarının elinde “ABD’den aldığı yeni nesil silah ve mühimmat” vardı. Bölgeyi, ya Türkiye, ya Irak, ya da Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IKBY) kontrol altında tutmalı. IKBY’nin izni olmasa, IKBY PKK terör örgütü ile işbirliği yapmasa, bölge kontrol altına alınabilir.

Türkiye, Hakurk Operasyonunu gerçekleştirirken, Foreign Policy (FP)’de, ilginç bir haber yer almaktadır. Deniliyordu ki; ABD’nin Türkiye ile Rusya’nın ortaklığından korkmasına, bundan endişe duymasına gerek yoktur. Ankara ile Moskova Suriye’de birlikte hareket ediyorlar ama, henüz güçlerini birleştirmiş değillerdir. Ayrıca Türkiye ile Rusya arasındaki ortaklığın yakın zamanda parçalanacağı da ileri sürülüyordu[ii].

Bilindiği üzere, ABD, 1991’den beri Irak’ta askeri güç bulundurmaktadır. 1991’de, Irak’ın kuzeyindeki Kürtleri “Saddam’ın zulmünden korumak” için ABD’nin liderliğinde oluşturulmuş “Çekiç Güç” üzerinden Irak’ta askeri güç bulunduran ABD, ismi sonradan değiştirilen bu çok uluslu güç sayesinde 2003 yılına kadar bu durumunu sürdürmüştür. 2003’te ise, ABD, Irak’ı işgal etmiş ve işgal ile birlikte, Irak’taki ABD askeri varlığı daha da artmıştır. ABD, “sözde” Aralık 2011’de Irak’tan çekilmişse de, hem geride askeri varlık bırakmış, hem de o tarihten bugüne küçük küçük takviyelerle Irak’taki askeri varlığını hep artırmıştır. TSK’nin operasyon yaptığı Hakurk bölgesi, IKBY’nin sınırları içerisinde kalan bir bölgedir. ABD, 1991’den beri bu bölgede vardır. IKBY coğrafyası (Hakurk bölgesi), Suriye krizinde bugüne doğru ortaya çıkmış “Kürt Koridoru”nun başlangıç noktasıdır. ABD, hem bu “koridoru” öne çıkaran, hem de “Bağdat üzerindeki nüfuzu ile Irak’ın kuzeyinde yoğunlaşmış askeri varlığı üzerinden bu koridora güç veren asıl aktördür, faktördür.

Türkiye’nin operasyon yaptığı Hakurk bölgesinin jeopolitiğine bakarken, ayrıca ABD’nin İran ile yaşamakta olduğu seviyesi yükselmiş gerginliği de görmek gerekir. Hakurk bölgesi, Saygı Öztürk’ün söz konusu köşe yazısında da belirttiği gibi, “zora geldiklerinde” PKK terör örgütü militanlarının kolayca İran’a geçmelerine imkân veren, İran’a bitişik bir bölgedir.

Operasyon bu, coğrafya bu, peki gelişmeler neler?

Birkaç gün sonra, Haziran ayına girilecek… Milli Savunma Bakanı, geçtiğimiz günlerde, Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400’lerin (tesliminin) Haziran ayına yetişemeyebileceğini açıklamıştı. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’dan da hemen buna cevap gelmişti. “Peskov, gecikmeyi yalanlamış”[iii], gecikme yok demişti. Aynı minvalde dikkat çekici, Rusya mahreçli bir başka haberde de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın S-400’ler konusunda “henüz son kararını vermemiş olabileceği” ve S-400’ler konusundaki “anlaşmayı feshetme yoluna gidebileceği”[iv]  yer alıyordu. Ve bu gelişmelerin tam da ortasında, önceden planlanmış olup olmadığını bilmediğim, Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih’in Türkiye ziyareti[v] gerçekleşiyordu.

Yukarıda belirtilenler, bir bütün olarak, bize ne söylemektedir. Ya da yukarıda belirtilenlerden yola çıkılarak nasıl bir anlam yüklemesi yapılabilir?

Hemen başlangıçta ifade etmeliyim ki; bu sorulara isabetle cevap vermenin önündeki en ciddi engel, yaşanan “değerli” yalnızlıkta ifadesini bulmuş, Ankara’nın dış politikada muhataplarına güven vermeyen, inandırıcılığı ciddi şekilde sorgulanan siyaset yapma anlayışıdır. Türkiye’nin yaşamakta olduğu beka sorununu ayrıca ağırlaştıran bu siyaset yapma anlayışına rağmen, biri birilerinden farklı iki farklı ihtimalden söz etmek mümkündür diye düşünülmektedir.

Birinci ihtimal şudur: Ankara, S-400’leri teslim alacak ve konuşlandıracak, ABD’nin buna ciddi tepki vermesini bekliyor, bu tepkilerden birinin ABD’nin Irak’ın kuzeyindeki askeri varlığı ile ilişkilendirilmiş Erbil’den gelebileceğini ve bunun “Kürt koridoru” olarak konuşulan coğrafyanın tamamını etkileyebilecek mahiyette olabileceğini tahmin ettiği, bu ihtimale hazırlıklı olmak ve dengelemek için “özel kuvvetler takviyeli iki komando tugayını” Hakurk bölgesine sevk etmiş olabileceğidir. Bu şekilde varsayımlandırılan birinci ihtimale bağlı olarak, iki husus öne çıkıyor. Birincisi, Ankara ile Moskova arasındaki ilişkiler, Suriye’de ortak hareket etmenin ilerisine geçebilecektir, taraflar arasında “kapsamlı” stratejik ortaklık söz konusu olabilecektir, taraflar güçlerini birleştirebilecektir, belki Türkiye bazı TSK Tesislerini müşterek kullanım için anlaşma ile Rusya’ya açabilecektir. İkincisi de, Türkiye’nin ABD ve NATO ile olan ilişkileri, ciddi bir bozulma içine girebilecektir. Bu noktada, Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasının etkisinde NATO ile olan ilişkilerde ortaya çıkabilecek gelişmelerin sadece Türkiye açısından görülemeyeceğidir. Böyle bir gelişme, NATO’nun doğrudan varlığını ve geleceğini de etkileyebilecektir. Çünkü Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasının, NATO’nun eskiden Doğu Blokunda yer almış mevcut üyelerini ve hâlihazırda Rusya’ya müzahir Avrupalı üyelerini etkileme potansiyeli yüksek görülmektedir ki; bu, NATO’da güç kaybı anlamına gelecektir ve son tahlilde ABD’yi küresel konumunu sürdürmede ve Çin ile rekabetinde zora sokacak bir durumdur.

İkinci ihtimal ise şudur: Ankara, “bildik”, yani dış politikada içine düşmüş olduğu yalnızlıktan belli siyaset yapma anlayışını bir kere daha dışa vurarak, Rusya’dan S-400 almaktan vazgeçecek, buna bağlı olarak kendisi için ciddi risklerin ortaya çıkabileceğinin farkında, bu riskleri dengelemek adına açıkça İran konusunda ABD’nin yanında yer alabileceğidir. “Özel kuvvetler takviyeli iki komando tugayının” Hakurk bölgesine kaydırılmasının bu şekilde görülebileceğidir. Bu ikinci ihtimal, Türkiye açısından çok ciddi riskler içeren bir ihtimal olsa bile, akla gelmeyen bir ihtimal değildir. Bu ihtimalde de öne çıkan ilk husus; Ankara-Moskova ve Ankara-Tahran ilişkilerinin hızla bozulması ve bu bozulmanın, ilk aşamada Suriye krizine ve Astana (Nursultan) sürecine yansımasıdır. Türkiye, hem içeride ve dışarıda yeni ve güçlü bir mezhepsel ayrışmayı ateşlemiş olabilecek, hem de bu ayrışmanın sonuçlarına katlanmak zorunda kalabilecektir. Bu ihtimalin, Türkiye’nin Rusya’dan ve İran’dan aldığı enerji ve bu ülkelerin Türkiye üzerinden işleyen enerji ulaşım hatları açılarından da görülmesi gerekecektir. Bu ihtimalde öne çıkan ikinci husus da, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin, mevcut bozulmuş görüntüsünden uzaklaşıp eski günlerine dönebileceğidir. Bu nereye kadar mümkün olabilir, tartışmalıdır. Çünkü ABD’nin Kürtlere ilişkin yaklaşımı ortadadır. ABD, Türkiye’nin milli ve coğrafi bütünlüğüne yönelik yakın ve ciddi tehdidi sürekli besleyen ve bu nedenle bu tehdidin arkasındaki ülkedir. Enerji politik açısından bakıldığında, belki birçok açıdan Ankara-Washington ilişkilerinde bir yakınlaşmadan söz edilebilir; hatta bunun etkisinde, Sünni İslam Dünyasının hamiliğini üstlenme yolunda Suudi Arabistan’dan doğabilecek (!) boşluğu doldurmada belki ABD Türkiye’ye fırsatlar da sunabilir. Ancak Türkiye için, Dünya ABD’den ibaret değildir. ABD, Trump ile giderek daha çok ülkeyi karşısına aldığı için, ABD ile yakınlaşması, Türkiye’nin üçüncü ülkeler ile olan ilişkilerini de olumsuz etkileyebilecektir. Fazla ayrıntıya girmeyeceğim.

Türkiye’de en yetkili ağızlar, açıkça, hem ABD’yi PKK ve YPG terör örgütleri ve “15 Temmuz olayı” ile ilişkilendirmekte, hem de Türkiye’nin yaşamakta olduğu beka sorununu bu ilişkilendirmenin bir sonucu olduğunu ifade etmektedirler. ABD’nin, dün, Soğuk Savaş devam ederken de, onaylanmış NATO planları uyarınca münhasıran Sovyetlere komşu Türkiye’nin güvenliği için Türkiye’de konuşlandırılmış Jupiter füzelerini Türkiye’ye haber vermeden söküp götürmüştü… ABD, Batının savunulması adına, dün Sovyetlere karşı ülkesini Batıya açmış ve yıllarca oldukça kalabalık bir orduyu idame etmek zorunda kalmış Türkiye’nin yaptığı bu büyük fedakârlığı bugün hatırlamıyor bile… Bugün, resmi ve bağlayıcı “müttefiklik” ilişkisini unutmuş, S-400’ler üzerinden açıkça Türkiye’yi tehdit eden bir ülke haline gelmiştir. Bunlar ortada iken, acaba Hakurk’a kaydırılması, ikinci ihtimal bağlamında olabilir mi? Sanmıyorum.  Hakurk’a kuvvet kaydırılmasının, ABD’nin yanında, İran’a yönelik olabileceğine ihtimal veremiyorum.

Hakurk operasyonunda, medyaya yansıyan haberler ışığında, örtüşmeyen bir durum var: 7 bin 903 PKK terör örgütü militanı toplandı diye, çapı büyük bir operasyon başlatılıyor. Özel kuvvetler takviyeli iki komando tugayı bölgeye sevk ediliyor, bunlara topçu ve savaş uçakları desteği sağlanıyor. Bunlar dikkate aldığımda, terör örgütüne verildiği söylenen kayıpları, hem bu çaptaki bir operasyon ile bağdaştırılamıyor, hem de 8 bine yakın PKK terör örgütü militanının nereye gitmiş olabileceği sorusu akla geliyor. Bir örtüşmeme var ve bu, Hakurk’a kuvvet kaydırmanın asıl amacını sorgulamayı gerektiriyor. Türkiye Hakurk operasyonunu icra ederken, Rusya’nın bölgede dikkati çeken bir tasarrufunun olmaması ve Moskova’dan Ankara’yı “yalanlayan” açıklamalar gelmesi, hem bu sorgulamayı beslemekte, hem de sorgulamanın kapsamına birinci ihtimali katmaktadır.

Yani her iki ihtimal de soru işlerini içermektedir.

Ne olduğunu bekleyeceğiz ve hep birlikte göreceğiz.

osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 30 Mayıs 2019.

[i] https://www.yahoo.com/news/1-turkish-military-launches-operation-090107580.html, 29.5.2019.

[ii] https://foreignpolicy.com/2019/05/28/turkey-and-russia-are-bitter-frenemies/?utm_source=PostUp&utm_medium=email&utm_campaign=13354&utm_term=Editor#39;s%20Picks%20OC, 29.5.2019.

[iii] https://haberrus.com/politics/2019/05/29/kremlin-hulusi-akar-s-400ler-hazirana-yetismeyebilir-sozlerini-dogrulamadi-gecikme-yok.html, 30.5.2019.

[iv] http://www.turkrus.com/778212-rusyadan-s-400-yorumu-erdogan-henuz-son-kararini-vermemis-olabilir–xh.aspx, 29.5.2019.

[v] https://tr.sputniknews.com/turkiye/201905281039185895-erdogan-irak-cumhurbaskani-salih-ile-gorustu/, 29.5.2019.


ABD’YE AİT İNSANSIZ HAVA ARACININ KARADENİZ’DE DÜŞMESİ ÜZERİNE

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz günlerde, Karadeniz’de uluslararası hava sahasında ABD’ye ait bir insansız hava aracı (İHA) düşmüş; ABD İHA’nın Rusya tarafından vurulduğunu iddia etmiş, Rusya ise İHA’nın “ani manevra” sonucu düştüğünü savunmuştu. Ve konu, daha sonra, Karadeniz’e düşen İHA’nın çıkarılmasına gelmişti. İlk başta, bunun nedeni, düşen ABD İHA’sının içerdiği teknoloji ile

ORTADOĞU’DA ÇİN’İN GÖRÜNÜRLÜĞÜ ARTIYOR

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk İran ve Suudi Arabistan yetkilileri Çin’de bir araya gelmiş… Suudi Arabistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Musaid el Aiban ve İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, 6-10 Mart tarihlerinde Pekin’de bir araya gelmiş… Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkez Komitesi Dış İlişkiler Komisyonu Ofisi Direktörü (yakın zamana kadar Çin’in Dışişleri Bakanı)

TÜRK SİYASETİNDE İYİ PARTİ’NİN SON HAMLESİ VE YAKLAŞAN SEÇİMLER

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Belli ki, İyi Parti (İP)/Sayın Meral Akşener, Türk siyasal hayatında uzun süre hatırlanacak… Tıpkı “mevcut MHP”/Sayın Devlet Bahçeli gibi. “Mevcut MHP”/Sayın Bahçeli, ne oldu-ne bitti hala bilinmiyor, birden bire hem izlediği politika kendisi ile örtüşmeyen, hem de demediğini bırakmadığı AKP/ Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile yakınlaştı, Cumhur İttifakı üzerinden AKP

“NATO ÜYELİĞİ ONAY SÜRECİ KOLAY DEĞİLDİR”

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Yukarıdaki başlık bana ait değil. Başlık, Sayın Konur Alp Koçak’ın, 11 Kasım 2022 tarihli Türkgün Gazetesi’nin 11. sayfasında yer alan köşe yazısının başlığıdır. Sayın Koçak’ın köşe yazısında yer alan bazı hususlar, işbu çalışmayı kaleme alma ihtiyacını doğurmuştur. Sayın Koçak, köşe yazısında, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in geçtiğimiz günlerde Türkiye’yi ziyareti

ABD’NİN GİRİT’TE VE BATI TRAKYA’DA ARTAN ASKERİ VARLIĞI ÜZERİNE…

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Yunanistan’ın, NATO üyesi olarak ülkesini zaten ABD’ye açmış iken, son dönemde bu işi daha da ileriye taşımasını, ABD’ye Girit’te ve Batı Trakya’da daha ileri konuşlanma imkânı tanımasını, burada biraz farklı ele almaya çalışacağım. Elbette ki, Yunanistan’ın bu yaptıkları, Yunan emeli ve ABD’nin güncel Türkiye yaklaşımı ile birlikte mütalaa edildiğinde, Türkiye

E-mail: bilgi@ascmer.org

Tel: +90 532 414 48 98

Dükkan
© 2014 Tüm Hakları Saklıdır. Sitedeki yazılar ve analizler kaynak gösterilmeden kullanılamaz.