CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ: SAYIN DEVLET BAHÇELİ, MHP VE MİLLİYETÇİLİK

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk

I. Türkiye, Temmuz 2018’den beri (30 ayı aşkın bir süre) “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi (CHS)” ile yönetilmektedir. Dolayısıyla, CHS’nin uygulamasının sonuçları az çok belli olmuştur. CHS ile ülkenin gelmiş olduğu nokta, hemen her anlamda herkesin gözünün önündedir.

Mevcut ortamda, geçtiğimiz günlerde, Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi AKP’nin Genel Başkanı sıfatlarını uhdesinde bulunduran Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan yeni bir “anayasa değişikliği” çıkışı gelmiş; bazıları, bu çıkışı “yeni bir anayasa yapma” olarak algılamış; buna bağlı olarak da, bugün, bütünüyle yeni bir anayasanın yapılıp yapılamayacağı da tartışma konusu yapılmaktadır.

Bu gelişme, tabiatıyla, kamuoyunun gündeminde CHS’nin öne çıkmasına neden olmuştur.

II. Bilindiği üzere, Genel Başkan sıfatıyla MHP’yi temsil makamında bulunan Sayın Devlet Bahçeli, CHS’ni sahiplenip savunmaktadır. Sayın Bahçeli, sadece CHS’ni sahiplenmiyor; aynı zamanda, diğer muhalefet partileri tarafından önerilen “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem (GPS)”i, “klasik Parlamenter Sistem içinde yer alan köksüz ve işe yaramayacak” bir öneri olarak da görüyor. Dahası, Sayın Bahçeli, GPS önerisinin, iktidara karşı bir “siyasal birliktelik” oluşturma amacı ile ortaya atılmış “içi boş” ve “taktik amaçlarla oluşturulmuş” bir öneri olduğunu da söylüyor. Sayın Bahçeli’ye göre, “denenmiş ve Türkiye’ye verdiği zarar tecrübe edilmiş Parlamenter Sisteme” dönüş önerisi “Türkiye’yi yeniden bildik sorunlarla yüz yüze bırakma girişimidir.” Sayın Bahçeli diyor ki; “bölgesel ve küresel dayatmalara, ekonomik ve siyasi baskılara” CHS’nin sağladığı imkânlar çerçevesinde karşılık verilebilmiştir. Terörle ve salgınla mücadele ile ekonomide ve dış politikada gösterilen, başarılı performans da CHS sayesindedir. Hatta Sayın Bahçeli, Türkiye’nin, CHS sayesinde, salgın sürecini “dünyanın gıpta edeceği bir şekilde yönettiğini” de ileri sürüyor. Sayın Bahçeli, bunlarla kalmıyor, CHS ile birlikte Türkiye’nin küresel bir aktör haline geldiğine, çok yönlü ve insani dış politika anlayışı ile bölgesel gelişmelerin belirleyicisi durumuna geldiğine de işaret ediyor.

Öyle ki, Sayın Bahçeli, CHS için, “Türkiye geriye sarmayacak, eskiye dönülmeyecektir” diyor.

Kendi ifadelerinden, Sayın Bahçeli’nin CHS’nin adeta “ödünsüz” savunucusu olduğu çıkıyor.

III. Bu çalışma, Sayın Bahçeli’nin CHS’ne ilişkin açıklamalarında ifadesini bulan yaklaşımı üzerinden, münhasıran MHP’nin ve Türkiye’de milliyetçiliğin geleceğini, son tahlilde de ülkenin geleceğini, sorgulayan bir çalışmadır. Çalışmada, CHS’ne dair doktrin ve CHS’nin 30 ayı aşkın uygulaması çıkış noktası alınmıştır. CHS değerlendirilmiş, Parlamenter Sistem’e ya da gündemdeki şekliyle GPS’ne değinilmemiştir.

IV. Sayın Bahçeli, MHP Genel Başkanı’dır. Dolayısıyla açıklamaları MHP’yi bağlar. Bu noktadan hareketle, gelin şimdi, Sayın Bahçeli’nin açıklamaları üzerinden, MHP’nin CHS’ne nasıl baktığına biraz daha yakından bakalım[i].

Sayın Bahçeli’ye göre, CHS, Türk milletinin tarihi ve kültürel dokusuna uygunmuş… CHS’nin merkezinde sadece millet egemenliği ve demokratik değerler bulunuyormuş… CHS, parlamenter sistemin ağırlıklarını tasfiye etmiş, olumsuzluklarını gidermiş… CHS sayesinde, Türkiye vesayet odaklarından arındırılmış, ayak bağlarından kurtulmuş, özgüvene kavuşmuş… CHS sayesinde, devlet yönetiminde çift başlılık, hükûmet krizleri, yönetim sisteminde tıkanıklıklar ve siyasal istikrarsızlıklar dönemi kapanmış… CHS sayesinde, siyasi, ekonomik ve demokratik istikrarın yolu açılmış; hızlı işleyen, çabuk karar alan, sorunların çözümüne ve Türkiye’nin gelişmesine odaklı bir yönetim yapısı tesis edilmiş… CHS ile, kuvvetler arasındaki “denge ve denetimi” güçlendirmiş, kuvvetler ayrımı net olarak sağlanmış… CHS’nde yürütme, Meclis içinden çıkmadığı ve güvenoyunu bizzat milletten aldığı için güvenoyu ve gensoru mekanizmaları kaldırılmış… CHS’nde, Meclis, yürütmeye karşı denetim gücüyle donatılmış ve Cumhurbaşkanı Meclis’e hesap verebilir hale getirilmiş… CHS ile, Türkiye, yönetimde istikrarın, temsilde adaletin temin edildiği bir yönetim sistemine kavuşmuş…

Sayın Bahçeli’nin ifadeleri ile, MHP, CHS’ni böyle görüyor.

İlgili doktrine ve CHS’nin uygulamasına bakıldığında, Sayın Bahçeli’ye (MHP’ye) ait bu ifadeler, hem müthiş çelişkiler içermektedir, hem de ciddi şekilde tartışmaya açıktır.

Sayın Bahçeli’nin ifadeleri ile, MHP, bir taraftan CHS’ni sahiplenip savunuyor, diğer taraftan da CHS’nin iyi işlemediğine işaret ediyor. MHP’nin, CHS’nin daha iyi işleyebilmesine, tamamlanmasına ve kalıcı hale gelmesine yönelik önerileri bu anlama geliyor.

Sayın Bahçeli ’ye (MHP’ye) göre, eğer Siyasi Partiler Kanunu değiştirilirse, siyaset ahlaki bir temele dayandırılırsa, demokratik olgunluk ve uzlaşı kültürü egemen kılınırsa, ayrıştırıcı siyaset dili törpülenirse, Türkiye’nin milli ve manevi değerlerini ortak payda olarak kabul eden bir siyaset anlayışı hâkim kılınırsa, parti içi demokrasi güçlendirilirse, seçim kanunlarında gerekli düzenlemeler yapılırsa, ülke seçim barajı makul düzeye indirilirse, siyasi etik kanunu çıkarılırsa, milletvekili dokunulmazlığı kamu vicdanının kabul edeceği makul esaslara bağlanarak belli durumlar dışında kaldırılırsa, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve bunların üst kuruluşlarının Anayasa ile belirlenen çerçevede faaliyet göstermeleri temin edilirse, kamuoyu araştırmaları konusunda yasal düzenlemeye gidilirse, ruh sağlığı kanunu çıkarılırsa, Anayasa Mahkemesi CHS’ne uygun hale getirilirse, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlam teminatlara bağlanırsa, hak ve özgürlükler daha etkin olarak korunursa, hukuk güvenliği güçlendirilirse, adalete erişim kolaylaştırılırsa, makul sürede yargılanma hakkı gözetilirse, yargıya olan güven artırılırsa, devlet teşkilatının Anayasal çerçevede işleyişi beslenirse, idarenin bütünlüğü ile verimlilik, etkinlik ve kaynakların rasyonel kullanımı konularında adımlar atılırsa, devlet teşkilatında şeffaflık esas alınırsa, insan gücü kalitesi için ehliyet ve liyakat esas alınırsa, CHS tamamlanmış olacaktır…

Tamamlanması istenen bu hususlara iki hususa işaret ediyor. Birincisi, eğer tamamlanması için işaret edilen hususların çoğunun Parlamenter Sistemden gelen sorunlar olduğu düşünülürse, CHS’nin bu sorunları ortadan kaldıramamış, üstelik bunlara yeni bazı ciddi sorunlar eklemiş olduğu görülmektedir ki, bu da, CHS’nin, iyi işlemediği, bekleneni veremediği, yetersiz kaldığı anlamına gelir. İkincisi de, madem durum böyle, CHS için geriye ne kalıyor? Sorusudur. Ya da öyleyse tamamlanmamış “mevcut” CHS’ne nasıl sahip çıkılabiliyor? Sayın Bahçeli’nin CHS’ni bu denli sahiplenmesi niye?

Sayın Bahçeli, bir taraftan CHS sayesinde dünyanın Türkiye’ye gıpta ettiğine, Türkiye’nin küresel bir aktör haline geldiğine ve izlediği dış politika anlayışı ile bölgesel gelişmelerin belirleyicisi durumuna geldiğine işaret ediyor, diğer yandan da CHS’nin yetersizliğe-eksikliğine işaret ediyor!…

Çelişki müthiş değil mi?? Biri, diğerini doğruluyor mu?

Çelişki çok açık, doğrulama olmadığı çok açık.

Hemen herkes bilir: bir ülkenin Anayasası ile bu kadar çok oynanması doğru değildir. Anayasa, toplumsal bir sözleşmedir. Bu sözleşmede (yani anayasada) sıkça değişikliğin gündeme gelmesi, hem bu sözleşmeyi bozmak, hem de kendilerine göre yeni bir sözleşme yapmak isteyenlerin varlığına işaret eder. Bu, o ülkede, bir arada yaşama kültürünün bozulmuş olduğu anlamına gelir. Bağlı anlamı ise, milli birlik ve beraberliğin risk altında olduğu; nihai çıktısı da, o ülkenin varlığının ve geleceğinin potansiyel bir tehdit altında bulunduğudur.

Sayın Bahçeli (MHP), bunun farkında olduğu işaretini vermek yerine, daha dün (2017’de) evet dediği CHS’nde, şimdi değişiklik yapılmasından yana olduğunu söylüyor. Gördüğüm, Sayın Bahçeli’nin (MHP’nin), bununla kalmadığı, sergilediği yaklaşım ile, “bütünüyle yeni bir yeni anayasa” söylemlerine yol verdiğinin de farkında olmadığı…

V. Sayın Bahçeli’nin (MHP’nin) CHS’ne ilişkin yaklaşımında ciddi tutarsızlıklar var. Bu yaklaşım, hem doktirini, hem de olanı (yani CHS’nin bugüne kadar olan uygulamasını) ihmal etmiş bir yaklaşımdır. Dolayısıyla ciddi sorunludur. Bunu görmek için, Sayın Bahçeli’nin CHS’ne dair yaklaşımını yansıtan ifadelerine bakmak yeterlidir, ifadelerinden çıkarılabiliyor.

Sayın Bahçeli’nin (MHP’nin) CHS’ne dair yaklaşımının sorunlu olduğuna işaret eden o kadar çok çelişkili ifade var ki…

Sayın Bahçeli’nin “Güçlü Meclis, etkili yürütme, bağımsız ve tarafsız yargı ile birlikte kudretli devlet, güçlü Türkiye adım adım tesis edilmeye başlanmıştır.” şeklindeki ifadesi, CHS’nin bugüne kadarki uygulamasından çıkarılabiliyor mu? Bugün TBMM, güçlü gözüküyor mu? Yürütmenin etkili olması, çağdaş demokratik siyasal yönetim anlayışı ışığında olağan/anlaşılır görülebiliyor mu? Yargı, bağımsız ve tarafsız gözüküyor mu? Gerçekçi ve objektif olarak bakıldığında, bu sorulara olumlu cevap verilebiliyor mu? Verilemeyeceği çok açık, çünkü Türkiye gerçekleri herkesin gözünün önünde…

Sayın Bahçeli, bir taraftan CHS’ne sahip çıkıyor ve CHS’nin “hükümet istikrarsızlığını” önleyeceğini ileri sürüyor ama, aynı zamanda “ülkemizde geçmiş sistemde hükümetlerin güvenoyu almaması ya da gensoru ile düşürülmesi olayları nadiren yaşanmıştır.” diyor. Çelişki yok mu? Parlamenter sistem için, hem “denenmiş ve Türkiye’ye verdiği zarar tecrübe edilmiştir” diyor, hem de “hükümetlerin güvenoyu almaması ya da gensoru ile düşürülmesi olayları nadiren yaşanmıştır” diyor!…

Sayın Bahçeli, Dünyada artıları ile eksileri ile çok iyi bilinen Parlamenter Sistemi, Dünyada hiçbir örneği olmayan CHS ile karşılaştırıyor!… Her nasılsa, Dünyada başka bir örneği olmadığından ne gibi sonuçları doğurduğu bilinmeyen, tek örneği Türkiye’nin 30 aydan fazla bir süredir uygulamakta olduğu CHS’ni ısrarla sahipleniyor!…

Sayın Bahçeli’nin, CHS’nin merkezinde sadece millet egemenliği ve demokratik değerler bulunuyor şeklindeki ifadesine, mevcut duruma gerçekçi ve objektif olarak bakabilen kaç kişi iştirak edebilir? Sayın Erdoğan, Haziran 2018’de, oy kullanan seçmenlerin % 52.59’nu alarak Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Peki, resmi ve söylem olarak “herkesin Cumhurbaşkanı” olarak görev yapan Sayın Erdoğan, kendisine oy veren % 52.59’luk kesimi açıkça kucaklarken, kendisine oy vermeyen % 47.41’lik kesime nasıl yaklaşıyor?  Bir de kayıtlı seçmenlerden sandığa gitmemiş, % 13.76’lık bir kesim var!… Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi AKP’nin Genel Başkanı Sayın Erdoğan, “ötekileştirme” aracını kullanarak, “ya benimlesin ya da karşımadasın” diye görülebilecek bir siyaset anlayışı ile hareket ederken, CHS’nin millet egemenliği ve demokratik değerler ile örtüştüğü bir durumdan söz edilebilir mi?

Sayın Bahçeli’ye göre, CHS sayesinde, Türkiye vesayet odaklarından arınmış… Kastedilen “askeri vesayet” ise, artık kimse askeri vesayetten söz etmiyor, bu doğru. Fakat şimdi de “tek adam” ve/veya “parti devleti” vesayeti konuşuluyor. Bu, Türkiye’nin vesayetten arınmadığı, bir vesayetin gittiği, yerini yeni bir vesayetin aldığı anlamına gelmiyor mu? CHS’nin bugüne kadarki uygulamasında hal böyle iken, Türkiye’nin vesayet odaklarından arınmış olduğunu söylemek, olanı (durumu) görmemek, en hafif deyimle ihmal etmek değil midir?

Sayın Bahçeli’ye göre, CHS sayesinde, devlet yönetiminde çift başlılık, hükûmet krizleri, yönetim sisteminde tıkanıklıklar ve siyasal istikrarsızlıklar dönemi kapanmış… Doğru. Çünkü ne yazık ki kamuoyu, CHS’nde kuvvetlerin tek elde toplanmış olduğunu konuşuyor ve görüyor. Peki, CHS’nin uygulaması sonucu ortaya çıkmış bu tablo, bize demokrasi, demokrasinin geleceği konusunda ne söylüyor? Sayın Bahçeli, “millet egemenliği ve demokratik değerler” diyor ama, mevcut duruma bunlar açısından bakmıyor.

Sayın Bahçeli’ye göre, CHS sayesinde, siyasi, ekonomik ve demokratik istikrarın yolu açılmış… Ülkenin bugün gelmiş olduğu noktaya, vicdanı elden bırakmadan, gerçekçi ve objektif olarak bakan birisi, bugün Türkiye’de siyasi, ekonomik ve demokratik bir istikrarın yakalanmış olduğunu söyleyebilir mi? Ülke gerçeklerinden bu kadar kopuk bir ifade olabilir mi?

Sayın Bahçeli’ye göre, CHS ile, kuvvetler arasındaki “denge ve denetim” güçlendirilmiş, kuvvetler ayrımı net olarak sağlanmış… Alın size ülke gerçeklerinden kopuk bir ifade daha!… CHS ile, Türkiye’de, adeta “herkesten hesap soran ama, kendisine hesap sorulamayan“ bir siyasal iktidar ortaya çıkmamış mı? Sayın Bahçeli bunu görmüyor, görmediği gibi yasama, yürütme ve yargı arasında “dengenin ve denetimin” güçlendirilmiş olduğunu ifade ediyor!…

Sayın Bahçeli’ye göre, CHS’nde, Meclis, yürütmeye karşı denetim gücüyle donatılmış ve Cumhurbaşkanı Meclis’e hesap verebilir hale getirilmiş… Bu da, ülke gerçeklerinden oldukça uzak bir başka ifade… TBMM’nin Cumhurbaşkanı’nı “denetim” işlevinden vazgeçtim, Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerine bakınca TBMM’nin yasama işlevinin anlamını yitirmekte olduğu görülüyor. CHS ile kâle alınmayan bir Meclis görüntüsü ortaya çıkmış, Sayın Bahçeli CHS ile Meclis’in güçlendirilmiş olduğundan söz ediyor!…

Sayın Bahçeli’ye göre, CHS ile, Türkiye, yönetimde istikrarın, temsilde adaletin temin edildiği bir yönetim sistemine kavuşmuş… Yukarıda aynı zamanda iktidar partisi AKP’nin Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine oy vermeyen % 47.41’lik kesime nasıl yaklaştığına işaret etmiştim. Böyle bir yaklaşımda, yönetimde istikrarın, temsilde adaletin, temin edilmesi ne kadar mümkün olabilir? “Kimseye hesap vermeyen ama, kendisi herkesten hesap soran” bir siyaset/yönetim anlayışının “istikrar” ve “adalet” üretmesi kime ne kadar gerçekçi gelebilir, bilemiyorum. Seçimi kazananın bir sonraki seçime kadar her şeyi kazandığı ve seçimi kaybedenin de bir sonraki seçime kadar tamamen dışarıda kaldığı CHS’nde nasıl olur da “temsilde adaletin temin edilmiş olduğu” ileri sürülebilir, inanın, anlamış değilim. CHS’nin bugüne kadarki uygulaması, Sayın Bahçeli’yi kesinlikle teyit etmemektedir.

Sayın Bahçeli, maalesef CHS’ni, uzun süre “Türk” kelimesini telafuz etmemiş ve “milliyetçiliğe” bakışı sıkıntılı ve “yaralayıcı” olmuş-olmaya devam eden bu siyasal iktidar ile birlikte düşünmemiş… Evet, ileriye giderken “dikiz aynasına” bakılmaz. Bu doğru. Fakat ilerlerken yapılacak araç geçişlerinde “dikiz aynasına” bakacaksın ki, sonu felaketle bitecek kazalara yol açmayasın!… Dikiz aynısı, telafisi imkansız zararları, “ocak sönmelerini” önler!… Sayın Bahçeli, “dikiz aynasına” baksaydı, dün söylediklerini görür, bugün benim “yanlış” gördüğüm ve bu çalışmada ortaya koymaya çalıştığım “sonu ülke için felaket olabilecek” bir yaklaşım içinde olmazdı.

CHS’nin Dünyada başka örneği yok. CHS, Türkiye’de, AKP/Sayın Erdoğan iktidarı ile uygulanmaya başlandı. CHS’ni, bugün bu iktidar için konuşuyoruz, yarın başka bir iktidar için konuşacağız. Bunu şunun için belirtme ihtiyacı duydum; CHS’ne ilişkin bu çalışmaya konu yaklaşımım, münhasıran AKP/Sayın Erdoğan iktidarı ile, bu iktidara muhalefet ile, ilişkilendirilemez. CHS’nin AKP/Sayın Erdoğan iktidarındaki uygulamasından başka bir uygulama Dünyada olmadığı için bu iktidara değinme zarureti doğmaktadır. Bugün milli değerlere bakışı nedeniyle AKP/Sayın Erdoğan iktidarına işaret edilmiştir, yarın farklı bir iktidarı farklı bir siyaset anlayışı ile CHS’nde görebiliriz. CHS’nin siyasal partileri değil siyasal liderleri öne çıkarıcı işleyişi düşünüldüğünde, bu, bir ülke için, hem ciddi risk, hem süreğen istikrarsızlık demektir. Temelde buna dikkat çekilmek istenmiştir. Onun içindir ki, CHS’nin bugüne kadarki uygulaması ortada duruyor iken, Sayın Bahçeli nasıl oluyor da “Türk Milletinin geleceğini” CHS’nde görüyor anlamış değilim. Sayın Bahçeli, “ulusal gücü” ve “ulusal gücü besleyen” unsurları bilebilecek bilgi ve birikime sahip bir isim olmasına rağmen, hepsi ulusal güç açısından anlamlı olan ve CHS ile uygulamada öne çıkmış bulunan toplumdaki ayrışmayı, devlete olan olumlu bakıştaki erimeyi, yargıya duyulan artan güvensizliği, ekonomideki gerilemeyi, dış politikadaki dışlanmayı görmüyor, diyor ki CHS ile yola devam etmek, “Türkiye’nin gücüne güç katmaktır”!…

Sayın Bahçeli, Anayasamız ile güvence altına alınmış Cumhuriyetin temel nitelikleri, millî ve üniter devlet yapımız, Türk millî kimliği, Atatürk, demokratik rejim ve temel insan hakları gibi değerler yeni sistemin kırmızı çizgilerdir diyor ama, CHS’nin “herkesten hesap soran ama, kendisi kimseye hesap vermeyen” bir siyaset anlayışını yansıtan “tek adam yönetiminde” ya da “parti devletinde” bu kırmızı çizgileri korumadaki güçlüğü, bunun ülke için nasıl bir tehlike olduğunu görmüyor. CHS’nin Türkiye’de uygulandığı bir sırada Sayın Bahçeli’nin (MHP’nin) “kırmızı çizgilerimiz” dediği değerler, sistemli bir şekilde hedef alınmıyor mu, aşındırılmıyor mu, yıpratılımıyor mu? Çelişki müthiş!…

İfadelerinden öyle anlaşılıyor ki, Sayın Bahçeli, CHS’nin bugüne kadar olan uygulamasından memnun; Türkiye’nin, “karanlığa” değil, “aydınlığa” yürüdüğünü düşünüyor…

Ama ben, CHS’nin bugüne kadarki uygulamasından bu sonucu çıkaramıyorum.

Üzülerek ifade edeyim ki, Sayın Bahçeli’nin CHS’ni bu denli sahiplenişi, CHS’ne ilişkin mevcut ısrarlı duruşu, bana anlaşılır gelmemektedir.

Hiç şüphesiz, Sayın Bahçeli “şahsen” CHS’ne yaklaşımında özgürdür.

Ancak Sayın Bahçeli, MHP’nin Genel Başkanı, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in bir parçasıdır ve bu nedenle yaklaşımı kendisi ile sınırlı kalamamaktadır. MHP’yi, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’i de bağlamaktadır.

Sorun ya da sıkıntı da buradadır.

VI. Sayın Bahçeli, (i) CHS’nin bugüne kadar olan 30 ayı aşkın uygulamasının (ii) konuya ilişkin akademik çalışmalar (ilgili dokirin) ile birlikte mütalaa edilmesinden üretilmiş şu hususları görmelidir:[ii]

a. Her şeyden önce, doktrinde, hem “başkanlık sistemlerinin” uzun vadeli siyasal istikrarı sağlamada işe yaradıklarına dair iddiaları besleyen kesin veriler bulunmamaktadır, hem de “parlamenter sistemlerin” her zaman güçsüz ve istikrarsız hükümetlere yol açtığı iddiaları abartılı bulunmaktadır. Yine doktrinde kabul gören bir diğer görüş de, parti sisteminin aşırı derecede parçalanmış ve ideolojik bakımdan kutuplaşmış bir siyasal sistemde, başkanlık sisteminin de, parlamenter sistemin de, istikrarlı, yönetilebilir ve de etkili bir demokrasiye imkân vermeyeceğidir. Yani CHS’nin Türkiye’nin sorunlarını çözebileceğini beklemek, bu amaçla anayasada yeni bir değişikliğe giderek CHS’ni “güçlendirmek” doğru değildir. Çözüm yanlış yerde aranmaktadır.

b. CHS, bugüne kadarki uygulamasından da çıkarılabileceği üzere, esnekliği-hoşgörüyü dışlayan, katı bir yönetim anlayışına yol vermektedir ki; bu, doktrinde de işaret edilen bir husustur. Bu durum, demokrasi ve siyasal istikrar açısından olduğu kadar, ülkenin rahata ve huzura kavuşması açısından da önemlidir. Dünyada örneği olmamasına ve ilk defa Türkiye’de uygulanıyor olmasına rağmen, ısrarla, CHS’nin, hükümet istikrarını sağlayıcı işlevine işaret ediliyor, bu öne çıkarılıyor. Ancak hükümet istikrarı açısından CHS’ne bakanlar, yasamada ve yürütmede farklı partilerin olacağı, her iki gücün de doğrudan halk tarafından seçilmesi nedeniyle “çifte meşruiyet” iddiasının ortaya çıkacağı, asla zayıf görülemeyecek muhtemel durumu ne hikmetse görmüyor. Yani CHS’nin “hükümet istikrarı” sağlayacağı görüşü, henüz geçerliliği ve güvenilirliği olan bir görüş değildir. Ayrıca CHS için ısrarla “hükümet istikrarı”na işaret edenler şu soruyu da tezekkür etmelidirler: ülke için, “hükümet istikrarı” mı, yoksa “siyasal istikrar” mı önemli? “Hükümet istikrar”ının olduğu bir ülke, pekâlâ “siyasal istikrarsızlığa” sürüklenebilir. Bu, CHS’nin Türkiye’de bugüne kadar uygulaması ışığında, oldukça kuvvetli bir ihtimal olarak görülmektedir. Hükümet istikrarı var ama, siyasal istikrar yok!… Lütfen, “siyasal istikrarsızlığın” (i) bir ülke için politik, ekonomik ve askeri açılardan ne anlama gelebileceğini, (ii) bunun bir ülkenin ulusal gücünü nasıl etkileyebileceğini, (iii) hatta bir ülkenin çökmesine yol açma potansiyelinin bulunup bulunmadığını bir düşününüz.

c. CHS, her ikisi de doğrudan halk tarafından seçildiği için “meşruiyet-millet iradesi” söylemi üzerinden, farklı partilerin kontrolündeki yasama ile yürütmeyi karşı karşıya getirme potansiyeli yüksek olan bir sistemdir. Bugün, yasama da, yürütme de, AKP’nin kontrolündedir. Sayın Erdoğan, AKP Genel Başkanı sıfatıyla yasamayı, Cumhurbaşkanı sıfatıyla yürütmeyi kontrol etmektedir. Bir sorun çıkmıyor olabilir. Ancak yarın yasamada ve yürütmede farklı partiler olduğunda, her ikisi de doğrudan halk tarafından seçildiği için, Türkiye, bir “çift başlılık” sorunu ile karşı karşıya kalabilecek; Türkiye için, “milli irade”nin kimde “tecelli ettiği” tartışmasının öne çıkacağı “sistemsel” bir sorun (siyasal istikrarsızlık sorunu) gündeme gelebilecektir. Böyle bir tabloda, CHS’nin, “hükümet istikrarını” sağlayamayacağı, sağlasa bile bunun bir değerinin olmayacağı açıktır. Çünkü CHS ile bozulmuş olacak “siyasal istikrar”, ülkenin genel sistemini derinden olumsuz olarak etkileyecektir. Yani ülke, CHS üzerinden, kaldırmakta ciddi şekilde zorlanacağı bir siyasal istikrarsızlık ile karşı karşıya kalabilecektir.

d. Şunu görmek gerekir: CHS’nde, “kazanan taraf” bir dahaki seçime kadar her şeyi alıyor, “kaybeden tarafa” da bir dahaki seçime kadar beklemek dışında bir seçenek-imkan kalmıyor. Bu çok önemlidir. Eğer demokrasinin gereklerinden “yönetime katılma” ve “hesap verebilirlik, açıklık, şeffaflık” ilkeleri ile, siyasetin “kaynak/imkân yaratma, temin ve tahsis” işlevi hatırlanır ise; CHS, demokrasinin geleceğini riske eden, ülkede rahat ve huzuru bozma potansiyeli yüksek olan bir sistem olmaktadır. Çünkü CHS, ülkede kutuplaşmayı-ayrışmayı, temsilde adaletsizliği, yönetimde kişiselliği, dolayısıyla keyfiliği besleyen bir sistemdir. Bu, CHS’nin Türkiye’deki bugüne kadar olan uygulamasından da çıkarılabiliyor. CHS üzerinden ortaya çıkan-çıkacak böyle bir tabloda, demokratik kurumların kökleşeceği, demokrasi kültürünün besleneceği, yayılacağı ve yoğunlaşacağı düşünülebilir mi? Siyaset süreci, uzlaştırıcı (bir arada yaşamayı kolaylaştırıcı) işlevi ile değil, kutuplaştırıcı-ayrıştırıcı işlevi ile kendisini gösterecektir. Nitekim bugün Türkiye’de görülen de budur.

e. CHS, siyasal partilerin işlevlerini ve etkilerini aşındıran, onları zayıflatan ve siyasal iktidarın kişiselleşme eğilimine yol veren, dolayısıyla zayıf ve kırılgan demokrasileri beraberinde getiren bir sistemdir. Teknik olarak, CHS’nin, çok partili bir siyasal yaşam ile çok fazla bağdaşmayacağı kabul ediliyor. İnsanın aklına, CHS ile yönetilirken Türkiye’de son dönemde arka arkaya kurulan siyasal partiler geliyor. “Siyasal partiler enflasyonu”!… CHS’nin işlevsel olmayışı, CHS ile “hükümet istikrarı” sağlayalım derken ülkenin ciddi bir “siyasal istikrarsızlığa” sürüklenişi ya da CHS’nin kişisel siyasal hırslar için kullanılması akla gelmiyor mu?

f. Şu çok açık: “siyasal istikrar” olmadan, “hükümet istikrarı”nın bir değeri olmaz. Türkiye’nin önceliği, “siyasal istikrarı” yakalamak olmalıdır. Türkiye’nin asıl sorunu da budur. Siyasal istikrar, ister istemez “hükümet istikrarı”nı beraberinde getirecektir. Bu siyasal istikrarın doğasında saklı olan bir husustur. Ancak aynı şeyi “hükümet istikrarı” için söylemek zordur. Yani hükümet istikrarının, siyasal istikrarı beraberinde getirmesi çok uzak ya da çok zayıf bir ihtimaldir, çok özel koşullarda belki… Bugüne kadarki uygulamaya bakıldığında, CHS’nin, olan hukuka rağmen, TBMM’ne, siyasal partilere, yargıya, sivil toplum kuruluşlarına hesap verme sorumluluğuna ilgisiz-sırtı dönük bir siyasal iktidar anlayışına yol vermiş olduğu görülüyor mu, görülmüyor mu? CHS’nin bugüne kadarki uygulamasında, halktan toplanan kaynakların, halk adına yerinde, etkin ve verimli kullanılıp kullanılmadığını denetleyen kurumlara hesap verme sorumluluğu duyulmadan plansız-programsız olarak harcandığına dair haberler her gün medyada yer alıyor mu, almıyor mu? CHS üzerinden “hükümet istikrar”ının söz edildiği böyle bir tabloda, “siyasal istikrar”dan söz edilebilir mi, Türkiye’nin bir geleceği olabilir mi? CHS ile Türkiye, içeride de, dışarıda da, maceradan maceraya koşan bir ülke olmaktan kendisini kurtaramayacaktır.

g. CHS, her şeyden evvel yaygın ve yoğun demokratik olgunluğa sahip, uzlaşma kültürünün öne çıkmış olduğu, çoğulculuğa saygılı, bunu özümsemiş, bir toplumsal ve siyasal alt yapının varlığını gerektirir. Gerek içeriden, gerekse dışarıdan yükselen sesler, Türkiye’nin, CHS’nin gerektirdiği bu niteliklerden uzak olduğuna işaret etmektedir. Yaygın ve yoğun demokratik olgunluktan oldukça uzak bir toplumsal ve siyasal alt yapı üzerinde, Cumhurbaşkanı’nın doğrudan halk tarafından seçilmiş olmasının Cumhurbaşkanı’nda yol açtığı-açacağı “güç algısı”nın farkında olmak gerekir diye düşünüyorum. CHS ile Türkiye’nin bugün gelmiş olduğu nokta, bu algı ışığında da görülmelidir.

Peki, bütün bunların hepsinden ne çıkarıyorum? Şunu çıkarıyorum: Türkiye’nin sorunu, anayasaya dayalı sistemden çok, demokratik olgunluk-siyasal kültür seviyesinin düşüklüğünden, çoğulculuğun özümsenememiş olmasından ve siyasal partiler sisteminden kaynaklanan bir sorundur. Bir de, böyle bir toplumsal ve siyasal alt yapının içinden çıkmış siyasal liderlerin nefislerine hâkim olamayıp iktidarlarını sürdürme özlemleri var. Onun içindir ki, Türkiye’nin yaşadığı ve karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümünü, anayasa değişikliğinde ya da yeni bir anayasada değil, bunlarda aramak gerekir.

VII. Sayın Bahçeli’nin CHS’ne ilişkin açıklamaları ve buna ilişkin değerlendirmeler ışığında, MHP’ye ve Türkiye’de milliyetçiliğin geleceğine baktığımızda ne görüyoruz? Gelin, şimdi de buna bir bakalım.

a. MHP’nin kendisine ait, kamuya açık, resmi-bağlayıcı belgelere göre, MHP; ilkeli, seviyeli ve temiz siyaset yapılmasını, demokratik olgunluk ve uzlaşı kültürünün egemen kılınmasını, Türkiye’nin milli ve manevi değerlerini ortak payda kabul eden bir siyaset anlayışının hâkim kılınması için çaba harcanacağını; hukukla sorunlu, milletin ortak değerleriyle kavgalı, Cumhuriyetin temel nitelikleriyle çatışan, gerginlikten beslenen, bir siyaset anlayışının ret edileceğini; Türkiye’yi, teslimiyetten saygınlığa, yoksulluktan refaha, yozlaşmadan temiz topluma, zulmetten adalete ve karanlıktan aydınlığa kavuşturulmasını, öngören bir partidir.

MHP, milliyetçi bir partidir. Milliyetçiliği demokrasi ile iç içe geçmiş olarak içselleştirmiştir, içselleştirmiş olarak savunur.

MHP, farklılıkları millî hayatımızın zenginliği olarak gören, farklılıklara hukukun çizdiği sınırlara bağlı kalarak hoşgörü, adalet ve özgürlük anlayışı ile yaklaşan, bu suretle kendisini farklı görenlerle iş birliği içerisinde ortak hedeflere yürümeyi öngören ve bunu Türkiye’nin millî birlik ve bütünlüğünün teminatı sayan bir partidir.

MHP, Türk Milleti’nin bağrından çıkmış ve Türk Milleti’nin vicdanında saygın bir yere sahip, mazisi şan ve şerefle dolu, iki bin yıldan fazla bir tarihi olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin saygınlığına önem ve değer veren, büyük ve güçlü Türkiye için “güçlü Ordu”ya ihtiyaç olduğu bilincine sahip bir partidir.

MHP, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Milli Mücadele’yi, Cumhuriyet’i içtenlikle sahiplenen bir partidir.

MHP, laiklikten yana bir partidir.  Laikliği, vatandaşların inançlarını yok saymadan barış ve huzur içinde bir arada yaşamayı mümkün kılan bir olgu olarak görür. Daha açık bir ifade ile, laikliği,  hem çağdaşlaşmanın, hem millî birlik ve bütünlüğün, hem de din ve vicdan özgürlüğünün bir güvencesi olarak kabul eder. Devlet düzeninin, din ve vicdan özgürlüğünü içerdiği ölçüde laik ve demokratik olacağına inanır.

MHP, 21. yüzyılın “Türk asrı” olacağına inanan ve buna resmi belgelerinde yer vermiş bir partidir.

b. MHP’ye göre, milliyetçilik, Türk Milletinin, çağın güçlü ve itibarlı toplumlarından biri olarak milletler camiasının en ileri safında yer almasından yana olma ve bunun gerektirdiği sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmeler sağlama peşinde koşmak demektir. Bu, her şeyden önce, sağlam fikrî temelleri gerektirir, Türk Milletine mensubiyet bilincini geliştirmeyi öngörür. Milliyetçiliğin bunlardan güç ve ilham alabilmesi için, bunlara önem ve öncelik verilmesi gerekir. Milliyetçiliğin ayrılmaz parçalarından biri de, “Türk toplumculuğu”dur. Türk toplumculuğu, Türk Milletinin asırların imbiğinden süzülerek gelmiş kültürünün ürünü olan “millî duruştan” beslenen bir olgudur.

c. MHP’ye göre, Milli Ülkü sahibi olma-Ülkücülük, Türk Milleti için ulaşılması arzu edilen şeyi ya da edinilmiş amacı ifade eden; bunun için, Türk Devletine ve Türk Milletine hizmet aşkıyla çok çalışmayı, feragati ve fedakârlığı gerektiren bir olgudur. Türk Milletinin birlik duygusunu, her vasıta ile, sürekli olarak ve yücelterek beslemek ve geliştirmek demektir. “Turan”, bu ülkünün en ileri aşamasını teşkil eder.

MHP ve MHP açısından milliyetçilik, Milli Ülkü sahibi olma-Ülkücülük, özetle bu…

VIII. Sayın Bahçeli’nin CHS’ne ilişkin yaklaşımı; bu çalışmada belirtilen hususlar ışığında, MHP’nin “resmi-bağlayıcı” konumlanması ile, milliyetçilik ile, Milli Ülkü sahibi olma-Ülkücülük ile örtüşmemektedir. Ciddi çelişki söz konusudur.

Hiç şüphesiz Sayın Bahçeli’nin CHS’ne ilişkin “şahsi” yaklaşımına, saygı duymanın dışında, diyecek sözüm olmaz, olamaz.

Ancak Sayın Bahçeli’nin CHS’ne ilişkin yaklaşımı, MHP’yi bağlamakta, Milliyetçi-Ülkücü Hareketi derinden etkilemektedir. MHP’nin erimekte olduğu, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in savrulmakta olduğu zaten açıktır, herkes bunu görüyor. Hal böyle iken, Sayın Bahçeli’nin CHS’ni sahiplenip savunması, bu durumu daha ileriye taşıyacak, daha da kötü yapacaktır. Bu sahiplenişin ve savunmanın sonu, MHP’nin ve Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in “esâmesinin okunmaması” olacaktır.

Ne yazık ki, Sayın Bahçeli’nin CHS’ne ilişkin yaklaşımı, sadece MHP’yi ve Milliyetçi-Ülkücü Hareketi olumsuz etkilemiyor, ülkeyi de olumsuz etkiliyor. Eğer MHP bu ülke için “son kale” olarak görülüyorsa, Sayın Bahçeli’nin CHS’ne verdiği destek, bilinsin ki, önce “bu kalenin” esâmesinin okunmamasına yol açacak, sonra da bu ülkeye yönelik emel sahiplerine aradıkları imkânı ve fırsatı verecektir.

CHS’nde Türkiye’nin geleceği yoktur.

CHS’nin bugüne kadarki uygulaması ile, içeride ve dışarıda öne çıkmış gözüken “Sünni siyasal İslam”dan hareketle, Türkiye’nin CHS ile geleceği yerin, bugün itibarıyla, “Sünni” karakteri belirgin bir “İslam Cumhuriyeti” olacağını düşünüyorum.

“Milli duruş”, sadece Milliyetçi-Ülkücü Hareket ve MHP için değil, bu ülke için çok önemli… Onun içindir ki, “milli duruş”un sulandırılmasına ve istismarına yol vermenin, hele “Milli duruş”tan geçinmenin, bana göre, vebali çok ağırdır.

Sayın Bahçeli, CHS bağlamında nerede durduğunu, durup iyice bir düşünmelidir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir vatandaşı, büyük Türk Milleti’nin bir ferdi ve Atatürk Milliyetçisi bir Türk aydını olarak, istedim ki, sorumluluğumu yerine getireyim, tarihe not düşeyim.

Ne mutlu Türk’üm diyene!.

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk

Ankara, 12 Şubat 2021

[i] Bu bölümde yer verilen hususlar, Sayın Bahçeli’nin, Türkgün Gazetesi’nin 13 ve 14 Ocak 2021 tarihli nüshalarının 8. ve 9. sayfaları ile  https://odatv4.com/mhpden-ruh-sagligi-kanunu-teklifi-13012139.html (14.1.21) adresinde geçen açıklamalarından derlenmiştir.

[ii] Belirtilen hususlar için şu kaynaklardan istifade edilmiştir. Sayın Prof. Dr. Serap Yazıcı’nın “Başkanlık Sistemleri: Türkiye İçin Bir Değerlendirme” başlıklı makalesi (bkz.: Başkanlık Sistemi, TBB; Ankara, 2005, s.125-142; Sayın Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’nun “Başkanlık Rejimi: Türkiye’nin Diktatörlük Tehdidiyle Sınavı” başlıklı makalesi, age, s. 13-29; Sayın Prof. Dr. Erdal Onar’ın, “Türkiye’nin Başkanlık veya Yarı Başkanlık Sistemine Geçmesi Düşünülmeli midir?” başlıklı makalesi, age., s.71-104.; Sayın Prof. Dr. Ergun Özbudun’un “Başkanlık Sistemi Tartışmaları”, age. S. 105-111; Sayın Prof. Dr. İlter Turan’ın “Başkanlık Sistemi Sevdası: Zayıf Temelli Bir Özlem”, age., s.113-124.


DUYURU

Uluslararası politikaya ve bu bağlamda Türkiye’ye ilişkin güncel gelişmeleri konu edinen yorum, değerlendirme ve analizlerin web sayfasına konulmasında (yüklenmesinde) her seferinde sorun yaşanmakta ve maalesef  bu sorun aşılamamaktadır. Bu durum muvacehesinde, web sayfasına güncel yorum, değerlendirme ve analiz yüklenilmesi ile uğraşmak yerine, bunların linkedin üzerinden yayınlanması yoluna gidilmiştir. Arzu eden takipçiler, linkedin üzerinden Prof. Dr.

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA, GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI MESAJI

  19 Mayıs 1919, büyük Türk Milleti’nin vatan topraklarını düşman çizmeleri altında çiğnenmekten kurtarma ve özgür- bağımsız yaşama iradesini dışa vurduğu, bugün vatandaşı olmakla iftihar ettiğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasına giden yolda, bir başlangıçtır, bir işaret fişeğidir. Hatırlayınız… Ülke, Kasım 1918’den beri,  emperyalistlerin ve onların maşası olan devletlerin işgali altındadır. İşgalciler, Anadolu’yu “teslim almak” için,

DEPREM BÖLGESİNE DÂHİL İLLER ÜZERİNDEN CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ SONUÇLARI…

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk YSK tarafından yapılan açıklamaya göre; 14 Mayıs’ta gerçekleşen cumhurbaşkanı seçiminde adaylardan hiç biri % 50’nin üzerine çıkamadı ve bu nedenle, 28 Mayıs’ta, 14 Mayıs’taki ilk tur seçimde en çok oyu alan iki adayın (Sayın Erdoğan’ın ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun) yarışacağı ikinci tur seçime gidilecek… 14 Mayıs’taki cumhurbaşkanı seçiminin kesin olmayan sonuçlarına

3 MAYIS TÜRKÇÜLER GÜNÜ MESAJI (DÜNYA TÜRKLERİNİN GÜNÜ MESAJI)

Türk’ün atası Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1923 yılında, Türk Ocakları’nda yaptıkları konuşmada şunları söylemiş: “… Biz milliyet fikirlerini uygulamada çok gecikmiş ve çok ilgisizlik göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle karşılamaya çalışmalıyız. Bilirsiniz ki, milliyet teorisini, millet idealini yok etmeye çalışan teorilerin dünya üzerinde uygulanması, mümkün olamamıştır. Çünkü tarih, olaylar, hadiseler ve gözlemler her

23 NİSAN MESAJI

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı… “Milli” bayramlarımızdan… Başta çocuklarımız olmak üzere, herkese kutlu olsun. Yaşasın 23 Nisan… Yaşasın ulusal/milli egemenlik… Yaşasın ulusal/milli egemenlik üzerine kurulmuş, yükselmiş ve bugünlere gelmiş Türkiye Cumhuriyeti Devleti… Bu vesileyle, büyük Türk Milletinin bir ferdi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir vatandaşı olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal

E-mail: bilgi@ascmer.org

Tel: +90 532 414 48 98

Dükkan
© 2014 Tüm Hakları Saklıdır. Sitedeki yazılar ve analizler kaynak gösterilmeden kullanılamaz.