Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
Geçtiğimiz günlerde, Çin’in İç Moğolistan bölgesinde, Zhurihe Eğitim Üssünde gerçekleşen, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in de katıldığı askeri geçit töreni, Çin Ordusu, Çin’in Orduya yüklediği işlev ve Çin’in geleceği bakımından oldukça anlamlı bulunmuştur. Çin’e ilişkin olarak Türkiye için anlamlı bulunan bir başka husus ta, Çin’in küçük şehirlerinde baş gösteren inşaat patlamasıdır.
Çin, şu anda 2,5 milyonun üzerindeki personel mevcudu ile Dünyanın en kalabalık ordusuna sahiptir. Askeri harcamaları henüz ABD’nin askeri harcamalarının oldukça gerisindedir. Gayri safi yurt içi hasılasının yaklaşık % 1.3’nü askeri harcamalara ayırmaktadır. Bu yüzde düşük görülebilir. Ancak satınalma gücü paritesi itibarıyla, Çin’in, 21 trilyon doların üzerinde, Dünyanın en büyük ekonomisine sahip olduğunu da hatırlamak gerekir.
Zhurihe Eğitim Üssünde gerçekleşen geçit resmine ilişkin fotoğraflarda dikkati çeken husus, askeri geçide katılan birliklerin göze batan disiplini ve askeri teçhizatların niteliği olmuştur. Askerler, yürürken, “halka hizmet et”, partiyi izle”, kazanmak için savaş”, “örgütlü davranışı teşvik et” sloganlarını atmışlardır. Bu sloganlar, Çin’de siyasal gücü elinde bulunduran Komünist Partinin Ordu ve halk üzerindeki otoritesini pekiştirmeyi, dolaysıyla Komünist Partinin mutlak iktidarını öngören sloganlardır. Ordunun Komünist Partiyi dinlemesi ve Komünist Partinin işaret ettiği yere yürümesi, hiç şüphesiz Parti üzerinden Pekin’i güçlü kılacak ve Çin’i uluslararası politikada -bugüne göre- daha çok öne çıkaracaktır.
Askeri geçit töreninde yapılan konuşmalarda, Çin Ordusu, Çin’in yenilenmesi ile ilişkilendirilmiş; konuşmalardan, Çin Ordusuna, böyle bir işlevin yüklenmiş olduğu anlamı çıkarılmıştır. Esasen Çin’in yenilenme süreci, yaklaşık 15 yıldır devam eden, özellikle ve öncelikle kendisini ekonomi alanında göstermiş bir süreçtir. Çin, ekonomide, “devlet kapitalizmi” ya da “üçüncü yol” olarak tanımlanabilecek bir yol üzerinden Dünyada öne çıkmış; bu öne çıkış, gerek Çin’in iç politikasında, gerekse uluslararası politikada da ifadesini bulmuştur. Pekin’in Çin halkının gözündeki değeri arttığı gibi, bir özgüven kazanımı ve daha çok dışa açılım baş göstermiştir. Pekin, geniş ülkesini ve kalabalık nüfusunu yönetmede güçlenmiş; bu, etnik/dinsel temelli birçok sorunla karşı karşıya bulunan Çin’in ülke ve ulus bütünlüğünü pekiştirmesine hizmet etmiştir. Uluslararası politikada ise, Çin, ABD karşısında yeni bir kutup olarak görülmeye, dolayısıyla çekici bulunmaya başlanmıştır.
Hal böyle iken, Ordunun Çin’in yenilenmesi ile ilişkilendirilmesi ya da Orduya böyle bir işlevin yüklenmesi, oldukça anlamalı ve önemlidir. Çünkü Ordu, Çin’in yenilenme sürecine güç katacak ve bu sürecin önünü açacaktır. Tıpkı ABD’de olduğu gibi, Çin Ordusu; bu suretle, bir taraftan Çin’in dış ticaretinin güven içinde sürdürülmesine, Çin’e pazar yaratılmasına ve Çin’in hammadde ihtiyacının karşılanmasına aracılık etmiş; diğer taraftan da caydırıcılık ve cazibe üzerinden Çin’in politik hedeflerine ulaşmasına katkı sunmuş olacaktır.
Yukarıda belirtilen hususlar ışığında; Çin Ordusunun, personel mevcudunun azaltılması, teknolojik olarak yenilenmesi, çevik ve teknolojik açıdan yetkin bir yapıya kavuşturulması, bu suretle tehditlere (risklere) karşılık verme imkân ve kabiliyetinin yükseltilmesi, bu suretle gücünü münhasıran asker sayısından almayacak bir ordunun ortaya çıkarılması, son derece önemlidir ve hiç şüphesiz Çin’in yenilenmesine güç ve hız katacaktır.
Bu noktada, Çin Ordusu ile ilgili söz konusu etkinliğin ve konuşmaların yapıldığı yer dikkate alındığında, Pekin Yönetiminin Orduya yüklediği söz konusu işlevin esasen uygulamada olduğu da anlaşılmaktadır. Çünkü İç Moğolistan, Çin’de, etnik temelli ayrılıkçı hareketin yaşandığı, sorunlu bir coğrafyadır. Zhurihe Eğitim Üssünün İç Moğolistan’da olması ve bu üste gerçekleşen geçit resmi ve yapılan konuşmalar, muhatapları için, güçlü bir mesaj niteliğindedir.
Çin yenilenmesinin Ordu üzerinden güçlendirilmesi ve hızlandırılması, hiç şüphesiz Çin’in hedeflerine ulaşmasına hizmet edecektir. Bugün itibarıyla Çin’in askeri gücünün ekonomik gücünün gerisinde kaldığı ve bu durumun Çin’in izlemekte olduğu dış politikaya yansıdığı (etkilediği) çıkış noktası alındığında, Çin’in ekonomik gücüne denk düşecek bir askeri güce erişmesi, bize göre, Çin’in dış politikaya ilişkin mevcut anlayış ve uygulamasında değişikliğe yol açacaktır. Bu değişiklik de, en çok hâlihazırda Çin ile karşı karşıya olan veya görünür gelecekte Çin ile karşı karşıya gelmesi ihtimal dâhilinde görülen ülkeleri etkileyecektir. Böyle bakınca, son dönemde küresel ölçekte ve dikkat çekici bir şekilde artmış gözüken askeri harcamalar akla gelmektedir. Özellikle Rusya’nın, Hindistan’ın ve ABD’nin artan askeri harcamaları dikkati çekmektedir. Ayrıca bölgesel olduğu kabul edilen sorunlarda son dönemde bir hareketlilik de görülmektedir ki; bunun da, dolaylı yoldan, orta ve uzun vadede, yine Çin’deki yenilenme ile ilişkilendirilebileceği düşünülmektedir.
Bu noktada, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Pekin ziyareti ve bu ziyarette ilişkin olarak uluslararası medyada geçen haberler akla gelmektedir. Bu haberlerde, Türkiye ile Çin’in güvenlik konusunda işbirliğine gitme sözünü verdikleri geçmektedir. Ankara adına böyle bir sözün verilmesi, Türkiye’nin dış politikadaki olumsuz mevcut durumu ile açıklanabileceği gibi, Çin’deki yenilenme ve bu yenilenmeye bağlı beklenti ile de açıklanabilir diye düşünülmektedir.
Politik, ekonomik ve güvenlik ilişkileri biri birlerini etkileyen ilişkilerdir. Şu veya bu şekilde, birindeki bir adım ya diğer ilişkileri etkiler ya da diğer ilişkilerin önünü açar, buna hizmet eder. Karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Bu noktada, Türkiye açısından dikkati çeken husus, Çin’in kalabalık nüfusu ve küçük şehirlerinde baş gösteren inşaat patlaması, yoğun inşaat faaliyetleridir. Türkiye, bugün itibarıyla, inşaat sektörüne adeta “doymuş” bir ülkedir. En azından bize öyle gözükmektedir. 15 yıla yakın bir süredir Türkiye’de yoğun olarak yaşanan inşaat faaliyetleri, “mekteplilerin” yanında “alaylı” çok sayıda müteahhidi ortaya çıkarmıştır. Ankara, Türkiye’nin inşaat sektöründeki mevcut potansiyeli Çin’de değerlendirmeyi düşünmeli; inşaat sektörünü Türkiye’de “zorlamak” yerine, bu sektöre Çin’de pazar yaratmayı öngören projelere yönelmelidir. Bu tür projeler, doğası (aralarındaki doğal etkileşim) gereği, gözüken ekonomik boyutlarının yanında, politik ve güvenlik boyutlarına da sahip projeler olacaktır. Yani Çin ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesi, hiç şüphesiz iki ülke arasında politik ve güvenlik (askeri) ilişkilerin gelişmesine, Türk Diplomasisinin elinin güçlenmesine de, hizmet edecektir.
osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 05 Ağustos 2017.