ASYA’DAN GÜNCEL GELİŞMELER VE KISA YORUMLAR

19 Ekim 2016

1. Musul operasyonun başlaması ile birlikte, IŞİD saflarında çarpışan yabancı savaşçıların evlerine dönme ihtimalinin belirmesi, savaşçıların vatandaşı oldukları ülkelerde endişeye yol açmıştır. Bu ülkelerden biri de Malezya’dır. Malezya, IŞİD saflarından ayrılıp ülkelerine geri dönmeleri beklenen ve sayılarının 100 civarında olduğu tahmin edilen Malezyalı savaşçılar için, havaalanları da dahil sınır güvenliği önlemlerini artırdığını ve istihbarat çalışmalarını yoğunlaştırdığını açıklamıştır. Malezya Hükümeti, geçtiğimiz Ağustos (2016) ayında da, IŞİD saflarında savaştığını belirlediği kendi vatandaşı olan 70 kadar kişinin pasaportlarını iptal etmişti. Musul’da sayılarının 4-8 bin arasında olduğu tahmin edilen yabancı savaşçıların IŞİD saflarında savaşmakta olduğu düşünüldüğünde, bunların ülkelerine dönmelerina bağlı olarak, Musul’da devam eden operasyonun Musul ile sınırlı kalmayacağı, geri dönenlerin bulundukları ülkelerde IŞİD’a dışarıdan destek vermek için eylemde bulunabilecekleri ihtimali öne çıkmakatdır. Bu ihtimal nedeniyle, Musul’da IŞİD saflarında savaşan vatandaşları olan ülkeler (muhtemelen bu ülkelere Türkiye de dahildir), tıpkı Malezya gibi, endişe içinde olacaklardır. Çünkü Musul operasyonu ile eş zamanlı ve ilişkilendirilmiş olarak, IŞİD mahreçli ciddi terör eylemlerinin gerçekleşmesi zayıf bir ihtimal olarak görülmemektedir. Bir dönem İran’a uygulanan yaptırımlar, Afganistan ve Irak işgalleri ile, BOP ve Arap Baharı üzerinden kendisini gösteren asimetrik mücadelenin bugün geldiği nokta şöyle bir düşünüldüğünde; Musul’da karşısında yer alan güçlere bakarak, IŞİD’ın da etkili bir asimetrik mücadeleye girişebileceğini ve üçüncü ülkelerdeki IŞİD eylemlerinin de bunun bir tezahürü olacağını söylemek mümkündür.

2. Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, 17 Ekim 2016 Pazartesi başlayan hafta içinde Çin’i ziyaret edecektir. Duterte, ziyarete ilişkin olarak basına yaptığı açıklamada, bu ziyaretin iki ülke arasındaki ilişkilerde dönüm noktası olacağını, ziyaret sırasında Güney Çin Denizi anlaşmazlığının öne çıkacağını, ancak Filipinler’in Lahey’deki Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nden çıkan karardan dönmeyeceğini, duruşunu sürdüreceğini ve bu anlaşmazlık konusunda hiç bir pazarlık olmayacağını ifade etmiş, hatta bunların sözünü vermiştir. Duterte’nin Çin ziyaretinin, 30 Haziran 2016’da göreve geldikten hemen sonra başlayan ABD karşıtı söylemlerinin yoğunlaştığı bir sırada gerçekleşecek olması, haklı olarak, içeride, Filipinler’in Güney Çin Denizi anlaşmazlığındaki duruşunun değişebileceği algısını ve endişesini doğurmuştu. Duterte’nin açıklamalarının; içerdieki bu algıyı dağıtma, Çin’e yapacağı ziyarete ilişkin olarak Filipinler kamouoyunun desteğini arkasına alma, Pekin Yönetimine duruşunu belli etme, bir anlamda ikili görüşmelerin sınırını çizme amaçlarını taşıdğı ileri sürülebilir. Ancak Filipinler’in Cumhurbaşkanı olarak Duterte’nin ABD (ve Başkan Obama) ile ilgili olarak söylediklerinin, Filipinler’I Çin ile yakınlaşmaya ittiği de bir gerçektir. Duterte, ziyareti sırasında, “kemikleşmiş sorunlara” fazla girmeden, ticari bağlar geliştirmeye ağırlık vereceğini açıklamış olsa da, doğal olarak, söz konusu itişin görüşmelere bir şekilde yansıması beklenecektir. Nitekim bölge uzmanları, ziyaret sırasında, Güney Çin Denizi anlaşmazlığının ciddi şekilde gündeme gelmesinin kaçınılmaz olacağı yolunda değerlendirmelerde bulunmaktadır. Diplomasinin bilinen kuralları, Çin’in dış politika anlayış ve uygulması ile Duterte’nin ziyaret öncesi açıklamaları çıkış noktası olarak alındığında, Pekin Yönetiminin ziyaret sırasında doğrudan ve ısrarla “kemikleşmiş” sorunu görüşmeye yönelmesi beklenmeyecektir diye düşünülmektedir. Bununla beraber, ziyaret ile eş zamanlı olarak ortaya çıkabilecek Güney Çin Denizi anlaşmazlığı ile bağlantılı yeni bir gelişmenin, tarafları doğal olarak bu konuya odaklanmaya iteceğini unutmamak gerekir.

3. ABD’nin Çin’e yönelik politikası için önce “kritik” nitelemesi yapılıyor, değilse ABD’ye denizaşırı meydan okumaların söz konusu olacağı ifade ediliyor. Çin’in, ABD’ye karşı, tutarlı ve etkili politikalar üzerinden ciddi şekilde meydan okuduğu; “çoklu” ve “tutarlı” çıkarlar konusuna eğilmenin bu bağlamda ABD için bir çözüm yolu olarak öne çıktığı ileri sürülmektedir. Çin’in, küresel ekonomide ve ticarette iyi bir yerinin olduğuna, uluslararası örgütlerde önemli ve yapıcı bir rol oynamaya başladığına, bununla beraber uluslararası sisteme bağlılık konusunda eksiklikleri olduğuna dikkat çekilmektedir. Çin ile ilgili olarak ABD’nin önünde üç seçeneğin bulunduğu belirtilmeketdir. Bunlar, (I) uzlaşma ya da uyuşma; (ii) çevreleme, çatışma ya da engellenmemiş stratejik rekabet, (iii) bölgesel çözümlerle eşleştirilmiş olarak küresel işbirliğidir. Bunlardan üçüncü yolun, ABD’nin mevcut durumuna en uygun seçenek olduğu; iklim değişikliği ve İran’ın nükleer programı (P5+1 görüşmeleri) konularında sergilenen işbirliğinin bunun mümkün olabileceğine işaret ettiği ifade edilmektedir. Üçüncü yolun, ABD’yi, Çin’in kendi bölgesindeki işbirliği çabalarına karşı uyguladığı baskı ile küresel ölçekte oynayacağı yapıcı rol arasında bir denge sağlamaya iteceği; Çin’in, gelişmekte olan çıkarlarının etkisinde, küresel konularda daha mantıklı bir yaklaşım sergilemesi ve küresel sistemi desteklemesi gerektiği; bu bağlamda, siber güvenlik ve siber yenilikler, yabancı yatırımcıların haklarının korunması, merkez bankalarının koordinasyonu ve fikri mülkiyet haklarının korunması konularında küresel sistemi destekleyebileceği beliritlmiştir. Bize gore ise, ABD’nin, aradan 25 yıl geçmiş olmasına rağmen, 1991 öncesi düşünce kalıplarını terketmekte ağır kalması, koşullardaki değişimi ve kendisinin bu değişimdeki rolünün azalmakta olduğunu görmemesi, üçüncü seçeneğin olabilirliğini azaltmakta ve ikinci üçüncü seçeneği işaret etmektedir.

4. Tayland Kralı Kral Bhumibol Adulyadej, 13 Ekim 2016 Perşembe günü hayatını kaybetti. 88 yaşında hayatını kaybeden Kral, 1946 yılında tahta çıkmıştı. Aralıksız 70 yıl hüküm süren Kral Bhumibol Adulyadej, hastaydı ve yıllardır tedavi görüyordu. Dolayısıyla vefatı kimse için sürpriz olmadı. Tayland Hükümeti, Kral Bhumibol’un vefatı dolayısıyla bir yıllık yas ilan etti. Yerine oğlu, 64 yaşındaki, Veliaht Prens Maha Vajiralongkorn’un geçeceği açıklandı. Ancak Tayland Anayasasına göre, bunun olabilmesi için, Paramento’nun Kral olmak üzere Veliaht Prense çağrı yapması gerekmektedir. Kralın vefatı ile bu çağrının yapılacağı tarih arasındaki süre içerisinde ise, ülkeyi, naip olarak, “Kraliyet Danışma Konseyi” yönetecektir, yönetmektedir. Fakat naipliğin süresi konusunda bir belirsizliğin olduğu ileri sürülmektedir. Tayland halkı, Kral Bhuibol’u, “insan ırkına yardım etmek için nirvanaya ulaşmayı erteleyen kutsal kişi” olarak görmektedir. Oğlunun yaşantısı ile, vefat eden babasının (Kralın) halkın gözündeki bu yeri ile fazla örtüşmemektedir. Bunun, ülke için bir sorun olup olmayacağı önümüzdeki günlerde belli olacaktır. Kral Bhuibol, hüküm sürdüğü sure içerisinde ülkenin yaşadığı birkaç askeri darbe olayındaki yaklaşımı ile de dikkat çekmiş birisidir. Darbelerin yol açtığı siyasi açmazı çözmesi için yargıya çağrıda bulunması bugün hala hatırlanmakatdır. Kral Bhumibol’un vefatı, hiç şüphesiz iç ve dış politikayı etkileyecektir. Tayland, dış politikada özellikle Çin’e oldukça yakın bir duruş sergiliyordu. Çin ile yakın politik, ekonomik ve savunma/askeri bağları bulunmaktadır. Aralarındaki ilişkinin, “güçlü startejik işbirliği ortaklığı (comprehensive strategic cooperative partnership)” olarak tanımlaması, bu yakınlığın derecesine işaret eder. Bu yakınlık/ortaklık nedeniyle, Kralın vefatının en çok Çin’i etkileyeceği düşünülebilirse de, Kralın uzun süredir hasta olmasının ve Tayland’ın değerli jeopolitiğinin, Pekin Yönetimini gerekli önlemleri almaya itmiş olabileceğini varsyamak gerekecektir. Tayland’ın Malaka Boğazı’nı kontrol eden, Bengal Körfezi’nin doğu kıyısındaki (Hindistan’ın karşısındaki) ülkesi, Çin için oldukça önemlidir. Keza Çin’in Tayland ile olan yakın ilişkileri, Güney Çin Denizi anlaşmazlığında karşı karşıya bulunduğu diğer kıyıdaş ülkeler karşısında da Çin’e avantaj sağlamaktadır. İç politikada ise, daha önce ilan edilmiş, takvimi işleyen 2017 Genel Seçimi vardır. Kralın vefatı ve ülkenin yasta olması nedeniyle, ülkede, seçimlerin ertelenebileceği söylentileri ortaya çıkmış; bu söylentiler üzerine, hükümet sözcüsünden, seçimlerin öngörüldüğü şekilde yapılacağı açıklaması gelmiştir. Fakat açıklamada yer alan, “şimdi siyaseti konuşmanın zamanı değil” ifadesi, dikkat çekici bulunmuştur. Çin ve Tayland’ın Çin’e yakın duruşu, Çin’den ve Tayland’ın bu duruşundan rahatsız olan bölge içi ve bölge dışı aktörleri, Kral’ın vefatı ile ortaya çıkan durumdan yararlanmaya itebilir; bunu beklemek gerekir diye düşünülmektedir.

5. Afganistan’da, Taliban militanları, Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Raşid Dostum‘un da içinde bulunduğu konvoya saldırmışlardır. Konvoy Taliban’a karşı operasyon başlatmak için ülkenin kuzeyindeki Faryab vilayetinin Gurmaç ilçesine giderken, Taliban militanlarının yola döşediği bombayı patlattığı; patlamada ve ardından çıkan çatışmada, aralarında üst düzey komutanların da bulunduğu 15 askerin hayatını kaybettiği ve Raşit Dostum’un suikast girişiminden yara almadan kurtulduğu ifade edilmiştir. Olayda, onlarca Taliban militanının öldürüldüğü; bunların arasında, Pakistan ile Özbekistan vatandaşı olanların ve Çeçen militanların da bulunduğu açıklanmıştır. Olayın zamanlaması ilginç bulunmaktadır. Çünkü Taliban ile Afganistan Hükümeti arasındaki görüşmeler, Katar’da, geçtiğimiz Eylül (2016) ayında yeniden başlamış ve sorunlu da olsa devam ediyordu. Olayı, Afganistan’a barış gelmesini istemeyenler ve mevcut durumu çıkarlarına bulunlar ile ilişkilendirmek mümkündür. Afganistan’ın barışı ve istikrarı yakalaması, işgal yıllarının birikimi ve kalabalık nüfusu ile birlikte, bölgede güçlü bir Afganistan doğurabilecektir ki; bunu, Afganistan’ın komşularının isteyebileceği oldukça şüphelidir. Mevcut konjonktürde, Afganistan ve ABD, Pakistan’ın Taliban’a güvenli barınma imkânı (destek) sağladığını ileri sürmekte ve Taliban-Afganisatn görüşmelerinin istenilen mecrada ilerlemesini ve sık sık kesintiye uğramasını Pakistan’a bağlamakatdırlar. Pakistan ise, hakkındaki bu iddaları ret etmektedir. Ayrıca Afganistan ile ilgili bu gelişmeleri daha iyi anlamak bakımından, Pakistan-Çin yakınlaşmasının ve Pakistan’ın, ABD’nin Hindistan ile yakınlaşmasına duyduğu tepkiyi hatırlamak uygun olacaktır. Çin’e yakın duran Pakistan’ın, ABD’nin Afganistan planlarını bozmaya çalıştığı düşünülebilir. Ayrıca Afganistan’ın mevcut durumunun Pakistan’ın işine geldiği de kabul edilebilir. Son bir husus; olayın geçtiği Faryap vilayeti Türkmenistan’a komşu bir coğrafya olmasına rağmen, Raşit Dostum nedeniyle, olayın; önümüzdeki Kasım (2016) ayı başında Özbekistan’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili olup olamayacağı da akla gelmektedir.

6. Hindistan, 8. BRICS Zirvesine ev sahipliği yapmıştır. Hindistan/Gao’da bir araya gelen üye ülkelerin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti) liderleri, çeşitli konularda görüş alış-verişinde bulunmuşlardır. Üye ülkelerin nüfusları, ekonomileri, coğrafi konumları ve uluslararası politikadaki yerleri dikkate alındığında, BRICS’ın küresel dengelerin yönü ve geleceği açısından oldukça önemli bir örtgütlenme olduğu anlaşılacaktır. Aralarında bazı sorunlar olan ülkelerin BRICS çatısı altında bir araya gelebilmiş olmaları, küresel barışın ve istikrarın sürdürülebilmesi açısından oldukça anlamlı bulunmaktadır. Zirvede, Rusya’nın, Suriye krizine ilişkin pozisyonunu ve görüşlerini üye ülkeler ile paylaştığı; uzayın barışçıl amaçlarla kullanılmasına değindiği; kimyasal ve biyolojik terörü yasaklayan uluslararası düzenlemelerin hazırlanmasına destek verdiği ifade edilmiştir. Yine zirvede, Hindistan’ın Rusya’da satın almak istediği S-400 füze savunma sistemine ilişkin anlaşma konusunda bir mutabakata varıldığı ve Hindistan’ın, verdiiği askeri destek ve terörle mücadele konseptlerinin örtüşüyor olması nedeniyle, Rusya’dan övgü ile söz ettiği ileri sürülmüş; iki ülkenin liderleri, yardımadanın en güney ucunda, Kudankulam Nükleer Güç Santralinin temelini birlikte atmışlardır. Rusya, Zirve Bildirisinde, tek taraflı yaptırımların kabul edilemez olduğuna yer verilmesinden memnuniyet duyduğunu açıklamıştır. Zirvenin kapanış serenomisi için liderlere farklı renklerden yelekler verilmesi ve her bir rengin Hint Kültürüne göre ayrı ve özel bir anlamının olması dikkati çekmiştir. Hindistan’ın; (i) ABD ile giderek daha çok kendisini belli eden yakınlaşması, (ii) son birkaç yılda, Kanada ve Avustralya ile nükleer işbirliğine gitmesi, (iii) Avustralya ile Japonya ile olan savunma ve güvenlik bağlarını geliştirmesi ve (iv) Vietnam ile yakınlaşması hatırlandığında, BRICS’ın ne kadar önemli bir örgüt olduğu çok daha iyi anlaşılacaktır diye düşünülmektedir. Çünkü (i) Çin, ABD ile rakebet içindedir. (ii) Hindistan ile Çin arasında devam eden ciddi sorunlar vardır. (iii) Rusya, ABD ile karşı karşıyadır ve Çin ile birlikte hareket ediyor gözükmektedir. Bunlar ortada iken, BRICS Zirvesinde bir araya gelinmesi ve üstelik alış-verişte bulunulabilmesi son derece önemlidir. Üye ülkelerin sahip olduğu nükleer program, bu önemi ayrıca beslemektedir. Uluslararası ilişkiler, herhalde biraz da bu görüntüdür.

7. Yemen açıklarındaki ABD savaş gemilerine füzeli saldırıda bulunulduğu ve gemilerin saldırıya cevap verdiği açıklanmıştır. ABD gemilerinin denizde seyir güvenliğini sağlamak (deniz ticaret yolunu açık tutmak) için bölgede bulunduğu, füze saldırısının amacına ulaşmadığı, ancak ABD savaş gemilerinin füzelerin fırlatıldığı Husilerin kontrolünde olduğu ileri sürülen Hudayda bölgesindeki (Kızıldeniz kıyısında) üç radar tesisini vurduğu açıklanmıştır. Füze saldırısı, geçtiğimiz haftalarda Suudi Arabistan öncülüğündeki Koalisyon Kuvvetlerinin Yemen’e yaptığı ve 150 kişinin hayatını kaybettiği hava saldırılarının ABD destekli olmasına bir tepki olarak yapıldığı ileri sürülmüştür. Ancak ABD yetkilileri, Koalisyon Kuvvetleri ile sadece istihbarat paylaşımında bulundukları ve Yemen’de vurulacak yerlerin ABD tarafından belirlenmediği açıklamasında bulunmuşlardır. Yemen’deki çatışmalar, gerçekte Suudi Arabistan-İran çatışması, bir anlamda da Sünni-Şii çatışması niteliğini taşımaktadır. Geçtiğimiz hafta ciddi kayıplara yol açan hava saldırı sonrasında, İran, lojistik destek gemisi ve muhrip bölgeye göndermiş ve tıpkı ABD gibi İran da deniz seyir güvenliğini sağlamak için bölgede güç bulundurduğunu açıklamıştı. ABD-Suudi Arabistan ilişkileri son dönemde ciddi bir “soğuma” gösterse de; Suudi Arabistan, hala ABD’nin en büyük silah alıcılarından biri olma özelliğini korumaktadır ve Yemen’deki çatışma da bu durumu beslemektedir. Yemen’deki çatışmaya bakarken, Kızıldeniz’in ekonomik, askeri ve politik açıdan taşıdığı yüksek değeri (jeopolitiğini) göz önünde bulundurmak uygun olacaktır.

8. Halen müebbet hapis cezası ile Çin’de hapis olan, Müslüman Uygur Türklerinden, ekonomist İlham Tohti, Martin Ennals Vakfı tarafından, insan hakları ödülüne layık görülmüş; ödülü, kendisi hapiste olduğu için oğlu almıştır. Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesinde, Müslüman Uygur Türkleri ile Han Çinlileri arasında diyalogu ve birlikte yaşamı kolaylaştıracak bir anlayışı geliştirmek için çalışan İlham Tohti; çalışmalarının amacı bu olmasında ve şiddeti ret etmesine rağmen, nefreti teşvik ettiği, bölücülük yaptığı ve terör eylemlerini savunduğu gerekçeleri ile suçlanmış ve 2014 yılında, basına ve uluslararası gözlemcilere kapalı bir şekilde yapılan yargılama sonunda müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. İlham Tohti, 10 küresel insan hakları örgütünün temsilcilerinden oluşan bir jüri tarafıdan “Martin Ennals İnsan Hakları Ödülü”ne layık görülmüştür. Sincan-Uygur Özerk Bölgesi, Müslüman Uygur Türklerinin “ata toprakları”dır. Bu topraklar, hem enerji kaynakları yönünden zengindir, hem de jeopolitiği çok değerlidir. Bölge, Çin’in Batıya açılma yolu üzerindedir ve “Yeni İpek Yolu” ya da “Bir Yol Bir Kuşak” projesinin önemli bir parçasını teşkil eder. Pekin Yönetiminin bu bölgedeki toprak-nüfus dengesini Han Çinlileri lehine değiştirmek istemesi ve Müslüman Uygur Türklerine yönelik bir asimilasyon politikası izlemesi, bölgede tepkiye yol açmış ve ayrılıkçı çabaları beraberinde getirmiştir.

9. Geçtiğimiz günlerde medyaya yansıyan yeni Wikileaks begelerine (e-postalarına) göre; ABD Başkan Adayı Hillary Clinton, Çin’in mevcut Devlet Başkanı Xi Jinping’i önceki Devlet Başkanı Hu Jintao’ya göre daha iyi politikacı buluyormuş; Kasım 2013’e ait olduğu belirtilen bu belgede, Clinton’un, ayrıca Xi Jinping’in Çin Ordusu üzerinde otoritesini pekiştirmesini ve yaptığı reformları da takdir ediyormuş. Medyaya yansıyan bu bilgi, Clinton ve ekibi tarafından, ne yalanlanmış, ne de doğrulanmıştır. Ancak bu olay, Clinton’ın, geçtiğimiz Eylül (2015) ayında, New York’da yapılan BM Kadın Hakları Zirvesi’nde, Xi Jinping’i eleştirmesini ve Xi Jinping için “utanmaz” kelimesini kullanmasını hatırlatmıştır. Belgelerin medyaya sızdırılmasındaki zamanlama dikkati çekmektedir. ABD’de Başkanlık yarışı devam etmektedir ve Hillary Clinton’ın bu yarıştan önde çıkması beklenmektedir. Böyle bakıldığında, yarışın sonucunun bugünden belli olduğu ve Hillary Clinton’a Washington-Pekin ilişkilerinde yeni bir sayfa açması için zemin oluşturulmaya çalışıldığı akla gelmektedir.

10. Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, Türkiye-Körfez İşbirliği Konseyi Toplantısı yapılmış ve toplantıda, bölgesel gelişmelerin ele alındığı ifade edilmiştir. Bu vesileyle, Türkiye’nin, Katar’ın ve Suudi Arabistan’ın Dışişleri Bakanlarının da, ayrıca bir araya gelerek Suriye konusunu ele aldıkları belirtilmiştir. Lozan’da yapılacak Suriye konusundaki zirveden hemen önceye denk geldiği için, üç ülkenin dışişlkeri bakanlarının yaptığı toplantı, konunun tarafların Lozan’daki görüşmelerde izleyecekleri stratejiyi belirleme olduğu değerlendirmesine yol açmıştır. Üç ülkenin dışişleri bakanlarının, IŞİD’ın Suriye’deki ve Irak’taki durumu ve bu bağlamda Musul konusunu da ele aldıklarını ileri sürmek yanlış olmayacaktır.

11. Keşmir sorunu Pakistan ile Hindistan arasındaki tansiyonu yükseltirken, New York’da BM Merkezi önünde gösteri yapan Sihler, Yeni Delhi açısından yeni bir sıkıntı kaynağı olmuştur. Sihler, yaptıkları gösterilerde, iki hususa dikkat çekmişlerdir. Bunlardan birincisi, Keşmir’de Pakistan ile Hinidstan arasında yükselen tansiyon nedeniyle, Pencap’ın savaş alanına dönüşmesinden duydukları endişeyi dile getirmişler, bunu istemedikerlini belirtmişlerdir. Yeni Delhi Yönetiminin, Keşmir’de artan gerilim nedeniyle, Pencap’a askeri yığınak yapmaya başladığını ve sivil halkı bölgeden uzaklaşmaya zorladığını ifade etmişlerdir. İkinci husus da, Pencap ve Keşmir halklarının kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesine müsaade edilmesini ve bu amaçla bir refarundum yapılmasını istemişlerdir. Haritaya bakılırsa; Hindistan’ın Pencap eyaleti ile Pakistan’ın Pencap eyaletinin biri birlerine komşu (bitişik) olduğu, Pencap’ın Pakistan-Hindistan sınır çizgisi ile ikiye bölünmüş olduğu, Pencap’ın kuzey ucunun Keşmir’e açıldığı görülür. Haritadan çıkarılabilecek bir diğer husus da, Keşmir’e komşu olan Tibet’in Pencap’tan fazla uzak olmadığıdır. Yani Keşmir, Tibet ve Pencap sorunları, adeta ortak bir coğrafyanın sorunları gibi görülmekte ve bu haliyle, Çin, Pakistan ve Hindistan arasındaki ilişkilerin daha karmaşık bir mahiyet arz etmesine katkı sunmuş gözükmektedir. Bu bölge, bugün itibarıyla, önümüzdeki dönemde, küresel ölçekte ve ciddi boyutta öne çıkmaya aday, sorun alanı olma görüntüsü vermektedir. Dünyadaki sayılarının 23 milyon civarında olduğu ileri sürülen Sihler, çoğunlukla Hindistan’ın Pencap bölgesinde yaşamkatdırlar ve buradaki nüfuslarının 20 milyon civarında olduğu kabul edilmektedir. Sihizm, bu demografik yapısı ile, Hindistan’ın dördüncü, Dünyanın beşinci büyük dinidir.

12. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mum, görevini Portekiz’in eski Başbakanı Antonio Guterres’e devrediyor. New York’ta, geçtiğimiz Eylül (2016) ayının son haftasında yapılan 71. BM Genel Kurul Toplantısı’nda yapılan seçim uyarınca, 31 Aralık 2016 tarihinde görev süresi dolacak Ban Ki-mum yerini, beş yıllığına, Antonio Guterres alacaktır. Yeni Genel Sekreter, 01 Ocak 2017 tarihinde görevine başlayacaktır.

13. PKK terör örgütü militanlarının, Musul operasyonuna, Şii milis örgütü Haşdi Şabi bayrağı altında katılacağı; militanların Haşdi Şabi bölüklerine dağıtılacağı ve Haşdi Şabi üniformaları giyeceği ileri süürlmüştür. Bu açıklama, Kürt Özel Bölgesi Yönetimi Parlamentosunda Yezidileri temsil eden Şeyh Şemo’dan gelmiştir. Musul operasyonu başaldığı ve Türkiye’nin de -şimdilik- hava unsurları ile bu operasyona katılacağı açıklandığı için, daha önce PKK terör örgütünü bu operasyonda istemediğini açıklayan Ankara’nın bu konuyu sukut geçmesi düşündürücü bulunmuştur. Eğer PKK terör örgütü, gerçekten Türkiye’nin “operasyon arkadaşı” olmuş ise, bunun bölgedeki mevcut sınırlar ve dengeler konusunda çok ciddi sorgulamaları beraberinde getirmesi kaçınılmaz görülmektedir.

14. Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ)’nün, ortak terör örgütleri listesi hazırlama kararı aldığı belirtilmiştir. KGAÖ’nün geçtiğimiz hafta Ermenistan’ın başkenti Erivan’da yapılan Kollektif Güvenlik Konseyi toplantısında; uluslararası güncel sorunlarda ortak bir yaklaşım benimsenmesi, çatışma bölgelerinde gerilimin düşürülmesi ve barış sürecinin işlemeye başlaması için koşulların oluşmasına katkı sunulması hususlarında mutabakata varıldığı açıklanmıştır. Toplantıda, Karabağ konusunun da gündeme geldiği ve mutabakata varılan hususların bu sorun için de geçerli olduğu ifade edilmiştir. Rusya, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan, Belarus ve Ermenistan’ın üye olduğu KGAÖ’nün kendi terör örgütleri listesini hazırlayacak olmaları, Çin’in de daha önce terör örgütleri ve insan hakları konularında kendi listesini açıklayacağını ilan etmesi nedeniyle, Batı orijinli bu tür listelerin artık eskisi gibi etkili olmayacağı, fazla bir değer taşımayacağı sonucuna ulaşılmakatdır. Bu farklı listeleri, “medeniyetler çatışması” tezinin bir başka tezahürü olarak görülmesi mümkündür.

15. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, geçtiğimiz hafta Kamboçya’yı ziyaret etmiş ve Kamboçya’dan Bangladeş’e geçeceği ifade edilmiştir. Kamboçya’nın başkenti Phnom Penh’de, Kamboçya Kralı Norodom Sihamoni ile bir araya gelen Çin Devlet Başkanının, ikili ilişkileri ve bölgesel gelişmeleri ele aldığıİ; taraflar arasında toplam tutarları bir milyar dolara yakın 31 farklı anlaşmanın imzalandığı; anlaşmaların altyapı, sağlık, eğitim, kültür konularının yanısıra askeri konuları da içerdiği açıklanmıştır. Kamboçya, Tayland Körfezine açılan, karadan Vietnam, Laos ve Tayland ile komşu olan bir ülkedir. Vietnam’ın Hindistan ile olan dikkat çekici yakınlaşması ve Güney Çin Denizi anlaşmazlığındaki duruşu dikkate alındığında, Kamboçya’nın Çin için oldukça önemli bir ülke olduğu kolayca anlaşılacaktır. Keza, Bangaldeş’in Hindistan ile olan komşuluğu ve yakınlığı, Tayland’da Kralın hayatını kaybetmesi ile orataya çıkan boşluk ve Myanmar’daki ABD’ye kayış dikkate alındığında, Kamboçya kadar, Bangaldeş’in de Çin için oldukça değerli olduğu görülecektir. Pekin Yönetimi, bu adımları ile, ABD’nin kendisini çevreleme politikasıboşa çıkarmayı ve/veya dengelemeyi amaçlamış gözükmektedir.

16. Japonya, bulunduğu bölgede ortamı germekten geri durmuyor. Japonya Başbakanı Şinzo Abe’nin, savaşlarda ölen 2,5 milyon kişinin anısına başkent Tokyo‘daki yapılan, yapımı ve ziyaretleri Japonya ile Çin ve Güney Kore arasında ciddi gerileme yol açan Yasukuni Tapınağı‘na “adak” göndermesi, yeni bir tartışmaya yol açmıştır. Başbakan Abe’nin, katılmadığı “Güz Festivali” için Tapınağa adak göndermesi, Güney Kore ve Çin tarafından, yine protesto edilmiş; bunun, bölgede istikrara ve işbriliğine zarar veren, barışı tehdit eden, zamanlama olarak hatalı olan bir tasarruf olduğu ileri sürülmüştür. Japon yetkililer, Tapınağın, ülkeleri için hayatlarını feda eden yaklaşık 2,5 milyon kişinin “kutsanmış ruhlarına” ev sahipliği yaptığını söylemektedirler. Güney Kore ve Çin ise, Japon işgal yıllarında, Japon askerlerinin Güney Kore ve Çin halkına (özellikle kadınlara) yaptığı kötü muamele nedeniyle, bu muameleyi yapanların anıtlaştırılmasına tepki göstermekte ve Japonya’dan işgal yıllarında yaptıkları için özür dilemesini beklemektedirler. Bu olay, basit gibi görülse de, gerçekte sonuçları itibarıyla oldukça ciddidir. Çünkü (i) ABD’nin, Çin karşısında hem Güney Kore’ye hem de Japonya’ya; (ii) Keza Japonya’nın da, Çin karşısında sıkıntıda olması ve Çin ile yaşadığı sorunlar nedeniyle, hem Güney Kore’nin desteğine hem de ABD ve Güney Kore ile birlikte Çin karşısında ortak bir cephe oluşturmaya ihtiyacı vardır. Ancak Tapınak olayı, (i) Japonya’yı Güney Kore ile karşı karşıya getirmekte, (ii) Çin ile Güney Kore’yi biribirine itmekte ve (iii) Bu iki husus, hem ABD’nin hem de Japonya’nın Çin karşısındaki pozisyonunu zayıflatmaktadır. Konu, bir diğer açıdan, (i) Japonya’nın kendine duyduğu güven, (ii) ülkesini savunma konusunda başkalarına bel bağlama yerine kendi gücüne dayanma kararlılığı, (iii) Tapınak olayı üzerinden kendi gücünü canlı tutma ve besleme olarak da görülebilir.

ASCMER (osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 19 Ekim 2016)

 


TÜRKİYE’DEKİ SEÇİMİN SONUÇLARI: GÖRÜŞLERİM VE DEĞERLENDİRMELERİM

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk I. İki gün önce (28 Mayıs’ta) yapılan, cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda, kullanılan ve geçerli sayılan oyların % 52.18’ni Sayın Erdoğan, % 47.82’sini de Sayın Kılıçdaroğlu aldı ve bu sonuçla Sayın Erdoğan üçüncü kez katıldığı cumhurbaşkanı seçiminden önde çıkarak bu koltuğa oturdu. Bu seçime katılma oranı, % 84 oldu. Cumhurbaşkanı seçiminin

DIŞARISI GÖZÜYLE TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİNE BİR BAKIŞ

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk 14 Mayıs’taki seçimler yaklaşıyor… Seçim sürecinde daha önce medyada çok rastlamadığım, seçimlere dış politika gözlüğü ile bakan bazı yorumları ve değerlendirmeleri görmeye başladım. Bunu olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Çünkü iç ve dış politika arasındaki karşılıklı ve bağımlı ilişki nedeniyle, seçimlere ilişkin öngörüleri sadece iç dinamiklere dayandırmak eksik bir yaklaşım

TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİNE YABANCI VE YERLİ SERMAYE AÇISINDAN BİR BAKIŞ

  Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Yabancı sermayenin önemli bir kısmının ülkeyi terk ettiği, yerli sermayenin de çeşitli yollarla yurt dışına kaçmaya çalıştığı yazılıyor, konuşuluyor. Yeni bir şey değil, bunu biliyoruz. Peki, yabancı ve yerli sermayedeki bu kaçış niye? Bu kaçışın arkasındaki en temel etkenlerden biri, hiç şüphesiz, AKP/Sayın Erdoğan iktidarında ülkede hukuka olan bağlılığın/saygının

TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİ: RUSYA KENDİ ELİYLE KENDİ AYAĞINI BAĞLAR MI?

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Birçok kez yazdım… Önümüzdeki seçimler, dış politikadan (uluslararası ilişkilerden) soyutlanarak görülemez, görülmemelidir. Bu siyasetin doğasına aykırı olur. Bu seçim çok önemli. İnsanımız bir yol ayrımında; ya karanlığın zifiri karanlığa dönüşmesine evet diyecek ya da karanlıktan kurtulup aydınlık güzel günlere doğru yol almaya başlamak için evet diyecek… Bu seçimleri ben böyle

ABD’YE AİT İNSANSIZ HAVA ARACININ KARADENİZ’DE DÜŞMESİ ÜZERİNE

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz günlerde, Karadeniz’de uluslararası hava sahasında ABD’ye ait bir insansız hava aracı (İHA) düşmüş; ABD İHA’nın Rusya tarafından vurulduğunu iddia etmiş, Rusya ise İHA’nın “ani manevra” sonucu düştüğünü savunmuştu. Ve konu, daha sonra, Karadeniz’e düşen İHA’nın çıkarılmasına gelmişti. İlk başta, bunun nedeni, düşen ABD İHA’sının içerdiği teknoloji ile

E-mail: bilgi@ascmer.org

Tel: +90 532 414 48 98

Dükkan
© 2014 Tüm Hakları Saklıdır. Sitedeki yazılar ve analizler kaynak gösterilmeden kullanılamaz.