ARKTİKA’DA GÜÇ GÖSTERİLERİ

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk

Arktika, uluslararası politikada gücün öne çıkarıldığı bir coğrafya olmaya başladı. Arktika’daki askeri hareketlilik artıyor. Sadece Arktika’nın bir parçası olan ya da Arktik Okyanusu’na açılan ülkeler değil, Çin ve Hindistan gibi bölge dışı ülkeler de Arktika’daki varlıklarını güçlendiriyorlar. Bu sürece işaret eden en güncel gelişmeler; İskandinav ülkelerinin, NATO üyesi bazı ülkeler ile birlikte, 25 Mayıs 2015 tarihinde başlattıkları geniş kapsamlı hava tatbikatı ve “sürpriz denetleme” olarak takdim edilen Rusya’nın eş zamanlı olarak bölgede başlattığı hava tatbikatıdır.

Ukrayna krizi gibi, Arktika ile ilgili bu gelişmeleri de, güncel jeopolitik oyunların bir parçası olarak görmek gerekir.

25 Mayıs-05 Haziran 2015 tarihlerini kapsayan ve Norveç, İsveç ve Finlandiya’nın ev sahipliğinde icra edilmekte olan “Arctic Challenge Exercise 2015 (ACE 2015)” tatbikatına ABD’nin yanısıra, Almanya, İngiltere, Fransa ve Hollanda da katılıyor ve tatbikatta NATO’nun imkan ve yeteneklerinden de yararlanılıyor. 100’den fazla savaş uçağının katıldığı tatbikatın;  Norveç, İsveç ve Finlandiya’nın 2009 yılında yaptığı eğitim tatbikatı ile 2013 yılında aynı bölgede yapılan çok uluslu eğitim tatbikatının, geliştirilmiş, geniş katılımlı, bir devamı olduğu ifade edilmiştir. Tatbikatın, hem İskandinav ülkelerinin, hem de NATO’nun hava imkân ve yeteneklerini geliştirmesine yardım edeceği; amacın, karmaşık sınır ötesi hava operasyonlarının uyum içinde yürütülmesini sağlama ve büyük bir senaryoya dayalı taktiksel bir eğitimi gerçekleştirme olduğu ifade edilmiştir. Tatbikata dahil Norveç’in Bodo, Finlandiya’nın Rovaniemi ve İsveç’in Kallax hava üsleri; İskandinav Yarımadası üzerinde bir üçgeni oluşturmaktadır. Bu üçgenin, hem batıdan Rusya’ya nüfuz etme, hem de yine batıdan Arktik Okyanusu’na girişi-çıkışı kontrol etme imkânı sunması; tatbikatın konusunu teşkil eden “büyük” senaryonun Rusya ve Arktika ile ilgili olduğu algısına yol açmaktadır.

Rusya’nın “planlı olmadığı” anlaşılan eş zamanlı tatbikatı ise; İskandinav Yarımadasının doğusunda ve biraz uzağında, Arktik Okyanusu’na bitişik Kara Deniz’deki Yamal Yarımadası’nın hemen güneyindeki, Moskova’ya bağlı özerk Komi Cumhuriyeti’nde gerçekleşmektedir. Ancak eş zamanlı olarak başlayan bu tatbikatın, hem süresi dört gündür, hem de içerdiği askeri uçak ve helikopter sayısı ile asker sayısı İskandinav Yarımadasındaki tatbikatın iki katı kadardır. Rusya’nın tek başına yaptığı tatbikatın iki özelliği dikkat çekicidir. Birincisi, hava aracı ve asker sayısı olarak, ABD ile yedi Avrupa ülkesinin yaptığı tatbikattan daha geniş katılımlı olmasıdır. İkincisi ise, birkaç ay sonra bölgede icra edileceği ifade edilen daha büyük “Center 2015” savaş oyunlarına hazırlık mahiyetinde olduğunun ileri sürülmesidir. Bu iki özelliğe bakarak, Moskova’nın, İskandinav Yarımadası’nda icra edilmekte olan tatbikata ilişkin “büyük” senaryonun konusunun Rusya olduğunu bildiği ve düzenlediği eş zamanlı tatbikat ile, “caydırıcılık” üzerinden krizi önlemeye çalıştığı değerlendirilmektedir.

Rusya, Arktika’nın bir parçasıdır, Artik Okyanusu’nda en uzun kıyı şeridine sahiptir ve bu coğrafyada en çok askeri varlık/bilimsel araştırma varlığı bulunduran ülkedir. Bu, ister istemez, Rusya ile Arktika’yı iç içe kılmakta; yani Rusya ya da Arktika’dan birinin hedef alınması, diğerinin de hedef alınması anlamına gelmektedir.

Bu noktada, Arktika bağlamındaki güç gösterilerini anlamaya çalışmak için birkaç hususa daha değinmek gerekir. Birincisi, Çin’in ABD karşısında yeni bir kutup olarak görülmeye başlandığı, ABD’nin Çin ile rekabet ettiği ve Çin’in önünü kesmeye çalıştığı, bu amaçla Çin’i çevreleme (kontrol etme) politikası izlediğidir. İkincisi, ABD’nin, Ukrayna krizine, Rusya’yı “cezalandırma” ya da “bedel ödetme” işlevinin dışında, hem Almanya-Rusya yakınlaşmasını önleme, hem de Rusya’yı Ukrayna krizi ile angaje ederek Rusya’nın doğuda (Sibirya, Uzakdoğu ve Arktika’da) hareket serbestîsini kısıtlama işlevlerini yüklediğidir. Üçüncüsü, Ukrayna krizi üzerinden Rusya’yı karşısına alan ABD’nin, Hindistan aracılığıyla Rusya üzerinden dolaylı olarak etkili olma imkânına sahip olduğudur. Dördüncüsü, ABD’nin, kaya gazına ve kaya petrolüne yaptığı yatırımlar üzerinden enerji pazarında ciddi (güçlü) satıcı rolüne kavuştuğudur. Beşincisi, Hindistan ile Çin arasındaki sorunların ve Pakistan-Çin yakınlaşmasının Hindistan’ı ABD’ye ittiği; Hindistan’ın, Rusya’yı Çin’den uzak tutmak istediği (isteyeceği) ve bunun da ABD’nin ayrıca işine geldiğidir. Altıncısı da, küresel ekonominin yeni bir sıkışmayı yaşadığı, küresel bir mali krizin söz konusu olduğu ve Rusya’nın büyük ülkesinin bu sıkışıklığın aşılmasına aracılık edebileceğidir.  Bu belirtilenler, Arktika’da artan güç gösterilerinin güncel jeopolitik oyunların bir parçası ve/veya tezahürü olduğu anlamına da alınabilir.

Arktika, 27 milyon km² büyüklüğünde bir coğrafyadır ve bu coğrafyanın “şimdilik” sadece 9 milyon km²’si karadır. Arktika’nın geri kalanını -yani 18 milyon km²’yi- ise, Arktik Okyanusu ve bu okyanusun kıyılarında sıralanan denizler oluşturmaktadır. Küresel ısınmanın etkisinde buzların erimesi, Arktika’nın karasal büyüklüğünün artmasına neden olabileceğini söylemek mümkündür. Arktik Okyanusu, doğuda Bering Boğazı, batıda ise -çok genel olarak- Grönland Adası’nın iki yanındaki Danimarka Boğazı ve Davis Boğazı ile, Faroe Adaları ve İngiltere arasında kalan su yolu ile girişi-çıkışı olan bir okyanustur. ABD, Rusya, Kanada, Norveç, Finlandiya, İsveç, Danimarka ve İzlanda, Arktika’ya dâhil ülkeler olup; İsveç ve Finlandiya haricindeki ülkeler, aynı zamanda Arktik Okyanusuna açılan ülkelerdir. Bu ülkeler, -Rusya ile İsveç ve Finlandiya hariç- NATO üyesidirler. Ancak NATO üyesi ülkelerden İzlanda’nın ordusu bulunmamaktadır; Danimarka’nın NATO yükümlüğü de Grönland’ı ve Faroe Adalarını içermektedir. Arktika bağlamında Grönland’ın ve Faroe Adalarının jeopolitik ve jeostratejik konumu, bugün ve görünür gelecek itibarıyla son derece önemlidir.

ABD tarafından yapılmış jeolojik araştırmalardan yola çıkılarak, bir bütün olarak Arktika’nın, enerji kaynakları yönünden zengin olduğu; 90 milyar varil petrol, 47.2 trilyon m³ doğal gaz ve 45 milyar varil de sıvı halde doğal gaz içerdiği kabul edilmektedir. Bu rakamların, küresel ısınmanın etkisinde araştırma (sondaj) faaliyetlerinin kolaylaşması ile daha da büyüyebileceğini beklemek gerekir. Arktik Okyanusuna kıyıdaş ülkelerin, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 76. maddesindeki düzenlemeden yararlanıp kıta sahanlıklarını 200 deniz milinden 350 deniz miline çıkarmak için bu sözleşmenin 2 numaralı ekinde düzenlenmiş bulunan “Kıta Sahanlığı Sınırları Komisyonu”na müracaat etmeleri, Arktika’nın enerji zenginliğini ve söz konusu beklentiyi teyit etmektedir. Arktika ile ilgili bir başka husus da, küresel ısınmanın, Arktik Okyanusu kıyıları üzerinden işleyen yeni bir deniz ticaret yolunu ortaya çıkaracak olmasıdır. Bu ticaret yolu; Avrupa ile Asya, Kuzey Amerika ile Asya ve Avrupa ile Kuzey Amerika arasındaki taşımacılığın mesafesini ve süresini azaltacak, dolayısıyla taşıma maliyetlerini düşürecektir. Buna, bu yeni güzergâhta güvenlik riskinin düşük olacağını da eklemek gerekir.

Yukarıda daha önce ifade edildiği üzere, Rusya, Arktik Okyanusuna açılan uzun bir kıyı şeridine sahiptir. Dolaysıyla, hem bu okyanusun altındaki enerji kaynaklarından yararlanmada, hem de bu okyanusun kıyılarından işleyecek deniz ticaretini kontrol etmede oldukça avantajlı bir konumda bulunmaktadır. Onun içindir ki, ABD’nin Ukrayna krizi üzerinden Rusya’yı hedef almasını Arktika ile de ilişkilendirmek mümkündür.

ABD için sorun, Arktika’nın zenginliğinin (doğrudan ya da Rusya üzerinden dolaylı olarak) Çin’in kontrolüne girmesini önlemek ve ABD’nin uluslararası politikadaki hegemonik konumunu Arktika üzerinden sürdürmektir.

Rusya’nın Arktika üzerinden ABD’nin karşısına yeni bir kutup olarak çıkma ihtimali zayıf görülmektedir. Rusya’nın “güncel” psikolojik alt yapısının buna elverişli olmadığı düşünülmektedir.

Rusya için sorun, 17 milyon km² büyüklüğündeki “devasa” ülkenin Moskova’dan yönetilmesindeki güçlük ve ülkesel bütünlüğün korunmasıdır. Onun içindir ki, Rusya’nın son dönemde askeri gücünü öne çıkarmasını, yeniden “kutup” ya da “kutuplardan biri” olma isteği ile açıklamaktan çok, büyük ülkesini elinde tutmak (ülkesel bütünlüğünü korumak) endişesi ile ilişkilendirmenin daha doğru bir yaklaşım olacağı değerlendirilmektedir.

Rusya’nın son dönem ulusal güvenlik doktrinlerinde; hem Orta Doğu ve Hazar Havzasından sonra Kuzey Kutbunun da enerji savaşlarına sahne olabileceği, hem de ülkenin Arktika’daki ulusal çıkarlarının korunmasının Rusya’nın öncelikleri arasında olduğu öngörülmektedir. Nitekim Aralık 2014’de kamuoyu ile paylaşılan son Askeri Doktrinde de, Arktika’nın, Rusya’nın güvenliği için ciddi bir potansiyel sorun olduğuna ve bu nedenle Arktika’da askeri bir alt yapı oluşturulmasının Rusya’nın en öncelikli konularından biri olduğuna işaret edilmiştir. Savunma ve güvenliğe ilişkin bu bakışın bir sonucu olarak, Rusya’nın, ilk aşamada, iki adet “Arktik Tugayı”nı oluşturarak bölgede konuşlandıracağı açıklanmış; bunlardan biri olan (Finlandiya/Rusya kara sınırının kuzey kesimindeki, Murmansk Oblastı’nda) “Alakurtti” askeri kenti, askeri ve sosyal alt yapısı ile bugünlerde tamamlanmıştır. Ayrıca, (i) Bering Boğazı’nın kuzey batısındaki “Yeni Sibirya Adaları”nda, (ii) Barent Denizi ile Kara Deniz arasında yer alan adadaki “Novaya Zemlya”da ve (iii) Novaya Zemlya’nın kuzeyinde kalan adalar topluluğu içinde yer alan “Franz Josef Toprakları”nda yeni askeri kentler oluşturulacağı, bu bölgedeki mevcut hava limanları ağının onarılacağı ve geliştirileceği, Rusya’nın “Birleşik Hava Savunma Sistemi”nin bu bölge dikkate alınarak yenileceği açıklanmıştır.  Rusya, daha yakın tarihlerde, Mart 2015’de, Rusya Hava Kuvvetlerinin bölgedeki unsurlarının savaşa hazırlık durumunu gözden geçirmek üzere, stratejik bombardıman uçaklarının katıldığı bir tatbikat yapmış; Nisan 2015’de de, Rus bilim adamlarının bölgede araştırma yapmalarına imkân sağlayacak, “Kuzey Kutbu 2015” isimli yeni bir araştırma istasyonunun açılışını gerçekleştirmiştir. Ancak Rusya’nın, son döneme ilişkin bu gelişmelerden çok önce, Yamal Yarımadası’nda ve civarında, daimi konuşlanmış askeri birliklere sahip olduğunu da hatırlamak gerekir. Bunlar, Rusya’nın güvenlik endişesinin büyüklüğüne ve Arktika’nın Rusya’nın gözündeki değerine işaret eder.

Arktika’nın bugünkü iklim koşulları, Rusya’nın bu bölgenin enerji zenginliğine ulaşmasını ve değerlendirmesini güçleştirmektedir. 2012 yılında Rusya’nın Rosneft şirketi ile ABD’nin çok uluslu Exxon şirketi arasında yapılan anlaşmanın kamuoyuna yansıyan içeriği; Rusya’nın, Kuzey Kutbundaki enerji kaynaklarını değerlendirecek teknolojiden yoksun olduğuna ve ABD’nin sahip olduğu teknolojiye ihtiyacı bulunduğuna işaret etmiştir. Aradan geçen kısa süre içerisinde, Rusya’nın bu teknolojiyi edinip edinmediği bilinmemektedir. Ancak Ukrayna krizinin geldiği nokta nedeniyle söz konusu anlaşmanın uygulanamadığı varsayılır ise, Rusya’nın, “şimdilik” Arktika’nın enerji potansiyelinden yararlanamayacağı kabul edilebilir. Bu, enerji piyasasında artık satıcı rolü ile boy gösteren ABD için oldukça önemlidir. Çünkü kaya gazının ve kaya petrolünün varil başına maliyeti yüksektir ve ABD bu alanda ciddi yatırımlar yapmıştır. Arktika’nın enerji piyasasına dâhil olması ve enerji arzının artması, ABD’nin enerji piyasasında satıcı rolü ile rekabet etmesini güçleştirecektir. Onun içindir ki, Arktika’nın enerji potansiyelinin Rusya tarafından değerlendirilmemesi ve bunun zamana yayılması ABD’nin işine gelmektedir.

Ukrayna krizi; Rusya’yı, hem Arktika’ya eğilmekte sıkıntıya sokmakta, hem Arktika’nın enerji kaynaklarına ulaşma için gerekli olan finansmanın temininde zora sokmakta, hem de enerjide Avrupa pazarını ABD-İran ikilisine kaptırma riski ile karşı karşıya bırakmaktadır. Eğer Rusya Avrupa pazarını kaybeder ve Arktika’daki enerji kaynaklarını değerlendirmezse, enerji kaynaklarını satmak için Çin’e adeta mahkûm olma durumu ile karşı karşıya kalacaktır. Enerji üzerinden Ukrayna’ya baskı yapan ve enerjiyi bir “silah” gibi kullanan Rusya, böyle bir durumda, aynı şeyi Çin’e yapamayacaktır.

Çin’in ABD karşısında yeni kutup olarak algılanması, her koşulda ABD’nin karşısına çıkan/çıkacak bir gerçektir. Çin’in ABD’nin karşısına çıkabilmesi ise, öncelikle enerji sorununu çözmesine bağlıdır. ABD-İran yakınlaşması, Arktika’nın kontrolünün ele geçirilmesi ve kendisinin kaya gazı/petrolü üzerinden ciddi enerji satıcısı rolüne kavuşması, ABD’ye, enerji üzerinden hegemonik konumunu sürdürmede ciddi avantaj sağlayacaktır. ABD açısından bakıldığında, bu tablonun Rusya ile Çin’i biri birine itmesi ya da itecek olması, çok da anlamlı bulunmamaktadır. Hindistan faktörü, ABD’nin enerji piyasasının kontrolünü ele geçirmesi ve Çin’in Rus enerji kaynaklarının en büyük alıcısı olmasının Pekin’e sağlayacağı avantajın Moskova’yı rahatsız etme ihtimalinin yüksek görülmesi ve bunun Moskova-Pekin ilişkilerine olumsuz yansıma ihtimali, ABD’ye Rusya-Çin yakınlaşmasının muhtemel sonuçlarını dengeleme imkanı verecektir diye düşünülmektedir.

Ancak madalyonun diğer yüzünde başka bir fotoğraf vardır: ABD, Rusya ile karşı karşıyadır ve Çin ile rekabet içindedir; Batının Avrupa kanadında ABD’ye yönelik bir muhalefet vardır ve Almanya-Rusya yakınlaşması konuşulmaktadır. Bunlar, ABD’nin, uluslararası politikadaki hegemonik konumunu sürdürmekte oldukça zorlanacağı ve zor bir süreçten geçmekte olduğu anlamına gelmektedir. Öyle anlaşılmaktadır ki; ABD’nin bu süreçte hedefine ulaşması, karşısına aldığı Rusya (ve Arktika konusunda) konusunda başarılı olmasına bağlıdır. Yani, ABD için çözümün anahtarı Rusya (ve Arktika)’dır. Ancak Rusya’nın başında, hem Sovyetler Birliğinin dağılmasının sonuçlarını görmüş, hem de Rusya’yı ikinci bir dağılmanın eşiğinden çekip almış ve bugünlere getirmiş birisi bulunmaktadır; yani ABD’nin işi hiç de kolay değildir. Sistem yaklaşımı, bu sürece “medeniyet” gruplarını da dâhil edecektir ve süreçten kimin başarılı ile çıkacağı biraz da bu medeniyet grupları ile olan ilişkilere bağlı olacaktır.

osmetoz/ascmer, 27 Mayıs 2015, www.ascmer.org


ABD’YE AİT İNSANSIZ HAVA ARACININ KARADENİZ’DE DÜŞMESİ ÜZERİNE

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz günlerde, Karadeniz’de uluslararası hava sahasında ABD’ye ait bir insansız hava aracı (İHA) düşmüş; ABD İHA’nın Rusya tarafından vurulduğunu iddia etmiş, Rusya ise İHA’nın “ani manevra” sonucu düştüğünü savunmuştu. Ve konu, daha sonra, Karadeniz’e düşen İHA’nın çıkarılmasına gelmişti. İlk başta, bunun nedeni, düşen ABD İHA’sının içerdiği teknoloji ile

ORTADOĞU’DA ÇİN’İN GÖRÜNÜRLÜĞÜ ARTIYOR

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk İran ve Suudi Arabistan yetkilileri Çin’de bir araya gelmiş… Suudi Arabistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Musaid el Aiban ve İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, 6-10 Mart tarihlerinde Pekin’de bir araya gelmiş… Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkez Komitesi Dış İlişkiler Komisyonu Ofisi Direktörü (yakın zamana kadar Çin’in Dışişleri Bakanı)

TÜRK SİYASETİNDE İYİ PARTİ’NİN SON HAMLESİ VE YAKLAŞAN SEÇİMLER

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Belli ki, İyi Parti (İP)/Sayın Meral Akşener, Türk siyasal hayatında uzun süre hatırlanacak… Tıpkı “mevcut MHP”/Sayın Devlet Bahçeli gibi. “Mevcut MHP”/Sayın Bahçeli, ne oldu-ne bitti hala bilinmiyor, birden bire hem izlediği politika kendisi ile örtüşmeyen, hem de demediğini bırakmadığı AKP/ Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile yakınlaştı, Cumhur İttifakı üzerinden AKP

“NATO ÜYELİĞİ ONAY SÜRECİ KOLAY DEĞİLDİR”

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Yukarıdaki başlık bana ait değil. Başlık, Sayın Konur Alp Koçak’ın, 11 Kasım 2022 tarihli Türkgün Gazetesi’nin 11. sayfasında yer alan köşe yazısının başlığıdır. Sayın Koçak’ın köşe yazısında yer alan bazı hususlar, işbu çalışmayı kaleme alma ihtiyacını doğurmuştur. Sayın Koçak, köşe yazısında, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in geçtiğimiz günlerde Türkiye’yi ziyareti

ABD’NİN GİRİT’TE VE BATI TRAKYA’DA ARTAN ASKERİ VARLIĞI ÜZERİNE…

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Yunanistan’ın, NATO üyesi olarak ülkesini zaten ABD’ye açmış iken, son dönemde bu işi daha da ileriye taşımasını, ABD’ye Girit’te ve Batı Trakya’da daha ileri konuşlanma imkânı tanımasını, burada biraz farklı ele almaya çalışacağım. Elbette ki, Yunanistan’ın bu yaptıkları, Yunan emeli ve ABD’nin güncel Türkiye yaklaşımı ile birlikte mütalaa edildiğinde, Türkiye

E-mail: bilgi@ascmer.org

Tel: +90 532 414 48 98

Dükkan
© 2014 Tüm Hakları Saklıdır. Sitedeki yazılar ve analizler kaynak gösterilmeden kullanılamaz.