Prof. Dr. Osman Metin Öztürk, ASCMER Başkanı
Hong Kong, daha önce Britanya Krallığı’na (İngiltere’ye) bağlı iken 01 Temmuz 1997 tarihinden itibaren Çin’e bağlı “özel yönetim” bölgesine dönüşen, bu tarihten itibaren “bir devlet, iki sistem” olarak ifade edilen bir yaklaşım ile Pekin tarafından “uzaktan” yönetilmektedir. Çin’in ana karasının bir parçasıdır. Hong Kong, Çin’in güney kıyısında yer alan bir liman kentidir. “Asya’nın Dünya kenti” olarak bilinir. Bir iş, ticaret, finans, taşımacılık, ulaştırma ve haberleşme merkezidir. Bu özellikleri ile (özellikle iş, ticaret ve finans merkezi olma özelliği ile) bütün Dünyada öne çıkmıştır.
Bilindiği üzere, Donald Trump’ın ABD’de Başkanlık koltuğuna oturması ile birlikte, Çin ile ABD arasında bir ticaret “savaşı” başlamıştı. Bugün bakıldığında, ticaret ile başlayan rekabetin gerçekte diğer alanlarda sıçradığı; ABD’nin, Çin’i çevrelemeyi ve kontrol etmeyi öngören kapsayıcı bir politika izlediği görülmektedir. İşte bu böyle bir tabloda, ilginç bir tesadüf (!) olarak Hong Kong’un Çin’e bağlanmasının 22. yılında (yani 02 Temmuz 2019 tarihinde) ve Mayıs-Haziran 1989’daki “Tiananmen Meydanı Olayları”nı çağrıştırır bir şekilde, Hong Kong’da suçluların Çin’e iade edilmesine dair bir yasa tasarısı üzerinde Hong Kong’da protesto gösterileri başlamıştır. Bu gösteriler, halen devam etmektedir. Yasa tasarısı Pekin tarafından geri çekilmesine rağmen, protesto gösterileri kalıcı bir boyut göstermeye ve şiddet içermeye başlamıştır.
Bu durum, ticaret ve finans alanında yabancı sermayenin, yabancı şirketlerin ve yabancı uzmanların Hong Kong’dan kaçmalarına (ayrılmalarına) yol açmıştır. İşte böyle bir ortamda, iyi-güvenilir-istikrarlı bir yönetime duyulan ihtiyaca işaret edilmek suretiyle, Almanya’nın Münih kentinin, doğru bir yönetişimle, Hong Kong’un yerini alabileceği ifade edilmiştir.[i] Münih’in, hâlihazırda bölgesel bir iş ve finans merkezi olmasının, yenilikçiliğe açık olmasının, kültürünün ve sunduğu yaşam kalitesinin, Hong Kong’un yerini alma açısından oldukça elverişli olduğuna dikkat çekilmiştir.
Hong Kong’daki protestoların geldiği bu nokta, dikkat çekicidir, düşündürücüdür ve yol açtığı çağrışımlar vardır.
Her şeyden önce, protestoların geldiği noktadan hareketle, Hong Kong’a bu şekilde yaklaşılması, yani yerini Münih’in alabileceğinin düşünülmesi, tartışmaya açıktır. Hong Kong’un tarihsel açıdan belirgin bir geçmişi ve bunun bugüne kadar gelmiş yansımaları vardır. Bunlar görmezden gelinemez. Yani Hong Kong, salt iş, ticaret ve finans açılarından görülemez. Küresel konjonktür ışığında, ciddi politik yansımaları ve dolaylı bir askeri boyuta da sahiptir. Hong Kong’a bakılırken, bunların hepsini birlikte görmek gerekir.
İkinci olarak, Münih’in Hong Kong’un yerini alması görüşüne bakarken, bunun Çin’i rahatlatabileceği, Almanya’nın eriştiği gücü “cilalamak” anlamına geleceği akla geliyor ki; bunlar, doğal olarak tartışmaya oldukça açık ve küresel dengeler açısından irdelenmesi gereken hususlardır.
Üçüncü olarak, hâlihazırda Asya’nın her anlamda küresel politikada öne çıktığı gerçeğini görmek gerekir. Münih önerisi, bu gerçeğin ömrünün kısalığının bir işareti olarak görülebilir mi? Yani Çin’in son 20-25 yıldaki yükselişinin tersine bir süreç içerisine girdiği öngörüsü var ve Münih önerisi, bu öngörünün ürünü diye düşünülebilir mi? Böyle bir öngörüyü tamamen dışlayamam. Ancak sonuçlarının bütün Dünya için ciddi bir felaket olabileceğini düşünüyorum. Çünkü bir taraftan aklıma, Çin’in borçlandırma ve dış yatırımlar üzerinden işleyen diplomasisi (bütün Dünyaya yayılmış yatırımları) aklıma geliyor; diğer taraftan da Trump Yönetiminin Pekin karşısındaki pozisyonunun güçlendiğine dair işaretler görüyorum, sezgilerim bunu söylüyor.
Bununla beraber, Çin’e dair “gerçekler” ile küresel politikada yeni mücadele alanı olarak her gün biraz daha kendisini belli eden Arktika (Asya’nın kuzeyi), tam tersi şeyler söylüyor. Asya ve Çin, küresel politikada ilgi odağı olmaktan çıkması oldukça uzak bir ihtimal olarak görülmektedir. Almanya’nın parıldayan gücü, Avrupa’yı (AB’yi) yeniden küresel politikada öne çıkarmaya yeter mi sorusu akla geliyor.
Ya da Asya’nın (Çin’in) küresel poliitkada ilgi odağı olmaya devam etmesi, “sıcak çatışma” riskinin yüksek görülmesi ile birlikte mütalaa ediliyor da, iş ve finans dünyası buna tedbir alma peşinde mi? Münih önerisini böyle mi görmek gerekir?
osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 24 Eylül 2019.
[i] https://www.scmp.com/comment/opinion/article/3029829/munich-city-hong-kong-can-be-right-governance?utm_medium=email&utm_source=mailchimp&utm_campaign=enlz-scmp_today&utm_content=20190924&MCUID=6453d665d8&MCCampaignID=e209e22e37&MCAccountID=3775521f5f542047246d9c827&tc=8, 24.9.2019.