Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
Taliban’ın, Afganistan’ın kuzeyinde, Özbekistan’ın güneyinde kalan Şibirgan kenti ile, Tacikistan’ın güneyinde kalan Kunduz kentini ele geçirdiği, ABD’nin de B-52 bombardıman uçakları ile Şibirgan’daki Taliban mevzilerini bombaladığı ifade ediliyor[i]. Afganistan kuzeyinde, Taliban’ın ele geçirdiği Şibirgan ve Kunduz vilayetleri, bu nedenle ABD’nin B-52 uçakları ile bombaladığı ve “hayalet gambot uçakları”[ii] sevk ettiği bölge, Çin’in Sincan-Uygur Özerk Bölgesine açılan Wakhan koridorunu kontrol açısından, dolayısıyla Çin-ABD rekabeti bağlamında, son derece önemlidir.
Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz ay (Temmuz) içinde, bir Taliban heyeti Çin’i ziyaret etmiş, Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi ile bir araya gelmiş[iii] ve Taliban’dan, Çin’in Afganistan’ın yeniden inşası için yatırımlarını memnuniyetle karşılayacaklarını dair bir açıklama gelmişti[iv]. Pekin’den şu an itibarıyla bir açıklama gelmemiş olması, Çin’in, Taliban’ın Afganistan’ın kuzeyinde, Wakhan koridorunu yakından ilgilendiren söz konusu ilerleyişinden rahatsız olmadığı anlamına alınabilir. Bunlar, Taliban’ın Çin ile olan ilişkilerinin olumlu bir mecrada olduğuna işaret eden hususlar olarak görülüyor. Ve hiç şüphesiz, bunda, Sovyet işgali sırasında, Çin’in dolaylı yollardan İslami direnişçilere verdiği desteğin bugüne gelmiş hatırasının payı olduğu da ileri sürülebilir.
Afganistan’dan çekilirken, daha yeni Afganistan’ın kuzeyini B-52 uçakları ile bombalaması, ABD’nin gerçekte Afganistan’dan çekilmeyeceği, yerini ipleri kendisinin elinde olacak vekillere bırakacağı anlamına gelmektedir. Çin ile rekabet eden, Rusya’yı karşısına almış olan ve zengin enerji kaynaklarına pazar arayan/yaratmaya çalışan ABD’nin Afganistan’dan vazgeçmesi, elbette ki düşünülemez. ABD’nin ekonomik, politik ve askeri açılardan, Afganistan’a olan ihtiyacı artık çok daha belirgindir.
Gelişmelerden öyle anlaşılıyor ki, Afganistan’ın kuzeyi, Çin ile ABD’nin proxy savaşına sahne olacak ve bu savaş da, yine Müslüman’ın Müslüman’ı kırdığı bir savaş olarak kendisini gösterecektir. Böyle gözüküyor. Suriye’deki “‘cihatçı’ Uygur” milis yapılanmasından sonra, “Özbek cihatçı gruplar”dan[v] söz edildiği hatırlanırsa, arkasında Çin’in olduğu Sünni Taliban ile arkasında ABD’nin olduğu Sünni diğer militan aşırıcıların olduğu grupların, Afganistan’ın münhasıran kuzeyinde karşı karşıya gelebileceği muhtemel bir tablo bugünden tasavvur edilebilir.
Bana göre, “Afganistan Talibanı”na bakarken, genelde gündeme gelmeyen, gözden kaçan ya da kaçırılan bir husus var. O da “Afganistan Talibanı”nın sadece “militan İslami aşırıcılık” ile ilişkilendirildiğidir. Oysa o insanlar, dün ülkelerini Sovyet işgalinden kurtarmak için yola düşmüş ve bunda başarılı olmuş, bugün de ülkelerini tüm yabancılardan temizlemeye soyunmuş insanlardır. Dün Sovyetleri Afganistan’dan çekilmeye zorlayanlar, bugün ABD’yi ve ABD’nin peşine takılıp Afganistan’a gelen ülkeleri ve bunların “yerel işbirlikçilerini” Afganistan’dan çıkmaya zorluyorlar. Onlar, ABD işgaline ve ABD’nin rejim dayatmasına direniyorlar. ABD, dün Sovyet işgaline karşı savaşan bu insanlara “direnişçi-özgürlük savaşçısı” diyordu, bugün aynı insanlara “terörist” muamelesi yapıyor ve “militan İslami aşırıcılık” boyutunu maksatlı olarak işleyerek bu muamelede taraftar kazanmaya çalışıyor. “Afganistan Talibanı”na bakarken, bunu görmek gerekir diye düşünüyorum.
Artık bütün Dünya, ABD’nin “özgürlük” ve “özgürlük savaşçısı” ifadelerinin ne anlama geldiğinin farkında… Bu sadece Afganistan’da değil, Irak’ta da görülmüştür. Türkiye, Türk insanı ise, bunu ABD’nin PKK/YPG terör örgütüne ilişkin yaklaşımından bilmektedir.
Afganistan konusu, güncel uluslararası politikada olduğu kadar, Türkiye için de önemli bir konudur. Türkiye ile Afganistan arasında güçlü ortak bağlar vardır. Türkiye, bu güçlü ortak bağların, ABD ve/veya Çin tarafından istismarına kapı aralayacak yaklaşımlardan uzak durmak zorundadır. Afganistan konusuna, görünür geleceği de dikkate alarak, milli hedef ve menfaatleri ışığında, adeta “yoğurdu üfleyerek” yaklaşmalıdır.
Öncelikle, ABD’nin ve NATO güçlerinin Afganistan’dan çekildiği mevcut tabloda, Türk askerinin Afganistan’da bulunması, dışarıdan göründüğü kadarıyla, hukuksal açıdan sorunludur. NATO çekilmiş olduğu için, Türk askerinin Afganistan’daki varlığının hukuksal dayanağın kaybolmuş, bir boşluk doğmuş gözükmektedir. Bu hukuksal boşluk, ya süratle giderilmeli ya da Afganistan’daki Türk askeri, Kabil Uluslararası Havaalanının güvenliğinin sağlanmasına dair usulüne uygun uluslararası bir düzenleme yapılana kadar, Türkiye’ye geri çekilmelidir. Bu, Türkiye’nin, hem devlet ciddiyetini, hem de diplomasi/müzakere gücünü besleyecektir.
Diğer taraftan, Kabil Uluslararası Havaalanın güvenliğinin Türkiye tarafından sağlanmasına dair medyaya yansıyan gelişmeler ile son günlerde kamuoyunda öne çıkan “kaçak Afganlar” konusundan ve Türkiye’de bulunan Afganistan Cumhurbaşkanı eski Yardımcısı Raşit Dostum’un geçtiğimiz günlerde, Taliban ile çatışmaların yoğunlaştığı bir sırada, Afganistan’a dönmesinden[vi], Ankara’nın Afganistan konusunda ABD’ye müzahir bir yaklaşım içinde olduğu algısı/izlenimi edinilmektedir. AKP/Sayın Erdoğan iktidarının sırtını Biden Yönetimine dayayıp iktidar ömrünü uzatmak için her şeyi yapmaya, her tavizi vermeye hazır görüntüsü, bu algıyı/izlenimi özellikle ve ayrıca beslemektedir.
Lütfen şunu bir düşününüz: Afganistan’da ABD’nin yanında Çin’in karşısında yer almak!…
Böyle bir algı ve bu algıya konu böyle bir yaklaşım, Türkiye bakımından, sadece bugün itibarıyla değil, görünür gelecek itibarıyla da ciddi sorunludur. Türk ve İslam Dünyalarında Türkiye’nin aleyhine, telafisi güç, tahripkâr sonuçları olacaktır. Onun içindir ki, Türkiye’nin Afganistan konusuna ilişkin yaklaşımının, çok ciddi rasyonel bir değerlendirmeye dayandırılmasına ihtiyaç vardır. Esasen, Türkiye’nin cari ekonomik, politik ve güvenlik durumu da bunu gerektirmektedir. Fevri, duygusal, kişisel, iç politikaya ilişkin mülahazalar ile Afganistan konusuna yaklaşılması, Türkiye için, sonu felaket olabilecek bir sürece yol açabilir.
Hoşa gitse de, gitmese de, şu gerçek ortada: “Afganistan Talibanı”, ülkesini yabancı işgalinden kurtarmaya çalışmakta ve ABD’nin rejim dayatmasına direnmektedir. Böyle bir süreçte, Türkiye, aradaki ortak güçlü bağların Türkiye’ye Afganistan konusunda yüklediği sorumlulukların farkında olarak ABD’ye müzahir olmak yerine, Afganistan konusuna mesafeli yaklaşabilir, yaklaşmalıdır. Türkiye’nin bu suretle hareket ettiği ve münhasıran Afganistan’ın kuzeyine odaklandığı bir yaklaşım (strateji), kararlı ve rasyonel bir işleyiş içinde kalınmak kaydıyla, Türk diplomasisine güç verebilir. Hatta Türkiye, politik, ekonomik ve güvenlik kayıplarının bir kısmını böyle bir yaklaşım (strateji) üzerinden telafi edebilir. Bu yaklaşımda (stratejide) böyle bir potansiyeli gördüğümü ifade etmeliyim.
9 Ağustos 2021
[i] Türkgün, 09.8.2021, s.11
[ii] http://turkish.cri.cn/20210809/d5a65663-7d2a-7d44-3059-6514a3f7172a.html, 09.8.2021
[iii] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/taliban-heyeti-cinde-disisleri-bakani-vang-yi-ile-bir-araya-geldi/2316596, 09.8.2021
[iv] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/taliban-cinin-afganistanin-yeniden-insasi-icin-yatirimlarini-memnuniyetle-karsiliyor-/2302541, 09.8.2021
[v] Cumhuriyet, 09.8.2021, s.7
[vi] https://tr.euronews.com/2021/08/06/turkiye-de-bulunan-rasid-dostum-cat-smalar-n-yogunlast-g-afganistan-a-dondu, 09.8.2021