Prof. Dr. Osman Metin Öztürk
ABD’ye göre, İran, önümüzdeki günlerde Basra Körfezi’nde geniş kapsamlı bir tatbikat yapmaya hazırlanıyormuş…[i]
Hemen hatırlayalım: Başkan Trump’ın ABD’yi 2015 nükleer anlaşmasından çekmesi ile başlayan ABD-İran gerginliği devam ederken, İran, ABD’den gelen tehditlere cevap olarak, haftalar önce, Hürmüz Boğazı’nı geçişlere kapatırım diye karşı tehdit de bulunmuştu Arkasından, geçen hafta da, İran destekli Yemen’deki Husiler, Babül Mendep Boğazı’ndan geçiş yapan Suudi Arabistan’a ait iki petrol tankerine füze saldırısında bulunmuş ve saldırı üzerine boğazdan geçişler geçici olarak durdurulmuştu. Bu arada, ABD Başkanı Trump’tan, önkoşulsuz olarak İran Cumhurbaşkanı ile görüşebileceği açıklaması gelmiş; İran, önce bunu ret ettiyse de; sonra, 2015 nükleer anlaşmasına dönme koşulu ile görüşmelerin olabileceği açıklamasında bulunmuştu. Söz konusu tatbikat, bu koşullar altında gündeme geliyor…
İran, 1979-2015 arasındaki ambargolu yıllarda, ABD ile mücadele konusunda ciddi deneyim kazanmış, ABD’ye karşı etkili asimetrik çözümler üretebilmiş bir ülkedir. Nükleer anlaşma müzakereleri, 2015’de imzalanan nükleer anlaşma ve bu deneyim, İran’ı bölgede öne çıkarmıştır. “İran Yayı” ya da “Şii Yayı” olarak anılan ve İran’ın nüfuz alanındaki genişlemeye işaret eden durum, bu öne çıkış ile de açıklanabilir. Başkan Trump, İran’ın bu durumunun farkında mıdır bilinmez ama, görüşme önerisi bunu yeni fark ettiği ya da bunun farkına vardığı anlamına da alınabilir.
ABD’nin İran’a ilişkin yaklaşımı konusunda dikkati çeken bir husus var. O da şu: arkasındaki amacın ne olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürülebilse de, ABD’nin İran ile uğraşması, İran’ın “bölgesel güç” olma yolunda ilerlemesine hizmet ettiğidir. Hatta “İran Yayı”, bu gerçeğin bir yansıması olarak görülebilir ki; bu, aynı zamanda, ABD’nin İran yaklaşımındaki çelişkiye de işaret eder. Çünkü İran konusunda farklı iki ABD görüntüsü vardır. Birinde, ABD, İran’ı karşısına almış gözüküyor; diğerinde ise, ABD, “İran Yayı”nı besliyor yani İran’a adeta nüfuz alanı açıyor gözüküyor!… Eğer (i) bu farklı iki ABD görüntüsü “perdenin önü” ve “perdenin arkası” gibi alınır, (ii) “Amerikan derin devleti” olgusu hatırlanır ve (iii) orta ve uzun vadeli bakılır ise, hiç şüphesiz İran-ABD ilişkilerinin geleceği konusunda çok değişik projeksiyonlardan da söz edilebilir.
ABD’nin İran ile başı belada gözükürken, Türkiye’nin de hem ABD ile başı beladadır, hem de İran ile ciddi sıkıntıları vardır.
O yüzden, yukarıda İran ve ABD bağlamında ifade edilen hususların, politik, ekonomik ve askeri açılardan Türkiye’yi çok yakından ilgilendirdiği düşünülmektedir. Çünkü bu hususlardan, Türkiye’nin, (i) doğudan sonra baştan başa güneyinden de İran ile komşu olması, (ii) Kürt koridoru nedeniyle baştan başa güneyinden ABD ile komşu olması, (iii) İran’ın ABD ile örtülü bir ilişki içinde olabileceği bir durumda da bunların her ikisiyle doğudan ve güneyden komşu olması anlamı çıkarılabilmektedir. Ve bu ihtimallerin hepsi, toplumsal, politik, ekonomik ve askeri açılardan Türkiye’nin geleceğini yakından etkileme potansiyelini içermektedir.
Başlangıçta değinilen haberde, “bugünkü” Türkiye için anlamlı bulduğum bir husus daha vardır. O da, haberde; yüksek enflasyon, kullanılabilir su kıtlığı, elektrik kesintileri ve yolsuzluk iddiaları nedeniyle İran güneyindeki İsfahan, Şiraz ve Ahvaz şehirlerinde 2018 yılının başından beri aralıklarla devam eden protestolardan söz edilmiş olmasıdır.
Protestoların olduğu İran’ın güneyindeki bu şehirlerin, Irak’ta hükümet karşıtı protestolar ile önce çıkan güneydeki Basra şehrine yakın olması dikkat çekicidir. Bu noktada, İngiltere’nin Irak’ın güneyi ile hep ilgilenmiş olduğu ve Irak’taki ABD askeri varlığı hatırlandığında; bir taraftan İran’ın ve Irak’ın güneyindeki protestolardaki eş zamanlılık ile Irak’taki protestolarda İran’ın ve Humeyni’nin hedef alınması çekici bulunmaktadır, diğer taraftan da İran’daki ve Irak’taki protestolar ABD’nin “örtülü” faaliyeti gibi görülebilmektedir.
İran’daki ve Irak’taki eş zamanlı protestolar ve halk hareketleri; bende, bundan önceki bir-iki yazımda da değindiğim üzere, Türkiye ile ilgili benzer çağrışımlara yol açmaktadır. Çünkü (i) Türk-Amerikan ilişkilerinin durumu ortadadır, (ii) enflasyon kontrol altına alınamamakta ve ülke ekonomisi her gün biraz daha kötüye gitmektedir, (iii) daha yeni ciddi bir doğalgaz-elektrik zammı yapılmıştır ve halkın bunun etkisini kış aylarında hissedeceği ileri sürülmektedir. Bunlardan, yaz aylarının geride kalması ile birlikte, halkın yaşam koşullarındaki gerileme ile yüzleşeceği ve kış ile birlikte sıkıntının artacağı, Türkiye’de de -tıpkı Irak’ta ve İran’da olduğu gibi- halkın sokağa döküleceği, hükümeti protesto edeceği, “bağlı” çağrışımları çıkmaktadır.
Bu noktada da, hemen aklıma, önce “Büyük Ortadoğu Projesi-BOP”, sonra “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi-GOKAP” geliyor. Keza Kuzey Afrika’dan başlayıp Ortadoğu’da Suriye ile kendisini gösteren “Arap Baharı” da aklıma geliyor ki; bunu, BOP’un ya da GOKAP’ın “taktiksel” parçalarından biri olarak görüyorum. Benzer şekilde, Irak’ın ABD tarafından işgalini de, yine BOP ya da GOKAP kapsamında mütalaa ediyorum. Bu hatırlananlar üzerinden söz konusu projelere konu coğrafyaya bakıldığında şunlar görülür. Kuzey Afrika, “tarumar” edilmiştir. Ortadoğu’ya geçildiğinde, Mısır’da ve Suudi Arabistan’da “gereken” değişimler sağlanmıştır. Irak’ın ve Suriye’nin hali ortadadır. Körfez ülkelerinden Katar, “anlaşmaya/pazarlığa açık olduğunu” ortaya koymak suretiyle şimdilik durumu kurtarmıştır.
Geriye Türkiye ve İran kalmış gibi gözüküyor. Her iki ülke de, Arap ülkesi değildir. Her iki ülke de, başta ulusal güçleri olmak üzere, kendilerine özgü özellikleri ile, Ortadoğu’nun diğer ülkelerinden ayrılmaktadır.
Yukarıda belirtilen hususların ışığında, arkasında ABD’nin olabileceği düşünülen Irak’taki mevcut protestoların hedefinde, sadece İran’ın değil, belki İran’dan çok Türkiye’nin olabileceği akla gelmektedir.
Çünkü ABD ile ilişkilendirilebilen Irak’ın güneyindeki protestolara Türkiye açısından baktığımda aklıma şunlar gelebiliyor. (i) Irak-Suriye sınırı çok geçirgendir. (ii) Suriye’de, kontrolsüz ya da “parayı verenin düğünü çalan” silahlı gruplar vardır. (iii) ABD’nin Irak’taki ve Suriye’deki Kürtler ve diğer gruplar ile yakın bağları vardır. (iv) Türkiye, hem Irak’ta, hem de Suriye’de ABD’nin yapmak istediklerinin önünde engeldir. (v) Türkiye, Suriye krizine “ileri” derecedeki angaje olmuştur. (vi) Türkiye’de, çok ciddi büyüklükte yoğun ve yaygın bir Suriyeli varlığı mevcuttur. (vii) Suriye krizi bağlamındaki (eğer varsa) bazı “örtülü” ilişkilerin, bilgilerin ve varlığın Türkiye’ye karşı kullanılma riskini/tehdidini içerdiği varsayılmaktadır. (viii) Şam’ın ve Riyad’ın Ankara’dan ciddi rahatsızlık duymalarına neden olan hususlar vardır. (ix) Türk diplomasisinin son dönemde göze çarpan “yetersizliğinin” ve/veya “yeteneksizliğinin” neden olduğu “cesaretlendirmeden” ve “bumerang etkisine” açık olmadan söz edilebilir. (x) İç politikanın her zamankinden daha çok dış politika üzerinden yapılıyor hale gelmesine bağlı olarak Türkiye için politik, ekonomik ve askeri risklerden söz edilebilir. Ben, bu hususlara baktığımda, Türkiye’nin İran’dan daha çok “dışarıdan” düğmeye basılmış “maksatlı” protestolara açık olduğu değerlendirmesine ulaşaşabiliyorum. İleri sürülebilecek başka benzeri hususlar, bu değerlendirmeyi ya da öngörüyü ayrıca besleyecektir.
Türkiye; ABD ile ilişkilerin oldukça gerilmiş ve ABD’nin Türkiye’yi bölgede önünde bir engel olarak gördüğü mevcut konjonktürde, İran’daki ve Irak’taki protestoları yakından takip edip, Tahran ve Bağdat ile bilgi paylaşımına her zamankinden daha çok önem vermelidir diye düşünüyorum.
osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 02 Ağustos 2018.
[i] https://www.reuters.com/article/us-usa-iran-military/iran-is-seen-readying-major-exercise-as-tensions-with-u-s-simmer-idUSKBN1KM670, 02 Ağustos 2018.