ABD DIŞİŞLERİ BAKANI NE SÖYLÜYOR, DUYAN VAR MI?

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Newsmax haber sitesine bir demeç veriyor. O demecinde, “ABD, Türklerin Suriye’de Kürtleri kıyıma uğratmamasını güvence altına almaya çalışıyor” ifadesi var.[i] Demeçte kullanılan kelime, “slaughter”… Kelimenin Türkçe karşılığı, “kıyım”, “katliam”…

Bu demeci okuyan ve Türkiye’yi yakından tanımayan, Suriye ile ilgili gelişmeleri takip etmeyen birisi, Türkiye’nin Suriye’de kıyım ya da katliam peşinde koştuğunu düşünür. Ve gündemdeki Fırat’ın doğusuna yönelik harekâtı da bu kapsam da mütalaa eder. Türkiye, Fırat’ın doğusunda kıyım ya da katliam peşinde!… Demeçteki ifade, bu belirtilenleri çağrıştırmaz mı?

ABD, Ankara’nın Suriye’nin kuzeyinden kaynaklanan ve Türkiye’nin milli ve coğrafi bütünlüğünü hedef alan terörizmle mücadele ettiğini, Fırat’ın doğusuna yönelik muhtemel harekâtın da bu amaca yönelik olduğunu bilmiyor olabilir mi? Resmi olarak bunu bilebilecek bir konumda bulunan Dışişleri Bakanı Pompeo’nun, bu ifadeyi kullanmaktan kaçınması gerekirken, kaçınmaması, kullanması ne anlama gelir?

Türkiye’yi Suriye’de Kürtleri “kıyıma uğratma” peşinde göstermek, Türkiye için ağır bir ithamdır. Gerçeği yansıtmaması bir yana, maksatlı da gelmektedir. Çünkü Türkiye’nin Suriye’de Kürtleri kıyıma uğratma peşinde gösterilmesi, dolaylı olarak Ermenilerin asılsız soykırım iddialarını ve “Barbar Türkler” nitelemesini çağrıştırmakta ve bunları Türkiye karşısında Kürtlerin yanına itmektedir.

ABD, neyin peşindedir?

“İslami terörizm” nitelemesinde bulunarak İslam’ı aşağılayanlar, aynı yaklaşımla şimdi de Türklerin “kıyım” ya da “katliam” peşinde olduğu algısını yaratma çabası içindeler diye bir çağrışım ortaya çıkmıyor mu? Yeni hedef, Türkiye ve Türkler olabilir mi?

Diplomasi ve uluslararası ilişkiler, yerleşik nezaket kurallarını içerir ve daha çok bunlar üzerinde işler. Devletler bakımından, diplomasinin ve uluslararası ilişkilerin merkezinde dışişleri bakanlıkları vardır. Dolayısıyla dışişleri bakanların demeçleri özenle hazırlanır, bu demeçlerdeki ifadeler özenle seçilir. Eğer bir dışişleri bakanın demeci müttefik bir ülkeyi ilgilendiriyorsa,  bu özen daha ileri derecede gösterilir.

Bu açıdan bakılınca, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompe’nun söz konusu demecinin, Türkiye açısından, bu özenden uzak, hatta yoksun, olduğu çok açıktır.

Böyle “müttefiklik” olur mu? ABD, dost mu, düşman mı, belli değil. Bu durumun, Türk-Amerikan ilişkilerinin sürdürülebilirliğini giderek daha çok zora soktuğunu görmek gerekir. Türkiye’nin adeta “gözünün içine baka baka”, Türkiye’nin milli ve coğrafi bütünlüğünü hedef alan Suriye’nin kuzeyindeki PYD’yi/YPG’yi (ve Irak’ın kuzeyindeki Peşmergeyi)  eğittiler, donattılar yetmedi; şimdi de, Suriye Kürtleri karşısında Türkiye’yi üçüncü ülkelere “kıyım”/katliam” peşinde gösteriyorlar. Bunun uygulamaya yansıyan ifadesi, Türkiye karşısında Suriye Kürtlerine uluslararası destek sağlamaktır. Eğer öyle ise, sormak gerekmez mi, niye? ABD neyin peşinde?

ABD, Suriye’den çekiliyormuş!… Bu nasıl bir çekilme? ABD Suriye’den çekiliyor ama, Türkiye’yi Suriye’de Kürtleri kıyıma uğratma peşinde olmakla itham ediyor!… Bir çelişki yok mu? Bu demece bakarak ABD’nin Suriye’den çekilmesinin anlamı ne olabilir diye sorgulamak gerekmez mi?

Türkiye’nin milli ve coğrafi bütünlüğü yakın ve ciddi bir tehdit altındadır. Bu tehdidin arkasında bölücü/ayrılıkçı Kürt terör örgütlenmeleri vardır. Türkiye, sadece kendi ülkesinde değil, Irak’ta ve Suriye’de de Kürt terör örgütleri ile mücadele etmektedir. Yani Türkiye, milli ve coğrafi bütünlüğünü koruma peşinde koşmaktadır. Karşı karşıya bulunduğu beka sorununun üstesinden gelme çabası içindedir. Bu gerçeği görmezden gelen “yakıştırmalar” ve “nitelemeler”, hem objektif ve tarafsız olmaktan uzaktır, hem da açıkça maksatlıdır.

Öyle anlıyorum ki; Türkiye, dün olduğu gibi bugün de, Kürtler lehine ABD merkezli “psikolojik” bir operasyonun hedefindedir. Şunu hiç unutmamak gerekir: Dün Irak Kürtleri, Saddam’ın katliamından (kıyımından) kaçıyordu ve Türkiye’ye Irak Kürtlerinin hamisi olma rolü biçilmişti. Türkiye, Irak Kürtleri ile ilgili bu rolü “kendisinden beklenildiği” gibi yerine getirdi ve bugünkü Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bu suretle ortaya çıktı. Bugün de, Suriye Kürtleri konusunda, bu kez Türkiye “Saddam’ın dünkü rolüne” itilmek istenmekte, bu suretle tehdit edilerek, Türkiye düne benzer şekilde bu kez Suriye Kürtlerinin hamisi rolünü oynamaya “ikna” edilmeye çalışılmaktadır. ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun söz konusu demeci, böyle bir çağrışıma yol açmaktadır. “Kıyım” ya da “katliam” sözcükleri ile anılmaktan uzak durmak (aynı zamanda asılsız Ermeni iddialarına güç vermemek) için, Türkiye’nin, Suriye Kürtlerinin hamiliğine adeta “gönüllü” olacağı varsayımı üzerine bina edilmiş bir senaryonun varlığı akla gelmektedir. Türkiye, adeta “ölüm gösterilip sıtmaya razı edilmek” istenmektedir.

Ancak (i) Irak Kürtlerinin IKBY üzerinden geldiği nokta, (ii) Suriye’nin kuzeyinde ortaya çıkmış Kürt kantonal yönetimleri, (iii) Irak’ın kuzeyinden başlayıp Suriye’nin kuzeyi üzerinden Doğu Akdeniz kıyılarına açılan bir Kürt Koridorunun artık sıkça konuşulduğu ve (iv) bu gelişmelerin Türkiye için milli ve coğrafi bütünlüğüne yönelik yakın ve ciddi bir tehdit anlamına geldiği çok net olarak ortada durmaktadır.  Türkiye, ülkesinde Kürt kökenli ciddi bir nüfusa sahiptir ve yaklaşık 35 yıldır bölücü/ayrılıkçı Kürt terör örgütü ile mücadele etmektedir. Demek istediğimi yerli/yabancı medyada geçen kullanımlarla şöyle ifade edeyim: dün “Irak Kürdistanı” söz konusuydu, bugün “Suriye Kürdistanı” gündem de, yarın da sıra “Türkiye Kürdistanı”na gelecektir. Onun içindir ki; Irak Kürtlerinden sonra Suriye Kürtlerinin de hamiliğine soyunacak (soyundurulacak) bir Türkiye, kendi eliyle milli ve coğrafi bütünlüğüne halel getirmiş olacaktır diye değerlendirilmektedir.

Türkiye, Suriye Kürtleri konusunda ABD’nin oyununa gelmemelidir. Kürtlerin “Büyük Kürdistan” emeli ortada duruyor ve gelişmeler Kürtlerin bu yolda ciddi mesafe aldığına işaret ediyor iken; Türkiye’nin, Irak Kürtlerinden sonra Suriye Kürtlerinin de hamiliğine soyunması beklenemez, beklenmemelidir.

osmetoz/ascmer, www.ascmer.org, 04.01.2019.

[i] https://tr.sputniknews.com/abd/201901041036924814-pompeo-abd-turklerin-suriye-kurtleri-kiyima-ugratmak/, 04.01.2019. Bu haberde, söz konusu demeç için, gazeteci Cansu Çamlıbel’in twitter hesabına da yollama yapılmış: https://twitter.com/cansucamlibel/status/1080944804979240961, 04.01.2019.

 


TÜRKİYE’DEKİ SEÇİMİN SONUÇLARI: GÖRÜŞLERİM VE DEĞERLENDİRMELERİM

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk I. İki gün önce (28 Mayıs’ta) yapılan, cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda, kullanılan ve geçerli sayılan oyların % 52.18’ni Sayın Erdoğan, % 47.82’sini de Sayın Kılıçdaroğlu aldı ve bu sonuçla Sayın Erdoğan üçüncü kez katıldığı cumhurbaşkanı seçiminden önde çıkarak bu koltuğa oturdu. Bu seçime katılma oranı, % 84 oldu. Cumhurbaşkanı seçiminin

DIŞARISI GÖZÜYLE TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİNE BİR BAKIŞ

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk 14 Mayıs’taki seçimler yaklaşıyor… Seçim sürecinde daha önce medyada çok rastlamadığım, seçimlere dış politika gözlüğü ile bakan bazı yorumları ve değerlendirmeleri görmeye başladım. Bunu olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Çünkü iç ve dış politika arasındaki karşılıklı ve bağımlı ilişki nedeniyle, seçimlere ilişkin öngörüleri sadece iç dinamiklere dayandırmak eksik bir yaklaşım

TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİNE YABANCI VE YERLİ SERMAYE AÇISINDAN BİR BAKIŞ

  Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Yabancı sermayenin önemli bir kısmının ülkeyi terk ettiği, yerli sermayenin de çeşitli yollarla yurt dışına kaçmaya çalıştığı yazılıyor, konuşuluyor. Yeni bir şey değil, bunu biliyoruz. Peki, yabancı ve yerli sermayedeki bu kaçış niye? Bu kaçışın arkasındaki en temel etkenlerden biri, hiç şüphesiz, AKP/Sayın Erdoğan iktidarında ülkede hukuka olan bağlılığın/saygının

TÜRKİYE’DEKİ 14 MAYIS SEÇİMLERİ: RUSYA KENDİ ELİYLE KENDİ AYAĞINI BAĞLAR MI?

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Birçok kez yazdım… Önümüzdeki seçimler, dış politikadan (uluslararası ilişkilerden) soyutlanarak görülemez, görülmemelidir. Bu siyasetin doğasına aykırı olur. Bu seçim çok önemli. İnsanımız bir yol ayrımında; ya karanlığın zifiri karanlığa dönüşmesine evet diyecek ya da karanlıktan kurtulup aydınlık güzel günlere doğru yol almaya başlamak için evet diyecek… Bu seçimleri ben böyle

ABD’YE AİT İNSANSIZ HAVA ARACININ KARADENİZ’DE DÜŞMESİ ÜZERİNE

Prof. Dr. Osman Metin Öztürk Hatırlanacağı üzere, geçtiğimiz günlerde, Karadeniz’de uluslararası hava sahasında ABD’ye ait bir insansız hava aracı (İHA) düşmüş; ABD İHA’nın Rusya tarafından vurulduğunu iddia etmiş, Rusya ise İHA’nın “ani manevra” sonucu düştüğünü savunmuştu. Ve konu, daha sonra, Karadeniz’e düşen İHA’nın çıkarılmasına gelmişti. İlk başta, bunun nedeni, düşen ABD İHA’sının içerdiği teknoloji ile

E-mail: bilgi@ascmer.org

Tel: +90 532 414 48 98

Dükkan
© 2014 Tüm Hakları Saklıdır. Sitedeki yazılar ve analizler kaynak gösterilmeden kullanılamaz.